Simge Çerkezoğlu
Bu yıl için en merak ettiğim oyunlardan biriydi “İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz”. Kıbrıs Tiyatro Festivaline gelmiş olması ise bulunmaz bir fırsattı. Beyoğlu’ndan aşina olduğumuz Hayal Kahvesi’nin sahnesi aslında daha ilk oyunuyla ödüle doymayan bir oyun oldu…
Oyunun isminde geçen ‘şümürz’ kelimesinin sözlükte bir karşılığı olmasa da kimi izleyene göre yüzleşemediğimiz korkularımız, kimilerine göre ise susturduğumuz vicdanımız... Oyunun başrolünde yer alan üç önemli tiyatro sanatçısı, Reha Özcan, Selin İşcan ve Ayşe Lebriz ile hem oyunu hem de tiyatro sanatını konuştuk.
REHA ÖZCAN: “BİZ YAPARIZ ONLAR CEZALANDIRIR, BİZ YİNE YAPARIZ”
35 yıldır İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Reha Özcan şu an Türkiye’de bulunan özel ve amatör tiyatrolara destek vermeyi misyon edinen bir isim...
“Selin İşcan da bana gelip hayalini anlatınca ben de bu hayale ortak olmak istedim. Aslında burada bir aile hikâyesi anlatılıyor. Bizim şu anda yaşadığımız hayatın simgesel bir anlatımı. Boris Vian zaten sözün büyücüsü olarak biliniyor. Savaş sonrasındaki Almanya, Fransa ve Orta Avrupa’da geçen olaylar karşısında sanatı tek yönlü değil birçok yönlü düşünen politika, isimler ve kuramlar üzerinde hayatı düşleyen bir yazar. Hiçlik düşüncesini insanın kendinin yarattığını ve bunun üstesinden ancak insanın kendinin geldiğini anlatan bir isim.”
İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz bir oyundan daha fazlası hepimizin yüzleşemediği korkuları…
“ Oyunda korkularımıza neden olan şeylerin dışarıda yaşananlar değil kendi içimizde yaşadıklarımız olduğuna vurgu yapıyor. Hepimizin vicdanına anlatamadığı durumlarda sürekli birilerini nasıl hırpaladığımız ya da bilgimizin yetmediği hallerde, öğrendiğimiz ya da yaşadıklarımızın yetmediği durumlarda birilerini nasıl hırpaladığımıza bir ‘şümürz’ karakteri yaratarak cevap buluyor. Küçük burjuva dünyasının herşeyden mutluluk duyan aile modelini anlatıyor. Ben de oyunda bunun en önemli temsilcisiyim, baba rolündeyim.”
Sanatçı Levet Üzümcü’nün yaşadıklarına yönelik açıklamalarda da bulunan sanatçı, bunun ne ilk ne de son olacağı kanısında.
“Algı yönetimi operasyonuyla dünyada ve Türkiye’de daha şiddetli hissettiğimiz, Ortadoğu’da planlanan projeler Türkiye’nin ideolojik yapısıyla beraber entellektüel yapısını da zorluyor. Bu anlamda sanatçılar iktidara hangi parti olursa olsun muhalefet olup, yön vermek ve başka türlü olanaklarla hayatın her rengini göstermek adına muhalefet yapmak zorunda olan sanat ve onun üreticilerinin alternatif düşüncelerine tahammülsüz kaldığı noktada bu yaşananlar son olmayacaktır. Bu soruşturma yaklaşık bir yıldır vardı. Bir yıl öncesinden bu soruşturma işleme girerse sonucun bu olacağı belliydi. Esas tedbirin soruşturma açılmaması yönünde alınması gerekiyordu. Sanatçıyı susturmaya çalışan ya da sanatçının muhalefet olmasını yok etmeye çalışan zihniyetten her zaman böyle sonuçlar çıkacaktır. Türkiye’de zaten bu ilk değil. Cunta dönemlerinde hep vardı. Cunta döneminin artıkları zamanında da kaldı. Biz buna rağmen tiyatroyu seçtik. Buna rağmen de yapmaya devam edeceğiz. Türkiye’de şöyle birşey var biz yaparız onlar cezalandırır. Biz yine yaparız. Başka yapacak bir şey yok.”
“İKİ TOPLUMUN KARDEŞLİĞİ EN ÖNEMLİ ŞEY”
Kıbrıs’a aşina bir isim Özcan, buradaki iki toplumlu sanatsal faaliyetleri de destekleyerek adadaki kardeşliği pekiştireceği kanısında.
“Adada iki taraf var ve iki tarafın kardeşliğinden daha değerli hiçbir şey yok. İki tarafın kardeşliğini konfederasyon haline getirecek tek araç sanattır. Çünkü medeniyetin göstergesi sanattır. Dolayısıyla sanatçılar üzerine düşeni yapmak zorundadır. Çok büyük baskılar var. Yaşam hakkımızla da oynanabilir ama önemli değildir.”
Bugüne kadar 76 oyunda oynayan sanatçı bu oyunların 57 tanesinde başrolde yer aldı ancak kendi benimsediği sözleri sahnede dile getirme şansı çok seyrek yakaladı… Yine de işini layıkıyla yaptı.
“Ekmek yediğim yer tiyatro ve yaptığım işten çok mutluyum. Geçen yıl Gothe oynadım devlet tiyatrosunda ve devlet için yine sorunlu bir oyundu ama bazen sanatçı kendisinin savunduğu sözcükleri dile getirebiliyor ve o zamanlarda çok mutlu oluyor. Ancak bazen de oynadığı rolü kendisinin sözüymüş gibi yapma yeteneğini ortaya koyuyor. Bu sıkıntılı bir durum olsa da oluyor. Çünkü genellikle kendi benimsediğimiz düşünceleri sahneden söyleyebilme şansımız olmuyor. Daha çok oynuyoruz, profesyonel olarak işimizi yapıyoruz. Bu projede Alexander Poposky var ve Hayal Perdesi de çok öenmli bir sahne. Ayrıca bu oyunu ancak birkaç çatlak sahneleyebilirdi ve hayatta size vizyon kazandıracak olanlar da çatlak, normal olmayan insanlardır.”
‘İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz’ için “hayatımın en özel projelerinden biri” diyor sanatçı ve özenle anlatmaya başlıyor.
“Tabii bu proje benim için çok özel ama onun dışında üniversite, amatör ve yarı profosyonel tiyatrolar da çok önemli. Onlar olmadan profesyonel tiyatro hayatı düşünülemez. Bunlar bir biriyle iz düşümü. Benim tiyatro vizyonum ülkenin gelişmesi için alternatifler sunmasına dayalı. Hiçbir zaman mevcut yapıyı kabul etmek zorunda değiliz. Bunun için de ülkeyi terk etmek zorunda da değiliz. Bu mevcut yapıyı reddetmek ise ülkeyi sevmediğimiz anlamına gelmez. Hatta ülkemi daha çok seviyorum ki mevcut yapıya alternetifler düşünüp üretiyorum. Üretmek zorundayız. Sanatçının görevi de budur. Bunu yazarak, çizerek ve oynayarak yapabilir. En pratiği de budur. İnsanlara en kolay ulaşacak sanat yöntemi de tiyatro yapmak gibime geliyor.”
**************************************
SELİN İŞCAN: “EZİLEN KESİMLERİ TEMSİL EDİYORUM”
Selin İşcan Türkiye’nin önemli tiyatro sanatçılarından. Daha önce İstanbul Şehir Tiyatroları ile katıldığı festivalde bu yıl ilk kez kurucularından olduğu Hayal Perdesi bünyesinde yer aldı. Bizimle bir hayalle başlayan hikayesini paylaştı.
“18 Şubat 2013 yılında kuruldu Hayal Perdesi, Beyoğlu sahnesi olarak açıldık. Bir yıl boyunca hafta içi her akşam beş gün alternatif tiyatroların oyunlarına ev sahipliği yaptık. Daha sonra ‘İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz’ oyununu ilk projemiz olarak çıkardık. Nilüfer Sanat’ın katkılarıyla 19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde premier yaptık. Hayal Kahvesi bünyesinde olan Hayal Perdesi, pek çok tiyatrocunun olduğu gibi benim de hayalimin ürünü. Bir özel tiyatronun kurucularından olmayı hep istemiştim. Aslında 12 yıldır İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçısıyım. Açıkçası tiyatro yönetimlerinin son üç yıldır Türkiye’de sanatçılardan alınarak bürokratlara devredilmesi bizim için de sıkıntı yarattı. Kendi tiyatromuzu kurmanın da zamanı gelmişti. Hayal Kahvesi’nin kurucularından Önder Köse’nin önerisiyle bu yolculuğa çıktık ve devam ediyoruz.”
EDİNBURG TİYATRO FESTİVALİ’NDE BAŞARI
Sahne düzenine göre 50 ila 150 arası değişen seyirciyi ağırlayabilecek Hayal Sahnesi en az Hayal Kahvesi kadar çekici bir mekan. İstiklâl Caddesi’ne girişte ilk solda yer alan sahne ilk oyunu ile çok önemli bir başarıya da imza attı. Dünyanın en önemli tiyatro festivallerinden Edinburg Tiyatro Festivali’nde sahnelendi. Çok da ilgi gördü.
“İki yıldır bu önemli festivale seyirci olarak katılıyordum. Dünyanın bu en büyük tiyatro festivalinde, 409 sayfalık programda, neden hiç Türkçe oyun yok diye düşünüyordum. Bu konuda eleştirilerim vardı. Oyunumuz Türkiye’de çıktıktan ve çok başarılı olduktan sonra ben Afife Jale ödüllerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandım, rejisörümüz Alexander Poposky de en iyi yapım ödülünü aldı. Seyircinin oyuna ilgisi de çok iyiydi. Bunun üzerine Edinburg Festivaline başvurdum ve katılmaya hak kazandık. Bu yılki kırk dokuz oyundan biri de biz olduk.”
Edinburg Festivali’ne yönelik duygularını bizimle paylaşan İşcan’nın başarısına ortak olurken oyunu izleyebildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu da düşünmeden edemedim.
“Edinburg’un Merkezinde bulunan 230 kişilik salonda 14 akşam oyun oynadık. Beklediğimden çok ilgi gördük. Dünyanın dört bir yanından gelen festival seyircisiyle hikâyemizi buluşturduk. Pek çok insan ilk kez Türkçe ve Türkiye’den bir oyun izlemiş oldu. Guardian Gazetesi’nde, The Times’da haberlerimiz çıktı. Çok iyi dergilerden beş yıldız üzerinden dört yıldız aldık. Sarsılmaz bir performans olarak değerlendirildik.”
Oyunda ‘Şümürz’ karakterini canlandıran sanatçı aslında bir anlamı olmayan bu kelimeyi bize anlamlandırıyor.
“Şümürz kelimesinin aslında bir anlamı yok. Herhangi bir dilde de anlamı yok. Yazarın uydurduğu bir kelime. İzleyen izleyicilerden buna ilişkin farklı yorumlar geliyor. İzleyen hangi duygularla izlemişse oyunda şümürz olarak onunla karşılaşıyor gibi. Kendi içiyle yüzleşiyor. Vicdanımız diyen de oldu, ego diyen de, ölüm korkusu ya da göçmenler olarak yorumlayan da. Pek çok yorum aldık. Kendi adıma ezilen kesimleri temsil ediyorum. Şiddet görüyorum. Görmezden geliniyorum. Yine de sonuna kadar varlığımı sürdürüyorum. Vaz geçmiyorum. Var olmaya devam ediyorum, edeceğiz de.”
**************************
AYŞE LEBRİZ: “KAÇTIĞIMIZ ŞEYLER YÜZLEŞMEK İSTEMEDİĞİMİZ ŞEYLERDİR”
İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Ayşe Lebriz ayrıca Kadir Has Üniversitesi ve Sadri Alışık Kültür Merkezi öğretim görevlilerden… Sohbetimize herkesin hayatta bir arayışı olduğunu anlatarak başlıyor...
“Devlet tiyatrosu dışında çalışmam bir arayış sonucu oluştu. Hepimizin hayatta arayışları var. Bu tiyatroda bazen estetik arayış olabiliyor bazen söylemek istediğiniz sözün sahne üzerinde nasıl yer bulacağına ilişkin arayışlarınız olabiliyor. Bazen tiyatrocu bir oyunla hayata dair sözünü söylemek ister. Ben de bu anlamda farklı çalışmalar yapıyorum. Tüm bunlar yanında performatif ve tek kişilik oyunlarda da yer alıyorum. Kendimi farklı şekillerde ifade ediyorum.”
Sanatçı bu oyunla Fransız yazar Boris Vian’nın çok önemli bir eserinin sahneye taşınmasına katkı koyuyor ve bunun bir eser sahnelemekten çok daha önemli bir iş olduğuna vurgu yapıyor.
“Boris Vian çok önemli bir sanatçı. Kendi tarzı ve hayata dair söylediklerindeki aykırı uslubu hatta sert dili İmparatorluk Kuranlar’ı her dönem ve her izleyenin içinde bir şeyler yakalayabileceği eser haline getiriyor. Oyunda metafor bile olsa temelde insana yolculuk yapıyor. Kaçtığımız şeyin yüzleşmek istemediğimiz şeyler olduğuna ve ne kadar kaçarsak kaçalım yüzleşmeyi ne kadar ertelersek erteleyelim bunun daha da sert olacağını anlatıyor. Yüzleşme hepimizin hayatında neye tekabül ediyorsa oyunda onu buluyoruz.”
“HER OYUNDA YENİ ANLAM”
Bir oyuncu ve yönetmenin aslında her provaya girdiğinde değişim yaşadığını söyleyen sanatçı tiyatro yapmayı yolculuğa benzetiyor.
“Oyunda bir sesten ve sesle yüzleşmekten kaçan bir aile anlatılıyor. Biz de her seferinde her prova ve oyunda yeni birşeylerle yüzleşmekten kaçıyoruz. Her seferinde oyuna yeni anlamlar yüklüyoruz. Adeta bir ney’e üfler gibi üflüyoruz. Her seferinde farklı bir eser ortaya çıkarıyoruz. Özünde nerede ve ne zaman olaylara tepki vereceğimizi, tepki vermiyorsak ne zaman korkularımızla yüzleşip tepki vereceğimizi sorgulayan bir oyun.”
Genç tiyatrocuların yetişmesine de katkı koyan Lebriz, tiyatroyu varılacak yeri olmayan bir yolculuğa benzetiyor, hayatın tercihlerimiz anlamına geldiğini gülümseyerek anlatıyor.
“Tiyatro uzun bir yolculuk ve varılacak yer yok. Bu uzun yolculukta, ki bir tiyatrocunun ilk öğrendiği şey nefes kontrolüdür, nefesinizi uzun soluklu koşu için ayarlamalısınız. Düşecekler, yıkılacaklar, belki daha fazla devam edemeyeceğiz diyecekleri zamanlar olacak yine de öyle anlar gelecek ki yeni kapılar açılacak ve tiyatrocu düştüğü yerden kalkıp yeniden tırmanışa geçecek. Ben de öğrencilerime bunu anlatmaya çalışıyorum. Onlara hizmet ediyorum ve nasihat ediyorum. Ancak onlara bunları anlatırken ben de kendimi yeniliyorum. Defalarca düştüğüm, bırakıp da yeter bir yere varamayacağım dediğim eşiklerim oluyor. Özellikle televizyonda ve dizide iş yapmak için oyuncu olmak isteyenler var. Elbette herkesin sanat yapma hakkına saygım var. Yine de gençlerin sadece dizi oyuncusu olmayı arzulamaları yerine oyunculuğun dizide oynamaktan çok daha derin bir anlamı olduğunu farketmelerini umuyorum. Oyunculuk yapmaya başladıkça bu bir yaşam biçimine dönüştüğü kilit bir nokta var. Bunu duyumsayınca da zaten hayat artık sizin için eskisi gibi olmuyor. Yoksa diziler gelir gider, hayatınızı idame ettirecek para da kazanırsınız. Esas olan oyunculuğun ve tiyatronun ne kadar güzel bir şey olduğunu fark etmek, sanatla sanata ulaşabilecek çabayı kendinde bulmak. Bu da yeni nesil tiyatrocuların seçimleriyle şekillenecek. Zaten hayat dediğiniz, seçimlerimizden ibaret değil midir?”