Hasan Başoğlu… Yeni kabinenin Maliye Bakanı… Ekonomi eğitimi, sonra masteri, Türkiye’de bankacılık, KTHY’de ve KIBTEK’te yöneticilik… Kendi kurduğu işletmelerde farklı bir deneyim…Ve şimdi de KKTC devletinin Maliye Bakanlığı görevi…
Dün makam odasında uzunca bir sohbetimiz oldu. Sohbet ettik, ama ‘on the record’ olduğu için hem bazı söylediklerini, hem de gözlemlerimi paylaşmakta yarar görüyorum.
Sevgili Ödül Aşık Ülker’le Yenidüzen için yaptığı röportajda Hasan Başoğlu ‘nasıl bir maliye’ düşündüğüne dair kimi ipuçları vermişti.
O röportajda verdiği resimden “yüzde 50 umut, yüzde 50 karamsar” olduğumu önce TV’de söylemiştim, dün de kendisine bu yorumumu ilettim.
Yüzde 50 umutlandım, çünkü Hasan Başoğlu “ekonomiyi büyütmek”ten söz ediyordu.
Ama yüzde 50 karamsarlığa kapıldım, çünkü Hasan Başoğlu “kamu maliyesini denkleştirmekten” bahsediyordu.
Görevi olmadığı için değil. Elbette ‘denk bütçe’ hedeflemekten başka çaresi yok maliyecilerin… Amma ve lakin ‘tek gailesi kamu’ olan bir maliyeci, hele bir Maliye Bakanı bu memleketin dertlerine merhem olmaz. İstese de olamaz. Deneyenleri gördük: Hepsi aynı yere vardı: Sıfır sıfır, elde sıfır!
**
Hasan Başoğlu eline bir kalem, bir de boş A-4 kağıdı aldı ve benim için bir ‘oda’ çizdi: Dört köşeli, bildiğimiz bir oda…
“Bu odada biz bir zamanlar 10 kişiydik” dedi ve devam etti: “Şimdi ise aynı odada binlerce kişi yaşıyoruz. Tıklım tıkış. İşte ülkenin durumu bu…”
O temsili dikdörtgen odanın ve bu sözlerin Türkçe meali şu: “Ekonomi büyümüyor, ama hem nüfus artıyor, hem de tüketim alışkanlıkları…”
Kapitalizmin sürekli körüklediği ‘tüketim’ kültürüyle ilgili bizden örnekler veriyor: Mesela sadece cihaz anlamında cep telefonu harcamalarının ne kadar arttığını, kendi yakınlarına atıf yaparak örnekliyor. “Biz beş kişiyiz ve iki yılda her birimiz bir cihaz değiştirsek, toplamda 10-12 bin TL’lik yeni cep telefonu masrafımız var demektir. Buna hat kullanımını vesaire ekleyince, birçok ülkenin yıllık kişi başı gelirine yakın, hatta fazla rakamlar ortaya çıkıyor…”
**
Laf ‘lüks tüketim’ ve ‘tüketim alışkanlıkları’na gelince, bir sonraki cümlenin “Kemerleri sıkmamız lazım” diye başlamasını bekliyorum. Aklımdan “Ne de olsa Başoğlu Maliye Bakanı oldu ve topluma ‘harcamalarınızı kısın’, ‘ayağınızı yorganınıza göre uzatın’ mesajı verecek” diye geçiriyorum.
Oysa bunu söylemiyor!
Aksine, “Bu alışkanlıklardan vazgeçilmesini beklemek hayal olur” diyor. Elbette “Yeyin, tüketin, borçlanın, yedi sülalenizin ödeyemeyeceği borçlara batın” da demiyor.
Ama bireysel anlamda vatandaşa ‘akıl vermek’ten yana da değil. Eh, bence de herkesin aklı kendine yeter. Eğer ‘yorgan’ kısaysa ve sizin ayağınız çok uzamışsa, bu sizin sorununuz. Devlete düşen herkese birer yorgan vermek, boyu konusunda olabildiğince adaletli davranmak olmalı. Zaten sonrasına karışsa ne, karışmasa ne?
Böyle mi düşünüyor Hasan Başoğlu, bilmiyorum, ama en azından sohbetimiz sırasında ‘kemer sıkın’ mesajı vermedi.
**
Bunun yerine A-4 kağıdına döndü Hasan Başoğlu “Yapmamız gereken şey, birimizin odanın dışına çıkıp, meseleye dışarıdan bakmak olmalı” dedi ve ‘oda’ dediği dört köşeli çizime yeni eklemeler yaptı.
Yani ‘ekonomiyi büyütmek’ gerekiyor. Yoksa mevcudu paylaşma kavgası, bu ülkenin, toplumun kaderi haline geldi. “Ondan kes, bana ver” demek, sosyal kesimleri sürekli karşı karşıya getiriyor. Genelde sesi fazla çıkanların galibiyeti, sessiz çoğunluğun ise sürekli mağlubiyetiyle sonuçlanan, bitmeyen ama sonucu çoktan belli bir ‘mücadele görüntüsü’ sürüp gidiyor.
Çiçeği burnunda Maliye Bakanı bunu nasıl tersine çevirecek peki?
“Bize ‘amiral gemisi’ gerekir” diyor Başoğlu… Ülkeye hem öğrenci, hem turist, hem sermaye getirecek ‘yaratıcı fikirler’e ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Kafasında bazı düşünceler, projeler var. Bunların Maliye’den çok Ekonomi Bakanlığı’nın görevi olduğunun da altını çiziyor Hasan Başoğlu…
A-4 kağıdındaki ‘oda’nın hacmini biraz daha büyüten çizgi, o röportajdan sonra yüzde 50 diye hissettiğim ‘umut’ oranını biraz daha yukarıya çekiyor.
Maliye Bakanı’nın kamu maliyesini ‘denk’leştirmek, kamudaki maaş ve transferleri ödemek dışında da ‘gailesi’ olduğunu görmek, ekonomiyi ‘sıkı kemer’ deyip daha da daraltmak değil, ‘geniş oda teorisi’yle işe başlaması ‘iyi bir başlangıç’ gibi görünüyor.
‘Pratik’te ne göreceğimiz ise zamana kalmış…