Sene 1994...
Londra’ya yeni gitmiştim...
Sevgili Cem Özerk ve bir kaç arkadaş beni hayatımda ilk kez bir Çin lokantasına götürecekler...
-*-*-
Köyden inmişim şehre!
Kıbrıs’ta Çin lokantası mı gördüm?
Yooook!
-*-*-
O mutfağa çok yabancıyım...
“Çorba” söyledim...
“Giriş” olarak...
-*-*-
Garson geldi, bir çorba kasesi içerisinde, sıcak bir şeyler getirdi...
“Bu ne?” dedim...
“Senin çorba, haydi başla” dediler...
-*-*-
Kaşığı aldım, sıcak “çorbayı” önüme çektim, daldırdım!
O da nesi!
Kardeşim bu resmen sıcak – kaynamış çeşme suyu!
Neyse, yanında tülbentte sarılı yarım limon vardı, sıktım...
Tuz ekledim, kara biber ekledim...
İçiyorum, tatsız!
Bu ne biçim mutfak yahu?
Bu mu Çin yemeği?
-*-*-
Neyse, garsonların gülüşlerinden ve sevgili Cem’in gözlerini kısıp başını aşağıya eğerek benle dalga geçmeye başlamasından sonra, meseleyi çözdüm!
Meğer o sıvı, ellerinizle yiyeceğiniz bazı yiyecekler olacak; ondan sonra sıcak suya parmakları batırıp, yağını almak, yani ellerinizi temizlemek için getirilmiş!
-*-*-
Öğrendim!
Şu anda mı?
Şu anda Çin lokantası yorumu yazabilecek kadar tecrübeli olduğuma inanıyorum...
-*-*-
Elazığ’ın köylerinden birinden bir baba ve oğlu, hayatlarında ilk defa şehre gelmişler...
Yıllar önce...
Elazığ’da henüz asansörü olan apartman bir kaç tane...
Bu apartmanlardan birine girmişler...
Önlerinde demir iki kapı!
Tekerlekli sandalyede çok yaşlı bir kadın gelmiş, bir düğmeye basmış, o iki demir kapı yana doğru açılmış; küçük bir demir oda.
Kadın tekerlekli sandalyeyi odaya sürmüş, iki kapı kapanmış.
-*-*-
Baba oğlu, o demir kapıların yanında, numaraları görmüşler...
0, 1, 2, 3, 4, 5 ve 6...
Işıkları yanmış sırayla...
Sonra tersten, 6, 5, 4, 3, 2, 1 ve 0...
Derken iki kapı açılmış, içeriden çok güzel bir kadın çıkmış...
Baba, oğluna bakmış ve “koş köye ananı al gel!” demiş!
-*-*-
Bir anımı ve bir fıkrayı sizlerle paylaştım...
Gazetecilik okullarında bu ikisini ders olarak anlattığım olmuştur...
Neden?
Açıklayayım...
-*-*-
Birincisinde, “Çin mutfağı” hakkında zerre bilgisi olmayan biriyim... Ve gazeteciyim...
Eğer, o günlerde, Çin mutfağıyla ilgili kulaktan duyma bazı bilgilerle haber ya da yorum yazacaksam, hiç doğru olmaz...
-*-*-
İkincisinde, baba ve oğul; asansörü bilmiyor...
Yaşlı bir kadının girip, genç bir kadına dönüştüğü sihirli bir kutu sanıyorlar!
Şimdi o iki adamı gazeteci olarak düşünün; o anda asansörle ilgili haber yazsalar, “... yaşlı ve engelli bir kadın giriyor; 3 dakika sonra genç ve sağlıklı bir şekilde çıkıyor” diyecekler...
-*-*-
Halil Falyalı öldürüldü...
Üç çocuk babasız kaldı...
Acılı bir anne – baba; üzgün bir eş, perişan kardeşler ve sevenleri olduğunu biliyoruz...
Olayın “ne” olduğunu da bilmekteyiz...
“Nerede” ve “ne zaman” vurulduğunu biliyoruz!
Ancak,
“Kim öldürdü?”...
“Neden öldürdü?”...
“Nasıl öldürdü?”
Bu üç sorunun cevabını bilmiyoruz...
(5 N 1 K Kuralı)...
-*-*-
Oysa, “gazeteci” diye sıfat taşıyan onlarca Türkiyeli veya Kıbrıslı arkadaşımız, her gün, sayfalar dolusu senaryo yazıyor...
Bu güne kadar 10 ya da 11 kişinin “bu öldürdü” diye haberini veya yorumunu okudum...
Bir yığın “kirli” ve “belgesiz”, “ispatsız” iddia, haber olarak ve “kesin bilgi”ymiş gibi yazılıyor...
Bunun adı gazetecilik değildir...
-*-*-
Mahkeme olacaksa; birileri yargılanıp suçlu bulununcaya ya da “ben yaptım” – “ben yaptırdım”, “biz yaptık”, “biz yaptırdık” deyinceye kadar; yazılanlar, çizilenler, anlatılanlar, sadece dedikodudur...
-*-*-
Elbette kimseye “gazetecilik” öğretmek iddiasında değilim...
Haddimi biliyorum...
-*-*-
Haaa ben de bir yorum yapmak istiyorum bu arada; “sanki birileri bilerek ve isteyerek bilgi karmaşası yaratıyor”...
Bu konuda da ısrarcıyım!
Biri denizlerimizi ve sınırlarımızı gözetliyor mu, gözetlemiyor mu?
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK), Halil Falyalı cinayetiyle ilgili olarak “katiller tekneyle Ada’ya geldi ve cinayetten sonra tekneyle kaçtı iddiası doğru değildir, çünkü denizlerimizde kuş uçurtmadığımız bir sistem var, kımıldayanı görürüz” şeklinde özetlenebilen bir açıklama yaptı...
Bu açıklamanın, “denizlerimizde kuş uçurtmuyoruz, tüm sahil, tüm kontrol alanı radarımızdadır” anlamına da gelen son kısmına katılıyorum.
-*-*-
Radar var, Sahil Güvenlik’e ait botlar var...
Hele bu botlardan bir tanesi, ülkedeki en hızlı tekne olarak kabul ediliyor...
-*-*-
Buraya kadar tamam; anladık ve anlaştık!
-*-*-
Gelelim bir başka açıklamaya ya da suçlamaya!
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) İçişleri Bakanı Nikos Nuris, ülkesindeki göçmenler yüzünden Türkiye'yi suçladı.
Nuris, Lefkoşa'daki ofisinde AFP haber ajansıyla röportaj yaptı. Ülke nüfusunun yüzde 4,6'sının sığınmacı ya da koruma altındaki kişiler olduğunu vurgulayan Nuris, "Bu bizim için olağanüstü hal" diye konuştu.
Bakan 850 bin nüfusa sahip ülkede yeni sığınmacı başvurularının geçen yıl 13 binin üzerine çıktığını belirtip "Türkiye'nin bize yaptıkları acımasızca" dedi.
Nuris, Türkiye'nin çoğu Suriye'den ve Sahraaltı Afrika'dan gelen göçmenleri yönlendirdiğini öne sürdü.
Nuris, günde yaklaşık 60 ila 80 düzensiz göçmenin kaçakçıların rehberliğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle (KKTC) GKRY'yi ayıran Yeşil Hat'tı geçtiğini öne sürdü. Bakan, geçen yıl sığınmacıların yüzde 85'inin bu şekilde geldiğini savundu...
-*-*-
Günde 60 ya da 80 göçmen...
Hava yoluyla gelen olduğu gibi, mutlaka yasal gemilerle ama kaçak tekneyle gelenler de vardır değil mi?
O zaman, “kuş uçurtmuyoruz” şeklinde özetleyebileceğim GKK açıklamasından yola çıkarsak, “kaçak teknelerle gelenleri, GKK görüyor ve biliyor, isteyerek tutmuyor, Güney’e geçmelerine de göz yumuyor” sonucuna varır mıyız, varmaz mıyız?
Bence varırız!
-*-*-
Tahsin Erturğuloğlu bakanım, Nuris’in açıklamalarını sert dile yalanlamıştı da...
Ne bileyim...
Madem ki hiç kuş uçmuyor, göçmenlerin tümünün Ercan üzerinden geliyor olması ve ellerini kollarını sallayarak Güney’e geçebiliyor olması, apayrı bir skandaldır diye düşünmekteyim ki büyük bölümü bence teknelerle geçiyor ve demek ki kuş uçurtulabiliyor!
Arz ederim!
Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Nikos Nuris, ülke nüfusunun yüzde 4,6'sının sığınmacı ya da koruma altındaki kişiler olduğunu söyledi… Nuris, "Bu bizim için olağanüstü hal" diye konuştu. Kendi bölgelerine geçen yıl 13 bin civarında göçmen geldiğini, bunların Güney ve Kuzey Kıbrıs’ı ayıran Yeşil Hat'tı geçtiğini öne sürdü. Bakan, geçen yıl sığınmacıların yüzde 85'inin bu şekilde geldiğini savundu…