Dışişleri Bakanı Özersay, Cumhurbaşkanlığı adaylığı kapsamında belirlediği ekonomik vizyonun önemli bir ayağını, Brexit ‘fırsatları’ üzerine inşa ediyor.
Çok doğru, büyük bir ekonomik pazar olan Birleşik Krallık’ın AB’den çıkışı, ticari anlamda pek çok ülke için yeni bir fırsat penceresi olarak görülebilir Britanya, bundan böyle AB kurallarına bağlı kalmak zorunda olmaksızın, yapacağı serbest ticaret anlaşmaları yoluyla, diğer ülkelerle yeni ticari ilişkilere girecek.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Brexit’i hararetle desteklemesinin altında yatan en önemli neden bu değil miydi?
Değil mi ki Türkiye’nin, Birleşik Krallık’a en çok ihracat yapan ülkelerden biri olması nedeniyle, Erdoğan hükümeti, son birkaç yıldır önce Theresa May, ardından da Boris Johnson hükümetleriyle yoğun bir ‘ticari’ mesai yapıyor.
Dünyanın beşinci büyük ekonomisi durumundaki Britanya şu ana kadar 55 ülkeyle 18 farklı Serbest Ticaret Anlaşması’na imza koydu, Türkiye ise henüz bu listede yok.
Deutsche Welle Türkçe’nin konuya ilişkin haberine göre Türkiye’nin, bu yeni durumdan olumsuz etkilenmemesi ve aynı zamanda ticari ilişkilerine yeni sektörleri ekleyebilmesi için, iki ülke arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor.
Neyse, tekrar başa dönecek olursak, evet Brexit, ticari anlamda pek çok risk barındırabileceği gibi, aynı zamanda fırsatlar da yaratabilecektir.
Ama kimler için?
***
Özersay bu tezini desteklemek için, ABAD kararını örnek gösteriyor ve şöyle diyor:
“Yaklaşık 20 yıl boyunca İngiltere’yle doğrudan ticaret yapabildik. 1994 yılında Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından alınan karar maalesef bizim için bir ambargo niteliği içerdi, doğrudan ticaret yapmamızın önünü kapattı. İngiltere’nin AB’den çıkışıyla birlikte yeniden bu imkanı yakalayabiliriz.”
Doğrudur, ABAD kararıyla bizim o güne değin, Kıbrıs Cumhuriyeti ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında 1972 yılında varılan ve Kıbrıs Türk Liderliğinin de imza koyduğu özel gümrük tarife anlaşması kapsamında yürüttüğümüz ticaretimiz sona erdi.
Peki neden?
Çünkü ‘Port of Famagusta’ mühürüyle çıkış yapan mallar, Kıbrıs Cumhuriyeti’yle yapılan anlaşma kapsamında değerlendiriliyor ve o kapsamda bir vergi uygulamasına maruz kalıyordu. Biz bir anda ‘KKTC’ mühürüyle ihracat yapmaya karar verince, işler değişti ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin açtığı dava sonucu ABAD aleyhimize karar üretti, Gümrük Birliği tarifesinin dışına çıkarıldık ve bunun sonucunda karşı karşıya kaldığımız yüksek gümrük vergisi oranları, bizim üretim maliyetimizin boyunu fersah fersah aştığından, ihracat kabiliyetimizi yitirdik.
Evet Birleşik Krallık artık AB üyesi değil ve Birleşik Krallık’ın diğer ülkelerle yapacağı ticaret, AB’nin gümrük vergi sistemi içerisinde olmayacak. Bu yıl içerisinde AB ile özel bir gümrük anlaşması imzalanacak ve AB ülkeleriyle bu yeni anlaşmanın kuralları çerçevesinde ticaret yapılacak, AB üyesi olmayan ülkelerle de özel Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanacak, halihazırda imza konan 18 anlaşma var.
Bu da demektir ki, Birleşik Krallık’ın bizimle yeniden ticaret yapabilmesi için, Özersay’ın ifade ettiği şekliyle ‘KKTC ile doğrudan ticaret yapabilmesi için’, bir serbest ticaret anlaşmasına ihtiyacımız olacak.
İyi de Birleşik Krallık, 31 Ocak 2020 itibarıyla AB’den çıktı ama hâlâ uluslararası hukukun içerisinde yer almaya devam ediyor.
Hal buyken, uluslararası anlamda tanınmışlığı olmayan bir ülke ile bir ticaret anlaşması, hangi çerçevede yapılacak?
Birleşik Krallık’ın, Türkiye ile imzalaması için uğraşılan Serbest Ticaret Anlaşması kapsamına mı gireceğiz?
Mallarımız, bu kez TC mühürüyle mi çıkacak Mağusa’dan?
Sayın Özersay, bu büyük ‘fırsat penceresini’ biraz daha aralar ve bizi bu konuda biraz aydınlatırsa, çok iyi olacak kanaatindeyim.
Yoksa gerisi, hayal tacirliği!