Halkın Sesi Gazetesi dün BAŞYAZI yayınladı. Hedefinde, ilk cümlelerde Vakıflar İdaresi’ne yapılacak ‘müdür’ ataması görülse de asıl hedef UBP hükümeti.
Gazete, UBP Hükümeti’ne ağır eleştirilerde bulundu, Dr. Fazıl Küçük’ün anısına ihanet edildiğini açık bir ifade ile belirtti.
Dr. Fazıl Küçük’ün gazetesinden Başbakan İrsen Küçük’e ağır suçlamalar.
İşte Halkın Sesi Gazetesi’ndeki Başyazı’dan bazı alıntılar:
“Dr. Küçük’ün kemiklerini sızlatmayın”
-Kıbrıs Türkü, maddi olduğu kadar, manevi olarak da tarihinin en kötü dönemini yaşıyor.
Kendi kendimizi yönetmede ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Daha açık bir ifadeyle bir acizlik politikasıdır gidiyor. Ekonomi, dışişleri, içişleri, din işleri gibi tüm kurumlarımızın yönetimi teker teker Ankara’ya havale edilirken, bu acizlik politikası toplumun geleceği gasp edildiğinin göstergesi değil de nedir?
-Sivil Savunma Teşkilat Başkanı, Merkez Bankası Başkanı ve GKK Komutanı’nın Kıbrıslı Türk olması gerektiği bir yana artık üçüncü, dördüncü derecedeki kurumlarımız bile bizzat Ankara tarafından yönetilmeye başlandı.
-Bir ömür mücadele sonucu kazanılan birçok kamusal değerimiz sıra ile peşkeş çekiliyor. Türkiye’deki iktidar sahibi AKP’nin ekonomik ve siyasi dayatmaları, Kıbrıs Türk toplumunun yok olması pahasına sorgulanmadan adım adım hayata geçiriliyor.
-Vakıflar’da yıllarca emek vermiş, çok büyük özverilerde bulunmuş, alanında uzmanlaşmış yöneticiler varken, siyasi müdahalelerle Kuveyt’ten müdür atanması liderimiz Dr. Küçük’ün mücadelelerini sıfırla çarpma ya da bu şerefli mücadeleye gölge düşürme anlamındadır.
-Ülkede bunlar olurken, kurulan devleti koruduğunu iddia eden UBP Hükümeti nerededir ve ne yapmaktadır? Kıbrıs Türk halkının ulusal değerlerinin yozlaştırılmasına daha ne kadar göz yumulacaktır?
-Bayrak Radyo Televizyon Kurumu Müdürlüğü’ne atanacak olan kişiyi bile kendileri belirleyemeyen yöneticiler, AKP’nin müdahale ve baskılarından sorumludur.
Çünkü, teslimiyetçi ve edilgen politikaları nedeni ile Ankara hükümetlerinin müdahalelerine ve baskılarına zemin hazırlamaktadırlar.
-Kıbrıslı Türkler yüz yıllardır kültürel bir anlayışla dinini izah edebilirken, Türkiye'de ise tam aksine din siyasallaştırılmıştır. Ve Türkiye, Kıbrıs Türk kimliği yerine, kendi tanımladıkları yepyeni bir KKTC kimliği ve vatandaşlığı yaratmayı amaçlamaktadır.
-Türkiye’deki iktidarın sahibi AKP’nin “İslâmî vizyonu” ve Kıbrıslı Türkleri yeni bir kimliğe büründürme çabalarına karşı buradaki yöneticilerin teslimiyetçi davranış ve politikalarına artık dur denilmelidir.
-Kıbrıslı Türkler olarak kendi kimliğimizin korunması ve geliştirilmesi, dünya ile bağlanılması ve kendi kendini yönetmesi mücadelesini sürdürmek zorundayız.
Bunca zaman özellikle de son dönemlerde acizlikleri nedeniyle ülkemizi, toplumumuzu ve irademizi Ankara’daki iktidarın ayakları altında çiğnetenlere artık toplumun tepkisini yükseltmesi gerekmektedir. Aksi takdirde herkes bu yok oluşta pay sahibi olacaktır.
***
Tam bir Lale Devri
UBP’nin muhalif milletvekili Zorlu Töre, bakanların ve milletvekillerinin yurt dışı ziyaretlerine isyan etti, “bu kadar gitmeye gerek yok” dedi.
Son olarak Başbakan İrsen Küçük’ün kalabalık bir heyetle New York’a gitmesine tepki gösteren Zorlu Töre, Kıbrıs TV’de yaptığı konuşmada, “Küçük’ün New York’a gitmesini temaslarda bulunmasını, Türk Yürüyüşü’ne katılmasını doğru buluyorum ama giden heyeti doğru buluyorum” dedi.
Töre, “Fuat Namsoy (Lapta Belediye Başkanı) eşi ile Ünal Üstel (Turizm Bakanı) eşi ile gitmiş. Gidenler ‘Lale Devri’ için, tatil yapmak için gittiler. Temaslardan bir şey çıkacağı yok. Uyuyorlar halkın durumunu, tepkisini görmüyorlar” ifadelerinde bulundu.
***
İnanın, sizin için ÜZÜLMÜYORUZ!
Ulaştırma Bakanı Ersan Saner diyor ki; “Kimse bizim için üzülmesin, biz kendi sorunumuzu çözeriz. Yazmayınız artık bizi.”
Genç TV’deki bir programda yaptı bu açıklamayı Saner…
Vatandaş ne kendisi ne de UBP için böylesi bir üzüntü içerisinde…
Partilerinde, ne isterlerse yapsınlar, ister kucaklaşsınlar ister küssünler.
Bizi ilgilendiren, kendi iç kavgalarının topluma yansıması ve etkisi…
Yazma konusuna gelince, toplum önünde apaçık ‘koltukta kalma kavgası’ yaşanırken, vatandaşa her gün bir darbe vurulurken, ‘güneşli günlerden mi’ bahsedelim?