• “Ben olsaydım, Cenevre’de harita konuşurdum ama bunun hazırlıklarını önceden çok iyi yapardım. Şimdi harita konuşulmayacak deniyor, demek ki yeterli hazırlık yoktur. ‘Harita konuşacağım ama önce beşli konferansın tarihini belirleyelim’ derdim. Bizim taraf harita konuşmayı beşli zirvenin tarihinin belirlenmesine bağladı ama tarih belirlenince harita için bir zaman gerekecek. Ben zamanın hızlı aktığını düşünüyorum”
• “Harita gündeme geldiğinde, eldeki tek harita Annan Planı haritasıdır ve Rum tarafı ‘Annan artı isterim’ diyor, bizim taraf da ‘Annan eksi birşeyi kabul etmeyiz, hatta Annan artı isteriz’ diyor. Her iki taraf da artı isteyemez, ekmek bir tanedir. Herkes bir dilim fazla isterse onu nereden bulacağız? Onun için bunu dağıtacak başka bir fikir olabilir”
• “Rumlardan benim edindiğim izlenim, garantörlükte bazı düzenlemeleri yaptığımız ve federal bölge kavramı hayata geçirildiği takdirde, Rum tarafı daha esnek olur. Bu federal bölgeye Karpaz da katılırsa... Ben, katılır katılmaz bilemem”
• “Türkiye, genel hatlarıyla Kıbrıslı Türklerin güvende olacağı, iki kesimli, iki toplumlu federal bir yapıyı kabul eder. Ayrıntıda Türkiye’nin tutumunun ne olacağını şimdiden söylemem mümkün değil. Türkiye, genel hatlarıyla, şu anda üzerinde çalışılan anlaşmayı kabul eder. Şu ana kadar bizim tarafın yürüttüğü görüşmelerde, eminim Türkiye’nin katkısı vardır”
• “Referanduma gidilir ve iki evet çıkmazsa daha kötü olur, süreç çökerse yeni çabalar 2018 sonrasına kalır... ‘Kötü bir çözüme ‘evet’ demek yerine varsın çözümsüz kalsın’ yaklaşımı yanlıştır çünkü gün geçtikçe çözüm daha da zorlaşacak, kötüleşecek”
Ödül AŞIK ÜLKER
2. Cumhurbaşkanı, CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, toprakla güvenlik arasında çok ciddi bağ olduğunun altını çizdi.
“Ben olsaydım, Cenevre’de harita konuşurdum” diyen Talat, Cenevre’de bugün başlayan zirve ve Kıbrıs sorunuyla ilgili Yenidüzen’e değerlendirme yaptı.
Talat, “Ben olsaydım, Cenevre’de harita konuşurdum ama bunun hazırlıklarını önceden çok iyi yapardım. Şimdi harita konuşulmayacak deniyor, demek ki yeterli hazırlık yoktur. ‘Harita konuşacağım ama önce beşli konferansın tarihini belirleyelim’ derdim. Bizim taraf harita konuşmayı beşli zirvenin tarihinin belirlenmesine bağladı ama tarih belirlenince harita için bir zaman gerekecek. Ben zamanın hızlı aktığını düşünüyorum” diye konuştu.
Olası bir referandumda iki “evet” çıkmazsa çok kötü olacağını söyleyen Talat, zaman geçtikçe çözümün zorlaşacağını vurguladı.
• Soru: Cenevre’de önemli bir zirve var. Sizin bu zirveden beklentiniz nedir?
• Talat: Sayın Cumhurbaşkanı Cuma gün bizi bilgilendirdi, basına yansıyanları da okuyorum, temas ettiğim çevrelerin de görüşlerini biliyorum, bunlar ışığında, zirvenin ilk iki gün toprak ve güvenlik haricindeki konularda farklılıkları görüşüp, o konularda çok ciddi yakınlaşmalar elde edilirse ve adeta kapatılırsa, artık toprağın kriterleri konuşulacak ve güvenlik için çoklu veya beşli konferansın tarihi belirlenip onun hemen öncesinde başlayıp, biraz da eş zamanlı, toprak ve harita görüşülüp, garantilerle bitirme amaçlanıyor. Bu zirveden beklenen çoklu zirvenin tarih ve yerinin ortaya çıkması ve harita görüşme çalışmalarının programlanmasıdır. Bizim tarafın talebi, “aynı dönemde iki taraf toprağı görüşürken, garantörler de kendi aralarında güvenlik konusunu görüşmeye başlasınlar, biz de ona katılalım, eş zamanlı değil ama yakın zamanlı toprak ve güvenliği bitirelim” noktasındadır. Toprakla güvenlik arasında çok ciddi bağ vardır. Diyelim ki haritayı konuştuk ve anlaştık, o zaman Rum tarafı güvenlikte esneklik göstermez ve “toptan hayır” pozisyonunu sürdürürse ne olacak? Bizim tarafın endişesi budur.Varsayalım bizim taraf “güvenliğimizin tehlikede olmayacağını görürsek, sizin istediğiniz federal bölgeler meselesini konuşuruz” diyebilir. Bizim taraf bunu görmezse, “yok federal bölge olmaz. İki kesimli olsun bu iki kesim sulandırılmasın” diyebilir.
Federal bölge...
• Soru: Sizin federal bölgeler konusunda da bir öneriniz oldu. Bunu Kıbrıs Türk lideri Akıncı ve müzakere heyeti nasıl karşıladı? Mevcut müzakereci aynı zamanda CTP milletvekili. Bu konu da, bu zirvede masada olacak mı?
• Talat: Masada olup olmayacağını bilmiyorum, ama ben bu görüşümü sadece bizimkilere değil, Rum tarafına da söyledim. Sayın Anastasiades bunu zaten önerdi. Bizimkiler de bunun çalışmasını hem ekipte, hem de Türkiye ile istişare mekanizması içinde konuşmalı.
• Soru: Sizin bu yaklaşımınıza iki tarafın da olumlu yaklaştığını söyleyebilir miyiz?
• Talat: Soğuk bakmadıklarını söyleyebiliriz.
Farklı alternatifler...
• Soru: Bu öneriniz köprü kurucu bir öneri olabilir mi?
• Talat: Bence olur. Buna benzer birşeyi biz Annan Planı döneminde çalıştık ama çeşitli nedenlerle sonuçlandıramadık. O bakımdan bize yabancı değil. O zaman, bu görüşü ilk Arif Salih Kırdağ ortaya atmıştı, Ertuğrul Hasipoğlu da o dönemde bir partinin başkanıydı ve bu görüşü savunuyordu. Sonra biz bunun üzerinde ciddi ciddi çalıştık, hatta Denktaş Bey’e de takdim ettik. Sonuçta olmadı çünkü bunu geliştirmeye, sonuçlandırmaya zaman yoktu. O zaman sonuçlandıramamıştık. Bu tekrar gündeme gelebilir.
Tabii farklı alternatifler de var. Üç bölgeli de olabilir, Brüksel gibi. Dünyada farklı örnekler var, bunları konuşmakta yarar var. Ayrıca dünyada iki kesimli federasyon yoktur. Federasyonda en az 3 devlet olur. Bizde hasbel kader iki var ve biz bunu işletebileceğimizi düşünüyoruz. Buradaki problem şudur, bir konuda görüş ayrılığı oluşursa, sadece iki taraf olduğunda bu görüş ayrılığı antagonist noktaya kadar çekilebilir. Ama üç taraf olduğunda üçüncü tarafın başka veya benzer çıkarları, bu iki antagonist çıkarı yakınlaştırabilir, dengeleyebilir. İdeali aslında üçün de üstünde olmasıdır. Federal bölge buna katkı yapabilir. Aslında beni de buna sevk eden bunun gibi düşüncelerdir.
“Eldeki tek harita, Annan Planı haritası”
Harita gündeme geldiğinde, eldeki tek harita Annan Planı haritasıdır ve Rum tarafı “Annan artı isterim” diyor, bizim taraf da “Annan eksi birşeyi kabul etmeyiz, hatta Annan artı isteriz” diyor. Her iki taraf da artı isteyemez, ekmek bir tanedir. Herkes bir dilim fazla isterse onu nereden bulacağız? Onun için bunu dağıtacak başka bir fikir olabilir. Bir başka konu da, harita gene iki bölgeli olur, harita üstünde çalışılır, haritanın karmaşık çizgisi düzleştirilir ve Annan Planı haritası olmaktan çıkar.
• Soru: Siz toprak konusunda nasıl bir çizgi öngörüyorsunuz?
• Talat: 2004’de olduğu gibi “Türkler Rum tarafında kalmasın, Rumlar Türk tarafında kalmasın, Türkler çizginin diğer tarafında kalacaksa ayrılacaklar” anlayışlarından kurtulursak, ki 13 yıllık geçişlerin olduğu dönemde bundan büyük ölçüde kurtulduk, yeni gerçeklerden hareketle yeni düşünceleri geliştirebiliriz. Eskiden bu zordu ama şimdi geliştirebiliriz. Çizgiyi düz çekeriz, Güney’de kalan Türkler varsa, ev yaptılar, yer yaptılar, yerleştiler, bulundukları yeri terk etmesinler, onlar Rum Kurucu Devleti’nde yaşamaya devam etsinler. Özel statülü bölgeler yapacaksak, Türklerin toplu olarak bulunduğu yerlerde ve Rumların toplu olarak bulunduğu yerlerde özel statü uygulaması olabilir. Federal bölgeler olacaksa, oradaki yapı biraz daha farklı olabilir. Ama sonuçta yer yer içiçelik yaratarak, iki toplumun Annan haritası saplantısını ortadan kaldırabiliriz.
“Rumların garantilerde tutumları değişebilir”
• Soru: Az önce haritayla garantilerin eş zamanlı veya yakın zamanlı görüşülmesinin iyi olabileceğini söylediniz. Belki iki taraf bu şekilde daha rahat pazarlık edebilir. Haritada ne olursa Rum tarafı garantiler konusundaki tutumunda esneyebilir? Pazarlık payımız nedir?
• Talat: Rumlardan benim edindiğim izlenim, garantörlükte bazı düzenlemeleri yaptığımız ve federal bölge kavramı hayata geçirildiği takdirde, Rum tarafı daha esnek olur. Bu federal bölgeye Karpaz da katılırsa... Ben, katılır katılmaz bilemem. Hassasiyetleri net olarak bilmediğim için öneri de yapmıyorum. Bir süredir Türkiye’nin hassasiyetlerini de bilemiyorum. Bizimkilerin genel tutumunu biliyorum ama ayrıntıda bilmiyorum. Ama böyle birşey olabilecekse, Rumların garantilerde tutumları değişebilir.
“Ben olsaydım...”
• Soru: Şimdi siz Cumhurbaşkanı olsaydınız, Cenevre’de nasıl bir tavır takınırdınız?
• Talat: Ben olsaydım, Cenevre’de harita konuşurdum ama bunun hazırlıklarını önceden çok iyi yapardım. Şimdi harita konuşulmayacak deniyor, demek ki yeterli hazırlık yoktur. “Harita konuşacağım ama önce beşli konferansın tarihini belirleyelim” derdim. Bizim taraf harita konuşmayı beşli zirvenin tarihinin belirlenmesine bağladı ama tarih belirlenince harita için bir zaman gerekecek. Ben zamanın hızlı aktığını düşünüyorum. Bütün bu hazırlıkları yapıp bu toplantıda da bence haritayı görüşmek lazımdı. Tarihi belirleyip, güvenlik ve garantileri de konuşmaya başlayabilirdik. Türkiye ile istişare etmek zorundayız. Garantileri de Türkiye ile masaya yatırıp tartışmamız lazım. Bunun yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Bunu siyasi düzeyde yaptıklarından haberdar değiliz. Bence istişareyi Türkiye Dışişleri, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı ile detaylı bir şekilde yapsaydık, Cenevre’ye daha güçlü gidebilirdik, bunları görüşebilirdik. Bu konuda bizim tarafı suçlamıyorum, böyle olsaydı daha iyi olurdu diyorum. Tabii, Türkiye’nin de son zamanlarda içte yaşananlardan dolayı ilgi alanı değişti.
“Beni ciddi şekilde endişelendiriyor”
• Soru: Türkiye’nin ilgi alanının değiştiğinden bahsettiniz. Son dönemde Türkiye’de, içte yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Talat: Her şeyden önce sözkonusu olan insan hakları olunca, bu evrensel bir konu olarak ele alınır. Terör çok büyük ve uluslararası bir bela. Türkiye de bu beladan muzdarip. Terörün kökünün kazınması uluslararası dayanışmayı gerektirir. Bunun yanısıra özgürlükler ve basın özgürlüğü de evrensel bir alandır. Basının özgürlüğü, söz ve ifade özgürlüğü, gazetecilik faaliyetleri alabildiğine geniş alana sahip olmalıdır. Kısıtlamalar ülkelerin evrensel normlara uymasında sıkıntılara yolaçar. Elbette siyaset alanı da alabildiğine geniş olmalıdır. Gazetecilerin ve seçilmiş insanların tutuklanmaları, görevden uzaklaştırılmaları son derece riskli bir adımdır. Sorunların siyaset yoluyla çözülmesi gerekirken siyaset alanının daralması çok ciddi sorunlara yol açabilir. Türkiye’nin uluslararası alanda yalnızlaşması bunların en başında gelendir. Kabul edilemez darbe teşebbüsüyle başlayan gelişmeler, terörün yaktığı canlar, demokrasi ve özgürlükleri zora sokan adımlar, AB süreci nedeniyle kaldırılan idam cezasının yeniden getirileceği söylemleri, siyaset alanının daralma yoluna girmesi beni ciddi şekilde endişelendiriyor. Umarım, barış, demokrasi ve özgürlükler daralmaz, tersine bir an önce genişleme yoluna girer.
TÜRKİYE YİNE DOĞALGAZ ARAYACAK
“Gözdağı vermek için yapılmış bir açıklama”
• Soru: Türkiye Petrolleri Genel Müdürü, “önümüzdeki dönem Barbaros Hayrettin Paşa gemisiyle Kıbrıs açıklarında sismik çalışmamız olacak, yeni kuyu açabiliriz” diye açıklama yaptı. Türkiye’den, tam da Cenevre zirvesi öncesinde böyle bir açıklama gelmiş olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
• Talat: Bunun ne kadar siyasi boyutu olduğunu bilmem, olmayabilir de. Siyasi boyuttaysa büyük ihtimalle gözdağı vermek için yapılmış bir açıklamadır. “Bu işi 2016’da bitirin” mesajı vurgulanmak isteniyor. Rum tarafı zaten 2017 Nisan’da Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde gaz konusunda girişim yapacağını duyurdu. Bu açıklama da “onlar gazı yapmaya başladığında ben de bunu yapacağım” demektir.
HÜKÜMET İCRAATLARI…
“Hükümet kim? Üstelik azınlık hükümeti”
• Soru: Diğer taraftan toprağın teknik boyutu da var. Cumhurbaşkanı hükümetten uzmanları da götürmek için talepte bulundu. Ancak hükümet buna yanaşmadı.Ancak Cumhurbaşkanı da yetkisini kullanıp bazı uzmanları yanında götürüyor. Hükümetin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Talat: Öncelikle hükümetin “vermem” deme yetkisi yoktur. Cumhurbaşkanı yazılı olarak “bu adamı bana ver” dediğinde, hükümet vermek zorundadır. Hükümet kim? Üstelik azınlık hükümeti. Halkın çoğunluğunun oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı’nın talebine hükümet “hayır” diyemez. Anlaşılan Cumhurbaşkanı, kendi yetkisini kullanacağını söyleyince, istediği uzmanları yanında götürüyor.
Hükümetin yaklaşımına gelince, bunu hadsizlik, kapasitesinin ne olduğunu bilmezlik olarak görürüm. Kendilerini memleketin sahibi zannediyorlar, yasal olsun olmasın, “ben hükümetim, her istediğimi yaparım” gibi tuhaf bir anlayış içindedirler. Bu onun bir göstergesidir ve elbette bu tavır Kıbrıs konusundaki çalışmalara bir takoz koyma çabasıdır.
“Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler üzerinde etkisi var”
• Soru: “Türkiye’nin onayı olmayan bir anlaşmaya Kuzey’den onay çıkmaz” diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız lütfen ve sizce Türkiye nasıl bir anlaşmaya onay verir?
• Talat: Türkiye’nin meclisinde onaylamadığı herhangi bir anlaşma zaten yürürlüğe giremez. Türkiye garantördür, varılacak olan anlaşmayı, bir değişiklik olduğu için, Türkiye’nin kendi meclisinde onaylaması gerekir. Teknik olarak durum budur.
Farzedelim, Türkiye’nin meclise götürme zorunluluğu yoktur, o zaman Türkiye “bu anlaşma iyi bir anlaşma değil, Kıbrıs Türkünü kurtarmaz, Kıbrıs Türkü güvenli olmaz” derse, Kıbrıslı Türklerin ciddi bir çoğunluğu bu anlaşmaya “hayır” der. Türkiye’nin buradaki etkisi sadece garantör olmasından veya “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kuruluş anlaşmasını onaylamasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin insanlar üstünde de etkisi var ve sadece Türkiye kökenliler üstünde değil, hatta belki de bu konuda daha çok Kıbrıslı Türkler üzerinde etkisi var. Bunu herkes, Rumlar da kabul ediyor.
“Türkiye, Annan Planı türü bir anlaşmayı kabul eder”
Türkiye, Annan Planı türü bir anlaşmayı kabul eder. Türkiye, genel hatlarıyla Kıbrıslı Türklerin güvende olacağı, iki kesimli, iki toplumlu federal bir yapıyı kabul eder. Ayrıntıda Türkiye’nin tutumunun ne olacağını şimdiden söylemem mümkün değil. Türkiye, genel hatlarıyla, şu anda üzerinde çalışılan anlaşmayı kabul eder. Şu ana kadar bizim tarafın yürüttüğü görüşmelerde, eminim Türkiye’nin katkısı vardır.
• Soru: Beşli veya çoklu zirvenin tarihi belirlenirse, 4 konuda yakınlaşmalar artırılırsa, toprağın kriterleri belirlenirse, “Cenevre zirvesi başarılıdır” diyebilir miyiz?
• Talat: Tabii. Zaten Cenevre zirvesinden daha fazla birşey beklenmiyor, keşke beklenebilseydi.
“Uluslararası hukukun dışında olmak bize çok pahalıya mal oluyor”
• Soru: Topluma Kıbrıs sorunu ve gelinen aşamayla ilgili ne mesaj vermek istersiniz?
• Talat: Kıbrıs sorununun çözümü son derece önemlidir ve ihtiyacımızdır. Bu nedenle biz, CTP olarak buna çok önem veriyoruz. Kıbrıslı Türkler uluslararası hukukun dışındadır. Uluslararası hukukun dışında olmak bize çok pahalıya mal oluyor. Pile gibi bir ucube yaratıldı ve BM koordinasyonunda ve zamanında kurduğumuz Suç ve Suça İlişkin Konular Komitesi’nin uğraşlarıyla, yasadışı işlere karşı eş zamanlı bir operasyon yapıldı. Bundan sonra bu devam ettirilebilecek mi? Eğer yasalar ve kurallar tam uygulanmazsa, kumar işlerinin yanında mafyavari işler çoğalır. Örneğin orada silah ve cinsel gücü artırıcı malzemeler bulundu. Demek ki orada kumarın yanında başka yasadışı işler de yapılıyor. Orası bırakın uluslararası hukuku, Kıbrıs hukukunun dışında kaldığı için neler oldu? Uluslararası hukukun dışında olmak, AB normları dışına çıkmamıza da imkan tanıyor. Onun için zaten UBP-DP azınlık hükümeti bu kadar pervasızca tuhaf işler yapıyor. Vatandaşlık veriyor, geri alıyor, emirname değiştiriyor, mahkeme iptal ediyor, vergi koyuyor, vazgeçiyor. Çocuk oyunu gibi oyun oynuyor, adeta Kıbrıs Türk insanının aklıyla alay ediyor. Bunlar kurallara bağlı olunca, kimse böyle davranamayacak. Uzun yıllardır deneyimlenen, uluslararası hukuk, AB hukuku ve AB normlarının bu ülkede de hayata geçmesini istiyoruz. Kimse “AB’de de ekonomik kriz yaşandı” demesin. Kapitalizm, hep ekonomik kriz yaşar ve hep yaşayacak. Ben düzenden bahsediyorum. Bu düzenin kurulması bizim ihtiyacımızdır. Bundan dolayı çözümü desteklemeliyiz, elbette çözüm metni ortaya çıktıktan sonra, ama her halükarda, Kıbrıslı Türkler olarak çözümü olumlu gözle görerek, mutlaka desteklemeliyiz.
“Bugün çözüm olmazsa, yarın daha zor olacak”
• Soru: Son olarak şunu sormak isterim, bu süreç bir noktada çökerse ya da referandumda iki evet çıkmazsa ne olur?
• Talat: Çok kötü olur. Referanduma gidilir ve iki evet çıkmazsa daha kötü olur, süreç çökerse yeni çabalar 2018 sonrasına kalır. Ama bu arada gerginlikler olur, TPAO’nun söylediklerini, Rum tarafının hazırlıklarını düşünün, her halükarda o dönemde gerginlikler olur, bir sürü yeni vatandaşlıklar verilir ve iş daha da zorlaşır. Bugün çözüm olmazsa, yarın daha zor olacak. Ben bazen Rum tarafının, özellikle AKEL’in söylediği “biz kötü bir çözüme ‘evet’ demeyeceğiz” yaklaşımı, “kötü bir çözüme ‘evet’ demek yerine varsın çözümsüz kalsın” yaklaşımı yanlıştır çünkü gün geçtikçe çözüm daha da zorlaşacak, kötüleşecek.