Ulus IRKAD
Bazı iddialara göre bir buçuk milyon bazı iddialara göre sekiz yüz bin insan öldürülmüş Ermeni tehciri sırasında. Bana kalırsa, bir insanın bile öldürülmesi büyük bir kayıptır diyorum. Kaldı kı burada milyondan fazla insan hayatından sözediyoruz. Şimdi genelde arşivlerden ve belgelerden konuşulur. Ama ben gene de böyle durumlarda suçu işleyenlerin geriye delil bıraktığını veya bırakacağını pek sanmıyorum. Katilliğin ve hırsızlığın da delili zor bulunur. Onu siz kendi bulgularınızla ve kendi yöntemlerinizle ortaya çıkarırsınız. Tarihsel araştırmaların dedetiflik olduğu her zaman söylenir. Bugün Anadolu’da bir zamanlar onbinlerce Ermeni insanının yaşadığı ve şu anda bile boş bırakılmış, terkedilmiş Ermeni kasaba ve köylerinden hep bahsedilir. Üstü örtülmeye bile çalışılsa biryerlerden gene bilgiler ortaya çıkabiliyoır. Güneşin balçıkla sıvanamayacağı gibi katliamlar ve sürgünler de pek kapanamıyor ve karşınıza çıkıyor. Demek ki gerçekten 1915 yılında birçok olay olmuştur ve gerçekten birçok Ermeni insanı sürgünlerle veya cinayetlerle ortadan kaldırılmıştır.
Bunu olgunlukla kabul edip aradan yüz yıl geçtikten sonra şu anda Türk ve Ermeni halklarının tekrar barışçıl bir şekilde yüzleşip birbirlerinden af dilemeleri mümkün mü? Elbette ki mümkündür. Tarihte unutmamak ama affetmek elbette mümkündür. Belli ki Ermeni halkı ta 1915 yılından beri bir travma yaşamaktadır. Bu travmayı terapilerle gün yüzüne çıkarıp her iki halk kesimleri arasında barış ve armoniye çevirmek elbette ki gene uygulanacak metodlarla mümkündür.
ERMENİLERİN İKİNCİ DİLİ TÜRKÇEDİR
Hep dikkatimi çekmiştir. Ermenilerin soyadları Türkçe adlardır. Kahveciyan, Terziyan. Bezirciyan ve Nalbantyan gibi...Tarihte bu kadar birbiri içine girmiş iki halk düşünülemez. Aynı özellikleri Yunan halkıyla da bulabilirsiniz. Günlük hayatta bu halkların kullandığı bir çok ortak sözcük de bulmak mümkündür. Mesela ta Kırım veya Ukrayna’da bulunan Ermenilerin ana lisanlarının Türkçe olduğunu bileniniz var mı? Ya da Gürcistan’da şu anda bulunan Pontusların da ana dillerinin Türkçe olduğunu kaçınız bilmektedir?
Gürcistan’da Pontus ırkından gelen Pontusluların eğer Türkçe konuşmuyorlarsa Pontuslu olmadıklarına karar verilir. Pontusluların muhakkak oralarda Türkçe bilmeleri gerekiyor aslında. 2003 sonrasında Kıbrıs’ta sınırlar açılınca Pontuslu Gürcülerle karşılaştığımda bu kadar kusursuz Türkçe bildiklerini görünce şaşırmıştım. Moldavya’lılar da öyledir. Onların da dini Ortodoks ama ana lisanları Türkçedir. Hatta hem konuşma dilleri hem de yazı dillerinin İstanbul Türkçesi’ne benzemesine çok dikkat eder Moldavyalılar. Azeriler de bize en yakın olanlardır. Hatta birçok manileri de benzer Türkiye veya Kıbrıs Türkçesi’ne. İran’da yaşayan Azeriler de güzel Türkçe konuşurlar ama en büyük telaş ve üzüntüleri İran dilinde asimile edilmeleridir. Bu konuda onların aydınları da bu varolan kültürün kaybolmamasına çalışıyorlar. Ana dilleri hakkında basılmış epey de eserleri vardır bildiğim kadarıyla. Ermenilerden açmıştım konuyu ama Ermeniler veya diğer halkların da edebiyatlarından tutun hemen hemen her şeyleri diğer halklarla kaynaşmıştır ve maalesef ulus-devletlerin kuruluş aşamasında dominant olan milliyetçilikler örneğin Türk milliyetçiliği hem Rum hem de Ermeni halklarını elimine etmeye çalışmıştır ve çok da kan dökülmüştür. Keşke diyorum, 1917 ile başlayan ve aydınlanma devriminin bir devamı olan devrimle halklar milliyetçilikle değil ama kardeşlik idealiyle birbirleriyle kucaklaşsalar ve Ermeni Tehciri dediğimiz olay yaşanmasa. Bugün Anadolu’da Burjuva Demokratik Devrimlerinin temel olarak anıldığı bir Demokratik Cumhuriyet Modeliyle bezenmiş yepyeni bir halkların birliği ve kardeşliği ortaya çıksaydı.
ERMENİ VE TÜRK ÇANAKKALE KARDEŞLİĞİ
Aşağıdaki mektup bu kardeşliğin en büyük deliliidir:
“Karakoyunlu Kirkor ile ben aynı dönemde askere alındık. Her ikimiz de asker olarak Kanal Cephesine verilmiştik. Kanal bölgesinde İngiliz askerleri ile çarpışıyorduk. Düşmanı durdurabilmek için kanala atladık. Düşmanı durdurmak üzere girdiğimiz kanaldan yüzme bilmediğimiz için, öbür kenara esir olarak çıktık. İngilizler bizi soyup, güneşte kuruttuktan sonra Osmanlı İmparatorluğunu teyzif için, kanalın öte yanında çıplak dolaştırdılar. Sonra bizi yük gemileri ile Mağusa’ya taşıdılar. Orada esir kampına yerleştirdiler. Kampın şartları çok kötüydü. Verdikleri yiyecek lerden gece gözümüz görmüyordu. Esirlerden ölenler fazlaydı. Kampta arkadaşım Kirkor’u ayırdılar. O ayrılmak istemedi. Çok direndi. Kirkor’un yemekleri yeterliydi. O bizim başımızda nöbet tutuyordu. Kirkor çoğu gece ayırdıkları yiyeceği bana getirirdi ve bana bakardı.
Birgün Kirkor’un nöbetçi olduğu bir gün iki arkadaşı da yanımıza alarak kamptan kaçtık. Kıbrıslı Türkler bize yardım etti. Ay Harida (Aya Kebir) köyüne gittik. Osman amca bizi “esirler mağarası”na yerleştirdi. Mağaraya gittiğimizde başka esirler de vardı orada.
Arkadaşım Kirkor’a köylüler çok kızıyordu. Onun Ermeni olduğunu söylüyorlardı. Ben onu çok seviyordum. Askere giderken anası onu bana teslim etmişti. Hiç ayrılmadık, hep beraber olduk...İngiliz ve Fransızlar Kirkor’la bizim düşman olduğumuzu söylüyordu. Biz nasıl düşman olurduk. Aklımız erdiğinden beri beraber yaşıyoruz. Kirkor annemin çok yemeğini yedi. Ben de annesinin yemeğini çok yedim. Hem annesi onu bana emanet etti...”(Anlatan İspatırınlı Ali Osman (Gözübüyük), Kaynak: Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Halil Aytekin sf. 157-158, Türk Tarih Kurumu).
Ali Osman Gözübüyük ve Ermeni Kirkor’un kardeşliği tüm ezilen halklara örnek olsun diyorum...
(SESONLINE.NET – Ulus IRKAD – 28.4.2014)