Önce bir hayal gördük, sonra da bir hayalet!
Hayalimiz, başkent Lefkoşa'nın yanıbaşında 40 yıldır kapalı duran havaalanına girmek, oradaki manzarayı kendi gözlerimizle görmek, havasını solumak ve mesleğimiz gereği bu ambiansı insanlara göstermekti.
Yola çıktığımızda anladık ki, bizim gidip görüp kaydetmeyi hayal ettiğimiz bu meydan bir zamanlar insanların hayallerini süslemiş, anılar biriktirmiş, neden sonra kapılarını herkese kapatıp bir hayalet görüntüsüne bürünmüştü.
Bir başkentin, bölünmüş bir başkentin dibinde üstelik...
Belgeselin adını koymak hiç de zor olmadı.
Burası 'Bölünmüş Başkentin Hayalet Havaalanı'ydı...
***
Kıbrıs tarihiyle havaalanının tarihi çok net biçimde örtüşüyor, 1960, 1963, 1974 yılları ve 15 Temmuz, 20 Temmuz tarihleri havaalanında da kendini ortaya koyuyordu.
Döneminin en modern imkanlarıyla dolu, bölgenin önemli uçuş noktalarından biri haline gelmiş Lefkoşa Uluslararası Havaalanı'nın içler acısı hali, Kıbrıs'ta hiçbir şeyi paylaşmayı beceremeyen iki toplumun kaybettiklerinin sembolü gibiydi.
İlginçtir, Lefkoşa'ya 5 dakika mesafedeki bu sembolü sanki kimse görmek istemiyor ya da ona bakma cesareti bulamıyordu.
Bunu anlamak mümkündü: Çünkü hayaletler korkutucudur, ürkütücüdür.
Gerçek olmadıkları halde...
***
Biz bir hayal görmek için yola çıktık ve hayaleti gördük.
Ama korkmadık. Çünkü ilk karşılaştığımız hayalet bu değildi. Kıbrıs'ın tarihinde çokça hayalet vardı.
Üstelik bizim gailemiz hayaletler değil, hayalet görüntüsüne bürünmeden önce buradaki yaşanmışlıkları, anıları, gerçekleri bulmak, onları ortaya çıkarmaktı.
Bir zamanlar kimisi için işyeriydi Lefkoşa Uluslararası Havaalanı, kimisinin ilk uçuş heyecanı... Kimisi için ilk aşkını yolcu ettiği yerdi burası, kimisi için eğlenmek için gidilen, pasta yenilen, uçakların inip kalkışının izlendiği sosyal, hatta lüks bir mekan...
Hatta kimileri için film seti...
Yaşamın bütün renklerini içinde barındıran, capcanlı bir merkezdi Lefkoşa Uluslararası Havaalanı...
***
‘Bölünmüş Başkentin Hayalet Havaalanı’ belgeseli küçük bir ekibin, bir yığın imkansızlıklara rağmen, uzun ve zorlu bir çabasının ürünüdür.
Bir 'takım ruhu'nun sonucudur bu eser ve uzun versiyonu şimdilik 3 saate yaklaşmıştır. Şimdilik dedim, çünkü belgeselin duyulmasıyla birlikte yeni bilgiler, tanıklıklar ve hikayeler ortaya çıkmaya başladı.
Mesela 20 Temmuz 1974 sabaha karşı alana inen son sivil uçağın hikayesi belgesele yeni eklendi. Şimdi hedef o 'son uçuş'taki yolcuların hikayesini kendilerinden dinlemek, bunu da belgesele katmaktır. Bunun gibi bir yığın yeni bilgi ve belge bize ulaşmaya devam ediyor.
Sanki ara bölgedeki hayalet canlandı!..
***
Bu projeye hep birlikte inandık, ekip ruhuyla çalıştık. Yorulduk, çok yorulduk. Ama birçok bilgiyi, yaşanmışlığı ve duyguyu açığa çıkarmanın hazzını yaşıyoruz.
Kanal SİM ekibindeki bütün arkadaşlarımı yürekten kutluyorum.
Belgesele anılarıyla, bilgileriyle, görüşleriyle, duygularıyla, şarkılarıyla katkı koyanlara en derin saygılarmızı sunuyorum.
Bizim gibi bu projeye inanıp katkısını esirgemeyen sponsorlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum.
Evet, biz bir hayal gördük ve onu gerçekleştirdik.
Ama hayallerimiz henüz bitmedi.
Ne 'Bölünmüş Başkentin Hayalet Havaalanı' projesi bitti bizim için, ne de gerçek barışa susamış ülkemiz için çalışma hevesimiz...
Hayalet şehirlerin ve havaalanlarının olmadığı, mutlu hayallerin kurulduğu bir ülke ve dünyayı hak ediyor çocuklarımız...
Bizden önceki nesiller ve biz göremedik.
Yavrularımız görebilir belki...