Köyden kente dile dolanan senaryolar aslında ada yarısında “irade”ye olan inançsızlığın göstergesidir.
Kendi kendini yönetememe azabı mıh gibi çakılmıştır hayatlarımıza...
Güvensizliğin ötesinde bir duygudur bu!
Hiçleştiren bir histir.
* * *
Başbakanı çağırdı, gitti.
“Bir başka ülkenin başkanı...”
“E biz onu seçmedik ki...”
Oysa...
Buralarda birçok insana “başkan kim” sorsanız, “Erdoğan” diyecek...
“Bir aynı ülke” örülüyor bu topraklarda...
Bağımlı değil, bağlı bir ülke (!)
* * *
“Tatar’a diplomatik nezaketle aday olmamasını söyledi.”
“Hiç sanmam...”
“Aslında Özersay’a diyecekti de o alelacele adaylığını ilan etti.”
“Bence tam anlamadılar.”
* * *
Yeryüzünde kaç ülkenin halkı böylesi evhamlarla yaşar.
Günlük politik sohbetler “uzaktan kumanda” yönetimlere kilitlenmiştir.
Bir “kukla sahnesi” gibidir ortam!
* * *
Kıbrıslı Rum gazeteci arkadaşım soruyor: “Sence Erdoğan kimin aday olmasını istiyor?”
“Emin değilim” diyorum, “Erdoğan’ın kimlerin kazanmasını istemediğine dair fikrim olabilir.”
* * *
Ne ucube bir demokrasimiz var...
Misal, Kıbrıslı Rum bir siyasetçi çıksa, “kuzeyde bahis mafyası var” dese, sıraya girecekler yanıtlamak için...
Türkiye’nin İçişleri Bakanı diyor...
Ne İçişleri’nden ses var, ne Dışişleri...
Başbakan “kem küm” eder gibi oluyor ama gelmiyor arkası...
“Mafya” diyor!
Adam “50 milyar” kirli paradan söz ediyor, senin bütçen hepi topu 8 milyar lira!
* * *
Bir “hayali” arazi devrini gerekçe göstererek hükümet deviren küçük ortak, şimdi bin arazinin talanına odaklanan “imar” kepazeliğine öylece bakıyor.
Siyasetin dibi tutmuş!
Gece gündüz iğfal ediliyor mülk, toprak, düş, umut, gelecek...
* * *
Daha ne kadar açık söylerim, bilmiyorum.
“Birleşik Kıbrıs” yoksa eğer; ortak bir yurt, dünyada görünür bir yönetim yoksa...
“İlhak” vardır, ister üstü örtülü, ister açık!
Başka da bir manzara görmüyorum.
Gören varsa hangi dürbünle bakıyor, merak ediyorum!