Hasret devam ediyor…

Halil Tunç

Öncelikle, ölümünün üzerinden 75 yıl geçmesine karşın, fikir ve düşünceleri halen daha bazı yobaz çevreler tarafından anlaşılamayan ve artık bizler için ölümsüz olan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum.
Ligin orta sıralarında kendine yer bulmak isteyen iki takım da, geçen hafta aldıkları mağlubiyetler sonrası, bu maçı bir dönüm noktası olarak görüyorlardı. Maç çok hızlı ve tempolu başlarken, iki takım da daha ilk beş dakika içince kalelerinde iki tane yüzde yüzlük gol pozisyonu yaşadılar. Bu ilk şokun ardından, maç daha oturaklı bir şekle bürünürken, özellikle Cihangir takım olarak daha organize bir ekip görüntüsü çizdi. Hücuma çıkarken, Yannick’in topu ayağında tutabilmesi sonucunda, tüm takım olarak ileriye gitme ve oyunu dar alanda oynama imkânına sahip oldular. 4-3-3 formatında hücum eden ve Yannick’in dörtlediği hücum hattı, bu ofansif bolluğa rağmen yine de ataklarda aranan verimlilik yoktu.  Özellikle iki kanat oyuncusu Mete ve Fırat’ın içeri kat ederek oynamaları ve rakip savunma içerisinde etkisiz hale gelmeleri, Cihangir’in etkisini azaltan faktör oldu. Savunmada oynayan Burak, ilk yarıda gereksiz bir sarı kart görmesine rağmen, savunmada yaptığı yerinde müdahalelerle Nazım’ın yokluğunu aratmadı ve Turgut Kaan Çoban’la uyumlu bir görüntü çizdi. Maçın kaderini değiştiren oyuncu, ikinci yarı kalesinde devleşen ve Mağusa Türk Gücü’nün gol çabalarını tek başına etkisiz hale getiren kaleci Raif Denktaş Pehlivan’dı. Oyunu iyi okuyan ve maç boyunca konsantresini kaybetmeyen Raif, 1 puanın gelmesinde en büyük rol oynayan kişiydi. Maçın ikinci yarısında düşen orta sahasına dinamizm getirmek ve rakibin artan baskısını karşılamak için kulübeden orta alana üç takviye yapan Cihangir teknik direktörü Mehmet Ali Özgürgün bu hamlesi ile 1 puanın alınmasına katkı koymayı başardı.
Geride çakılı dört savunma oyuncusu ile oynayan Mağusa Türk Gücü’nde iki kanat savunucusu Reşat ve Erol, 90 dakika boyunca rakip orta alan çizgisini pek fazla geçmediler. Bunun en önemli sebebi, orta alanda oynayan Sami ve Nurettin ikilisinin topa sahip olup, atakları organize edememeleriydi. Uğur gibi topu ayağında tutan ve takımı ofansif anlamda ileriye taşıyabilecek bir oyuncunun sakat olması ve maça ilk 11’de başlayamaması, sarı-yeşilli takım adına çok büyük bir handikaptı. Bunun sonucunda, Mağusa Türk Gücü, genelde savunmadan forvet hattına atılan uzun toplarla rakip kalede pozisyonlar buldu. Büyük umutlar beslenen takımın gol ayağı Julius Conteh, maç içinde pek bir varlık gösteremezken, iki genç oyuncu Hasan Büke ve Hasan Göray’ın da rakip savunma içerisinde eriyip gitmeleri Mağusa ekibinin golü uzaktan atılan şutlarla aramasına sebep oldu. Özellikle ikinci yarı rakibinin üzerine giden ve baskı kuran sarı-yeşilli ekip, son noktayı koyacak oyuncularının beceriksizliği nedeniyle sahadan galibiyetle ayrılma şansını elinin tersiyle itti. Sami, kaleye birçok etkili vuruş göndermesine karşın, günün yıldızı kaleci Raif’i avlamayı başaramadı.
Birçok pozisyonda çaldığı düdüklerle Mağusa seyircisinin tepkisini alan ve kartlarını etkili şekilde kullanmayan orta hakem Savaş Tilki vasat bir yönetim gösterdi.
Haftayı bir puanla kapatan iki ekip, bana bu sezonun en zevkli ve tempolu maçını izlettiler deseler, abartmış olmam. Onu aşkın net gol pozisyonun yaşandığı bir maçta gol olmamasının en büyük nedeni sahada kaybolan forvet oyuncuları, başarılı müdahaleleriyle dikkat çeken savunma oyuncuları ve kalesinde devleşen iki kaleciydi. Galibiyet hasretiyle maça çıkan iki takımın maçında, 90 dakika boyunca iki kaleye de birçok sefer gerçekleştiren top, iki kaleye de girmeyerek, maçın hakkı olan beraberlikle sonuçlanmasını sağladı.