Gözlerimin önünden gitmiyor günlerdir. Fotoğrafçılık 177’inci yılını kutlarken, bu sanatın bu kadar gelişmiş olmasından mı canımın bu kadar yandığını düşünüyorum. Dünya hep mi bu kadar caniydi, böylesine acımasız? Gelişen teknoloji, ortadan kalkan sınırlar, hızla tükenen kaynaklar mı yoksa bizi bu kadar zalim ve umursuz kılan?
Sorup duruyorum kendime, bu yangınlar hep mi vardı etrafımızda, biz mi bihaberdik? Fotoğraflar mı suçlu, bu kadar gerçek durup, böylesine içimizi yaktığı için? Sosyal medyaya mı kızmalı olup biteni anında burnumuzun dibine taşıyor diye? Merak ediyorum dünyanın yarısı Pokemon peşinde koşarken, öteki yarısı kendinden farklı bulduğu canlı insanlarin peşinde mi koşuyor artık? Zamanımızın gerçeği mi bu, ‘giden gider, kalan sağlar bizimdir’ deyip rahat rahat uyumalı mı geceleri? Kafamızı dağıtmak için Pokemon yumurtalarını kuluçkadan çıkartmak yeterli mi yoksa? Sorular bitmiyor kafamda.
İnsan ölümü hak eder mi? Kim hak eder, niye hak eder? Özgecan’ın hak etmediği konusunda hemfikir olmuştu ahali. Hande hak etmiş mi peki? Seks işçisi olduğu için mi bu hak ediş? Kendini doğduğu vücuda ait hissetmemesinden mi?
Ölüm hak edilebilir mi? Kim olursa olsun, hangi seçimleri yaparsa yapsın, farklı olan yaşamayı hak etmiyor mu? Kendi olmaya cesaret ettiği için mi suçlu? Buna kim karar veriyor? Tanrıcılık oynamak kimin haddi, merak ediyorum.
Gözümün önünden gitmiyor Hande’nin masum yüzü. Özgecan için düzenlenen yürüyüşler, koparılan kıyameti hatırlıyorum. Haklı bir yaygara koparmıştık zamanında. Hiçbir insan evladı, dahası hiçbir canlı yaşamamalı bu vahşeti demiştik, kınamıştık suçluları. Ne değişti? Niye Hande’nin gidişinin ardından yükselen sesler daha cılız kalıyor? Hande tecavüzü hak mı etti yani? Tecavüz hak edilebilir mi? Ya yakılma, canlı canlı? Hangi suçun cezası olabilir bu?
Ümran şaşkın gözleriyle bakıyor bana ekranımın ardından, ne olup bittiğini anlamamış garibim. Tüm dünya bu fotoğrafla hatırlıyor sanki Suriye’de olan biteni, Pokemon avına geri dönüyor herkes bir iki saat sonra. Belki tüm Pokemonları Suriye’ye göndermeli, Suriyeliler niye ülkelerinde kalmıyor derken iki kez düşünürdük o zaman.
Aylan gitti, Ümran’ı yaralayan bomba başına düşmesin diye düştüğü yolların sonunu göremedi. Kıyıya vuran cansız bedeni insanlığımızdan utandırdı bizi. Unuttuk sonra. Ölümü hak etmiş miydi minik Aylan? Ya Lunapark’da bombalanan yavrular bir bayram günü, onların suçu neydi?
Sorup duruyorum kendime, hangi Din, hangi Tanrı bunları onaylayabilir diye? Biz hep mi böyleydik, yoksa Tanrılar toptan mı çıldırdı? Bitmiyor kafamda sorular, gözümün önünden gitmiyor Hande ve Aylan’ın fotoğrafları.