Ödül Aşık ÜLKER
Partisi seçimlerde baraj altında kalınca istifa kararı alan ve istifasını perşembe akşamı MYK’ya sunan TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit, baraj sorunu yaşamayı beklemediklerini belirterek, “Gelinen noktada daha iyi bir konum beklerken, baraj altında kalmanın hayal kırıklığı içindeyiz. Bu parti bu seçim sonuçlarını hak etmedi. Daha önceki seçimlerde baraj sıkıntısı vardı, bu defa baraj sıkıntısı olmadan seçim sürecine girdik ama maalesef arzu etmediğimiz bir sonuç oldu”diye konuştu.
Son seçimde UBP ve CTP’nin oylarını artırdığını, DP ve YDP’nin mevcut durumlarını koruduğunu, HP ve TDP’de kan kaybı olduğunu söyleyen Özyiğit, TDP’nin barajı geçememesinin nedenlerini Yenidüzen’e anlattı.
“Bu sonucu hayal bile etmezdik, rüyamda görsem inanmazdım” diyen Özyiğit,
“Gelinen noktada daha iyi bir konum beklerken, baraj altında kalmanın hayal kırıklığı içindeyiz. Bu parti bu seçim sonuçlarını hak etmedi. Daha önceki seçimlerde baraj sıkıntısı vardı, bu defa baraj sıkıntısı olmadan seçim sürecine girdik ama maalesef arzu etmediğimiz bir sonuç oldu” dedi. Özyiğit, partisinin kısa sürede ayağa kalkacağına olan inancını dile getirdi.
“Kan kaybı oldu”
Soru: Erken genel seçimlerde TDP çok az bir farkla baraj altında kaldı. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özyiğit: Öncelikle seçim sonuçlarının ülkeye hayırlı olmasını dilerim. Özellikle UBP ve CTP oylarını artırdı ve bir başarı elde etti. Onun dışında DP ve YDP mevcut durumlarını korudu. HP’de de ciddi bir kan kaybı oldu ve bizde bir kan kaybı oldu.
Ben yıllardır bu yapının içindeyim. 1979’da, henüz bir öğretmen koleji öğrencisiyken, TDP’nin atası sayılan TKP’nin önde gelenlerinden Sayın Ziya Rızkı ile tanıştım, onun evine gidip toplantılar yapardık. 1980’de Ziya Rızkı’nın yeniden Belediye Başkanlığı, 1981’de Ziya Rızkı’nın devlet başkanlığı adaylığı ve Girne bölgesinde TKP’nin seçim kazanması için aktif görev aldım. O dönemden beri partiyle birlikteliğim var ve çeşitli badireler atlattık. KTÖS Genel Sekreterliği görevim Kasım 1997’de bittikten sonra, 1 Ocak 1998’den itibaren yeniden partide, gayrı resmi olarak aktif görev aldım çünkü kamu görevlisiydim. 1998 seçimlerinde Lefkoşa’dan aday oldum. O dönemlerde benim Eğitim Bakanlığı’nda üst düzeyde görev almam söz konusuydu ama Denktaş ve TC elçiliği işbirliğinde o göreve gidişim engellendi. Kaderde varmış, yıllar sonra oraya bakan olarak gittim. Bir de kaderin böyle cilvesi var. Daha sonra da BDH süreci, BDH ile TKP ayrışması süreçlerinde de buralardaydım, ama öne çıkan bir görevim yoktu. Ama parti içinde çalışanlardandım. Nitekim TKP, BDH birleşmesinde program komitesinde görev aldım. Yani şu anda partimizin mevcut programını hazırlayanlardan biri de benim.
“Hayatta arzu etmediğim şeylerden biri...”
Şht. Ertuğrul İlkokulu’nda müdürken yaptığımız tam gün eğitimin sonlanmasını hazmedemedim ve 50 yaşında emekli oldum. 2 Ocak 2011’de resmen partiye üye oldum, 25 Ocak 2011 tarihinde Lefkoşa İlçe Başkanlığı, Şubat 2012’de parti genel sekreterliği görevini üstlendim. 2013 seçimlerine girdik, parti üç milletvekilinde kaldı. Ardından Sayın Çakıcı’nın istifası üzerine, ekip arkadaşlarımla birlikte 17 Kasım 2013’te parti başkanlığını üstlendim. O gün bugündür de parti başkanı olarak görev yapıyorum. Nitekim o dönemde Genel Başkanlığım partiye ivme kattı, 2014’te, 24 yıl sonra yeniden Lefkoşa Belediyesi başkanlığını aldık. Ardından 2015’te Cumhurbaşkanı seçiminde desteklediğimiz Sayın Akıncı kazandı. Bütün bunları söylerken şimdi geldiğimiz nokta ortada.
Maalesef uzun bir süre sonra bu partinin baraj altında kalması benim dönemimde oldu, bu hayatta arzu etmediğim şeylerden biriydi. Ben zaten seçime girerken, son defa parti başkanlığına ve son defa milletvekilliğine aday olduğumu söyledim. Ama gönül arzu ederdi ki, partiyi daha iyi bir konumda benden sonraki genç arkadaşlara devredeyim. Bunun üzüntüsünü yaşarım, bu bir hayal kırıklığı oldu.
“Rüyamda görsem inanmazdım”
Soru: Bunu bekliyor muydunuz?
Özyiğit: Bu sonucu hayal bile etmezdik, rüyamda görsem inanmazdım. 2013 ve 2018’de “bu parti barajı aşmayabilir” diye düşünülürken, 2013’te barajı aştı, 2018 Genel Seçimleri öncesi parti bölündü, şimdi karşımızda duran, güya bizimle birleşme isteyen TKP-YG o dönemde daha güçlü bir şekilde karşımızdaydı. Ama biz çıkardığımız aday kadrosuyla, o bölünmüş imajını yıktık, oyları az da olsa arttırarak üç milletvekili çıkardık, ardından da bir hükümet deneyimimiz oldu. O hükümette de yaptığımız ve yapmaya çalıştığımız ile toplumun belleğinde bir iz bıraktık. Sonuç, gelinen noktada daha iyi bir konum beklerken, baraj altında kalmanın hayal kırıklığı içindeydiz. Bu parti bu seçim sonuçlarını hak etmedi. Daha önceki seçimlerde baraj sıkıntısı vardı, bu defa baraj sıkıntısı olmadan seçim sürecine girdik ama maalesef arzu etmediğimiz bir sonuç oldu.
“Bu parti ne zaman hükümete gelse yaralı olarak çıktı”
Soru: Bunun nedenleri nelerdir? Bazı partililerin, TDP sempatizanlarının sosyal medyada yazdıkları, size ve partiye tepkileri var...
Özyiğit: İlginçtir, bu parti daha önceki dönemlerde de, TKP iken de, 1985-1986’da da, 1998-2001’de de, ne zaman hükümete gelse yaralı olarak çıktı. Çünkü birilerine görev verirsiniz, görev almayanlar sizi eleştirir. İşin ilginç yanı, görev alanlardan bazıları da sonra yan çizer,
görev verdiklerimizin, bir iki kişi dışında, diğerleri ortada yok. Bazı bölgelerde inandığım, güvendiğim arkadaşlar bana, bazı insanların “Cemal hoca hükümete geldi ama bizim çocuğu işe almadı” dediğini söyledi. Çünkü insanlarda maalesef bu kenar mahalle politikası alışkanlığı var. Bir yandan insanlar bize “Böyle olur mu? Hani eşitlik, hani adalet, hani sınav” der, biz de topluma seçim manifestolarımızda bunları söyleriz, “Biz geldiğimizde bunları yapmayacağız, münhaller açılacak, Kamu Hizmeti Komisyonu üzerinden işe alımlar olacak” deriz ama bunları uygulamaya koyduğumuz zaman “bizim çocuğu da işe almadınız” derler. Son gece bile, BRT’deki programda “iyi ki sen varsın da bunları söyledin” diye mesajlar aldık ama bunun sandığa yansıması olmadı. Türkiye’de Osman Bölükbaşı bir parti kurmuştu ve geziler sırasında herkesin “bravo” dediğini ama sandıktan oy çıkmadığını görünce “Alkışlar bize, oylar başkasına” demişti. Bu, etkenlerden biridir, ama sadece bu değil tabi.
Örgütlenmede de istediğimiz verimi alamadık, örgütsel zaafiyetlerimiz de sonuçta etkili oldu. Daha önceki dönemlerde, ilçe başkanlığı konusunda bir arkadaşın adını söylediğim zaman bunu empoze olarak algılayanlar oldu. Son ilçe kongrelerinde müdahil olmadım, belki de olmam gerekirdi. Çünkü Lefkoşa dışında beklediğimiz çalışma düzenine girilemedi, çok verimli olunmadı.
“Mührün önemini anlatamadık”
Açık yüreklilikle şunu da söylemek lazım, mührün önemini de anlatamadık. Ben karma oya karşıyım ama parti içinde epeyi sahipleneni var. Partinin yetkili organları da “karma oy kalsın” notasında oldu. Benim korkum sonucun böyle olmasıydı. Özellikle sol partilerde başka partilerin mühürünü kırıp karma alabilirsiniz ama esas önemli olan ortada olanlardan mühür almaktır. Bizim dışımızdaki bütün partiler mühürle başarı gösterdi. Demek ki ben mühür konusunda kendimi anlatamadım. 500 mühür daha fazla alsaydık barajı geçerdik ve mecliste yer alırdık. Çalışma disiplinini tam oturtamamamız, çalışma düzenini tam yerleştiremememiz maalesef bu sonucu getirdi.
“Solda birlik tartışmaları hiç bitmedi”
Soru: Solda birlik konusunda bu süreçte neler yaşandı?
Özyiğit: Solda birlik tartışmaları hiç bitmedi. Tek sol parti biz miyiz ki solda birliği bizim sağlamamız beklendi? CTP’nin solda birlik konusunda hiç mi sorumluluğu yok? Biz yeni MYK ile gidip CTP’ye hem genel seçimler, hem yerel seçimlerle ilgili niyetlerini sorduk. Tufan Hoca “Genel seçimlerle ilgili biz yola çıktık, isteyen gelir katılır” dedi. “Yerel seçimleri de seçimlerden sonra konuşalım” dedi. CTP belediye başkanlıkları için adaylarını açıklamaya devam ediyor, muhtemelen önümüzde günlerde Lefkoşa’yı daha açıklarlar. Dolayısıyla bu konuda da bir işbirliği görünmüyor.
Belirli çevrelerden bazı telkinler oldu, aslında “solda birlik” diyerek Çakıcı ve ekibini geri almaya zorlandık. Bağımsızlık Yolu’yla çok görüştük, yerel seçimlerde işbirliğine hazır olduklarını ama bu seçimlerde kendilerini sınamak istediklerini söylediler. Ne yaptıysak olmadı, ne dediysek olmadı, ayrı liste ile çıktılar. YKP ile günlerce görüştük, ama olmadı. Sol Hareket’le defalarca görüştük, olmadı.
Bizim içimizden çıkan, bize geçmişte zarar vermek için, bizi bölmek için yola çıkanlarla oturup yeniden bir araya gelelim diye bir telkin oldu ve sonunda Parti Meclisi bunu kabul etmedi. Bize gelmeyen oylar onlara mı gitti? Birleşseydik de bir anlamı olmazdı. Belki Bağımsızlık Yolu’yla ve YKP ile birlikte hareket edebilseydik, solda birlik anlam kazanabilirdi ama sadece TKP-YG ile birleşme anlam kazanmazdı. Kimse %4.5 ile %1.5’i toplayıp “%6 ederdi” demesin çünkü onların gelmesiyle gidecek olanlar vardır. Birleşmelerde basit matematik hesabı olmaz. Neticede olmadı. Sıkıntı nedir? Parti meclisi bir karar aldı ve konu kapandı. Buna rağmen Mağusa, İskele, Güzelyurt ve Lefke bölgelerinde bu konuda tartışmalar devam etti. Seçime girdik, hala “keşke birleşseydik” tartışmaları devam etti.
“Başkanın değişmesi gerekiyorsa, değiştireceksin; değiştirmezsen sahipleneceksin”
Soru: Sizin yeniden başkan olmamanız gerektiği, başkanın değişmesi gerektiği tartışmaları da yaşandı. “Ben başkan olmasaydım sonuç daha iyi olurdu” diye düşünüyor musunuz?
Özyiğit: Bir ara “Cemal Başkan’ın çekilmesi ve Harmancı’nın başkan olmasıyla bu parti daha büyük bir ivme kazanabilir” dendi. Kazanabilirdi. Ama bunu Sevgili Mehmet Harmancı ile defalarca konuştuk, belediyede görevi olduğunu ve başkanlığa gelme niyeti olmadığını söyledi. Az önce solda birlik konusunda olduğu gibi, bu konu da sürgit edildi, hep tartışıldı. Kimse aday olmadı, kurultay başkanı onadı, Parti Meclisi ve MYK şekillendi, yola devam edilirken artık bunları tartışmayı bitirmek lazım. Başkanın değişmesi gerekiyorsa, değiştireceksin, değiştirmezsen sahipleneceksin, sıkı sıkı sarılıp yola devam edeceksin.
“Örgüt karar verdiyse konu kapanmıştır, demokratik merkeziyetçilik bunu gerektirir”
Soru: O noktada yalnızlık hissetiniz mi?
Özyiğit: Burada bir sıkıntıyı hep gördüm. Ben KTÖS geleneğinden geldim, demokratik merkeziyetçiliğe inanırım. Örneğin Erdoğan’ın mecliste konuşmasını, bize söz hakkı verilmemesini veya Erdoğan’ın bu topluma, yüksek mahkeme başta olmak üzere, söylemlerini protesto etmek için meclise gitmedik. Bazı arkadaşlar “ben doğru bulmadım” dedi ama örgüt buna karar verdi. Örgüt karar verdiyse konu kapanmıştır, demokratik merkeziyetçilik bunu gerektirir. Bunlar da bizim örgüt içi sıkıntılarımızdır. Bazı şeyleri kendi içimizde da sorgular olduk, sanki Erdoğan rejimine karşı duruş Cemal Hoca’nın duruşuymuş gibi lanse edenler de oldu. Kararı alan parti yetkili organlarıdır, Cemal Hoca tek başına değil. Cemal Hoca’nın görüşü budur, bunu ortaya koydu, yetkili organlar da bu kararı aldı. Bu karar alındıysa, o noktadan sonra kimsenin “ben farklı düşünürdüm” demesinin alemi, anlamı yoktur.
“Akıncı’nın saygınlığını, becerilerini, ortaya koyduğu yaklaşımları tartışmam”
Soru: Eski Cumhurbaşkanı Akıncı’nın seçimle ilgili sessizliğinin etkisi ne kadar oldu?
Özyiğit: Sayın Akıncı’yı yıllardır tanırım ama özellikle 1998’den beri birlikte çalıştık. Ben KTÖS’ten ayrıldıktan sonra beni davet etti, 1998 yılından itibaren önce siyasi kadroya girdim, sonra milletvekili adayı oldum. O dönemden sonra Sayın Akıncı’yı daha yakından tanıma fırsatım oldu. Gerçekten bu toplumun yetiştirdiği ender değerlerden biridir. Zaten bu partiyle belediye başkanlığı döneminde yaptıkları ortadadır. Cumhurbaşkanlığı’nda bu toplum için, barış için ne kadar uğraştığı ortadadır, bunu kimseyle tartışmam. Onun saygınlığını, becerilerini, ortaya koyduğu yaklaşımları tartışmam.
“Akıncı’nın şahsında bu toplumun iradesine saygısızlık yapıldı, biz de bu iradeye sahip çıkmak için mücadele verdik”
Crans Montana’dan bir ay sonra Mevlüt Çavuşoğlu geldi ve Cumhurbaşkanlığı’nda benim de bulunduğum bir toplantıda “Crans Montana’da garantileri bile masaya koyduk, Rumlar yan çizdi. Biz yeni şeyler söyleyeceğiz” dedi, “iki devletli çözüm” meselesi gündeme geldi. Herkes düşüncesini söyledi. Ben “biz buna karşıyız, mevcut yapının, ki çözüme ramak kalmıştı, aynen sürdürülmesi gerekir” dedim. Çavuşoğlu ile aramızda bir gerilim yaşandı, Çavuşoğlu bana “Anastasiadis’i iki devletli çözüme ikna edersem, siz buna yine karşı mısınız” dedi. Ben de “Evet karşıyız, biz ısrarla federal çözümü savunacağız” dedim. Çavuşoğlu “Bu nasıl bir anlayıştır” dedi, Sayın Akıncı da “ben de Cemal Hoca gibi düşünüyorum” dedi. Türkiye de ona yönelik hamlelere başladı. Sayın Akıncı’ya esas tepki onların dümen suyuna girmediği içindir. Türkiye “biz yapacağımızı yaptık, bu iş artık bitti, yeni bir rota izleyeceğiz. Sayın Akıncı da ya rotaya uyar, ya da kenara. Rotaya uymadı, o zaman kenara” dedi. Diğer konuların hepsi bahanedir. Onun şahsında bu toplumun iradesine bir saygısızlık yapıldı, biz de bu iradeye sahip çıkmak için mücadele verdik, mecliste yemin törenine de katılmadık. Ardından da tepkimizi sürdürdük, meclisin müdahaleyi araştırmasını istedik. Yani biz Sayın Akıncı’ya bu denli sahip çıktık. Kimse parmağının arkasına saklanmasın, gerek 2015’te gerek 2020’de Sayın Akıncı’nın ilk turda aldığı oyların büyük bölümü bu partinin emeği, alın teriyle alındı. Onun kampanyasına maddi manevi güçlü bir destek verdik.
“Akıncı bir şey söylemedi, üzgünüm”
Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı bütün ülkeyi kucaklamak için çalışırdı. Bir devlet adamıdır, bunu anlarım ama hükümet bitti, Cumhurbaşkanlığı bitti Sayın Akıncı. Kendi dönemlerinde Sayın Talat ve Sayın Eroğlu partilerine daha özel ilgi gösterdi. Sayın Tatar’ın tavrı da ortada. Biz bunu istemedik, cumhurbaşkanı iken bizi öne çıkar falan demedik. Cumhurbaşkanlığı’ndan müdahaleyle gitti. Seçim döneminde bir gün bir arkadaş “başkanla kahve içeceğiz, bir mesajın var mı” diye sordu, ben de “Mesaj tektir. Biz onun şahsında iradeye sahip çıktık. O da iradeye sahip çıkanlara bu toplumun sahip çıkması gerektiğini söylesin. TDP’ye oy verin demesin, sadece bunu söylesin” dedim. Son ana kadar herkes “Akıncı boykotçu mu, değil mi” diye tartıştı, sonra “sandıkta üç oy çıktı, kimin oyuydu” tartışması oldu. Niçin? Çünkü Sayın Akıncı bir şey söylemedi. Buna üzgünüm, bunun mutlaka etkisi oldu. Boykotçuların büyük bir kısmı Sayın Akıncı’ya oy veren, Sayın Akıncı için çalışan, ona inanan insanlardı. Boykotçulara da defalarca çağrıda bulundum; “gelin yasayı değiştirelim, gelin TDP’ye güçlü bir destek verin, meclise girelim ve içeride kavga verelim” dedim ama anlatamadım. Bütün bunların bileşkesi maalesef bizi baraj altına itti.
“Küsüp kaçmayacağım ama aktif siyasete son vereceğim”
Soru: Sonuçların belli olmasının ardından başkanlıktan istifa ettiniz. Bundan sonrası için nasıl bir planınız var?
Özyiğit: Perşembe akşamı istifamı genişletilmiş MYK’ya sundum. Salı akşamı da parti meclisi bunu konuşacak ve bundan sonra izlenecek rotayı çizecek. Bu partiyi yeniden ayağa kaldıracak ve sosyal demokratik hareketi bütünleştirip yeniden toplumda söz sahibi yapabilecek birileri çıkacak diye düşünüyorum. Bir nefer olarak onlara destek olmaya devam edeceğim. Ben küsüp kaçmayacağım ama aktif siyasete son vereceğim. Daha çok yardım mahiyetinde arkadaşlara destek olacağım. Yeniden oluşacak yapının, partinin yeniden örgütlenmesinde yardımcı olacağım. Herhalükarda benim bu partiye eski genel başkan olarak bir doğal üyeliğim söz konusu, parti meclisi toplantılarına katılabilirim. Katılıp düşüncelerimi onlarla paylaşacağım. Düşüncem artık emekli olmaktır. Emekli oldum ama aktif siyasete başladım. Şimdi belli ki siyasetten de emekli olacağım.
“Kısa sürede toparlanmanın olacağına inanıyorum”
Soru: Sizce TDP’nin nasıl bir yol izlemesi gerekir?
Özyiğit: Salı akşamı Parti Meclisi’nde görüş ve düşüncelerimi paylaşacağım. Bir rota çizilecek ve tüzüğe göre bir kurultay yapılacak. Yeni bir anlayışla, yeni bir toparlanma başlayacak ve partinin ondan sonra kısa sürede ayağa kalkacağına inanıyorum. Baraj endişesi olmadığı için, dikkat edilmemesinden dolayı belki de bu sonuç alındı. Ben kısa sürede bu toparlanmanın olacağına inanıyorum. Partiyi Sevgili Mehmet Harmancı’nın başkanlığında bir ekibe devredip, partinin daha da yükselmesi için var gücümüzle çalışmalıyız. Ben Sayın Harmancı veya onun gibi birinin, ekibiyle birlikte, bu işin başına geçmesinin doğru bir rota olduğunu düşünüyorum. Elbette son kararı kendisi verecek. Bu çerçevede bir şey olursa, ben de bütün gücümle onlara destek vereceğim, bu partinin kısa sürede toparlanıp yeniden toplumda güçlü bir ses olması gerektiğine inanıyorum.