“Vergileriniz size su, yol elektrik, eğitim, sağlık, hizmet olarak geri dönecektir...” Hepimizin beynine yıllardır kazınan öyle beylik bir cümle vardır değil mi? Peki ama seve seve ödediğimiz vergiler dönüyor mu gerçekten bize? Ya da biz dönmesi için ne kadar baskıcı olabiliyoruz?
Bir süredir Vergi Dairesi bunaltıcı baskılarını artırmış durumda. Kimlere mi? Yıllardır vergilerini düzenli olarak ödeyen, devlete hiçbir vergi borcu olmayan, her yıl en çok vergi verenler listesinde olanlara.
İskandinav ülkelerinde insanlar yüzde elli civarında vergi ödüyorlarmış. Bu parayı hiç şikayet etmeden, mutlulukla öderlermiş. Neden mi? Çünkü musluklarından içilebilecek nitelikte kaliteli su akıyor. Çocuklarını hemen yanı başlarındaki devlet okulunda okutabiliyorlar. Yolları düzgün, çevre pırıl pırıl, tertemiz. Sağlık sorunları ve sosyal güvenlikleri en iyi şekilde sağlanmış durumda. Gelecek kaygıları hiç yok.
BİZİM DURUMUMUZ…
Bir de bize bakalım: Lefkoşa’nın merkezinde oturduğu halde kaç kişi musluklarından su içebiliyor, içmeyi bırakın çiçeklerini sulayabiliyor? Su öylesine tuzlu ve kireçli ki, çamaşır makineniz ve bulaşık makineniz büyük tehdit altında. Çamaşırlarınız bütün kireç çözücülere ve yumuşatıcılara rağmen kazık gibi. Beyazlar beyaz değil, kirli beyaz. Bulaşıklar limon tuzu ve sirke de koysanız beyaza badanalanmış halde çıkıyor makineden. O suyla çiçeklerinizi, bahçenizi sulamaya hiç kalkmayın, kesin kururlar. Yerler bile bu su ile silindiğinde kirli görünüyor. Yıkanmak saçlarınız için felaket, diş fırçalamak başka türlü bir işkence. Lefkoşa’da birçok kişi belediye suyunu kapattırmış, arıtılmış su satın alarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Başka ne yapılabilir ki? Yerleri bile bu su ile silemedikten sonra... İçmek ve yemeklere kullanmak zaten uygun değil. Yani bu ülkenin başkentinde yaşasanız bile su sorununuzu kendi maddi imkanlarınızla çözmek zorundasınız. Hem de yüklü paralar ödeyerek! Öyle ya, su hayattır ve kalitesiz bir suyla kaliteli yaşayabilmenin olanağı yoktur.
Telefon mu? Lefkoşa’nın merkezinde, iş yerlerine telefon taktıramayan birçok iş yeri var. Cep telefonu ile işinizi sürdürmek zorundasınız. İnternet alt yapısı derseniz, felaket! İnternet bağlantınız her an kopabilir ve bazen günler boyunca saçınızı başınızı yolarak kabuslar yaşayabilirsiniz.
Eğitim mi? Çocuğunu devlet okuluna veren kaç tane Kıbrıslı Türk kaldı? Hadi verdi diyelim. Özel ders almadan hangi çocuk başarılı bir eğitim hayatı geçirebiliyor? Yani devletin ülke çocuklarına vermekle yükümlü olduğu eğitime de ekstradan avuç dolusu para ödemek zorundasınız.
Doktor olduğum için sağlığın ayrıntılarına hiç girmiyorum ama yine biliyoruz ki hastanelerden hizmet alan Kıbrıslı hasta sayısı da çok az ve giderek daha da azalmakta.
Çevre temizliği mi? Bu yıl çevremizdeki kuru otlar hiç temizlenmedi. Birçok kişi çevresindeki kuru otları ve çöpleri araya insanlar koyarak hatır gönülle yaptırıyor. Ülkemiz koca bir çöplüğe dönüşmüş durumda.
GİDİŞAT ÇOK TEHLİKELİ…
Hepimiz iyi biliyoruz ki, bu listeyi çok ama çok uzatabilirim. Bu ülkede yaşayan insanlar yaşam kalitelerini artırmak için bizzat kendileri çok büyük bir bedel ödüyorlar. Hükümetler halktan toplanan vergilerle geri dönüşümsüz krediler vermekte, seçim kazanabilmek için partizanlık yapmakta ve belki biraz da kamudaki memurların maaşını ödemekte.
Hal böyle iken dürüst çalışan, vergisini düzenli olarak ödeyen insanların vergi konusunda boğazını sıkmak insanları ancak üretimden ve hizmetten koparmaya yarar. Türkiye’den gelen onlarca sanatçı bu ülkenin tonlarca parasını toplayıp, tek kuruş vergi ödemeden ülkelerine dönerken, KKTC hükümeti halkına diyor ki; “yatırım yapmayın, dünyayı takip etmeyin, çalışmayın ve üretmeyin. Evinizde oturun.” Ya da başka ne diyor? “sizi devlet memuru yapmam için bana yalvarın…”
Hükümet ve maliye bakanlığı vergi konusundaki politikalarını değiştirmezse, bu ülkede dürüst çalışan birçok insan işyerini kapatmak zorunda kalacak.
İşin bir başka tehlikeli boyutu da, insanlar artık vergi vermemek için paralarını ülkeden kaçırmak zorunda kalacaklar. Ekonomimiz ve geleceğimiz için çok tehlikeli. KKTC insanının kıt kanaat, dişinden, tırnağından keserek biriktirdiği mevduatları da Rum tarafına ve Türkiye bankalarına akacak. Can çekişen ekonomi bir darbe de böyle yiyecek.
9. Kıbrıs Tiyatro Festivali… (6-30 Eylül)
KAÇIRMAYIN…
Zor günlerden geçiyoruz.
Yozlaşma, yalnızlaşma ve yok olmanın ezikliğinde boğuluyoruz.
Ama insan olmak umut edebilmektir. Yeniden doğabilmektir. Her şeye rağmen yaşama sarılabilmek ve mücadele edebilmektir. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu yine bu Eylül ayında bizi muhteşem bir tiyatro şölenine çağırıyor. Hem de çok anlamlı bir sloganla “İnsan kalmakta direnebilmek için.”
Bu zor günlerde kültür ve sanat belki de sığınabileceğimiz en anlamlı çıkış yollarıdır. İnsan kalabilmek adına.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu bu akşam Yakın Doğu Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezinde çok anlamlı bir oyunla açılıyor. “Ölüleri Gömün”. İstanbul Devlet Tiyatroları’nın sahneye koyduğu bu oyunun yazarı İrwin Shaw. Düşünün bir kere dünyanın her tarafında sürüp giden savaşların birinde vurulan askerler mezarlarından doğrulsalar ve savaşı durdurmaya kalksalar neler olurdu? Ordu, hükümet, silah tüccarları, politikacılar, iş adamları, din adamları nasıl tepki verirlerdi? Ya kocalarını, sevgililerini, babalarını ve oğullarını kaybedenler? Gerçekten savaşsız bir dünyayı istiyor muyuz?
Eylül ayı sonuna dek hepsi özenle seçilmiş tam sekiz oyunla buluşturuyor bizi Lefkoşa Belediye Tiyatrosu.
Gelin bu eylül ayında da tiyatroda buluşalım.
Eylül ayında bir başka klasik: Kitap Fuarı…
Hele de Gençlik Merkezi’nin bahçesinde eylül ayının o muhteşem mehtaplı gecelerinde düzenlenen söyleşiler yaşamımıza farklı tatlar katıyor.
Bu eylül ayında Işık Kitapevi bizi 24. randevumuza çağırıyor. Sloganları; “Biz Olmak”.