Siyasetin çemberi çok daraldı. Bunun faturasını toplum fena şekilde ödüyor. Ekonomideki açmaz, siyasetsizlik, hükümetlerin TC bürokrasisinin baskısı altında ezim ezim oluşu...
Sınırları gittikçe küçülen siyasetin sürekli 'kavga' arenasına dönüşmesi, partilerin kendi içlerine kapanması ve bitmeyen hesaplaşmalar sürpriz değil. Siyasette kalitenin aşağıya düşmesi, toplumsal yaşamın bu önemli alanının şahsi tutum ve tavırlara göre şekilleniyor olması, hep o dar alana sıkışmışlıktan kaynaklanıyor.
Ve bu durum çok büyük bir tahribata da yol açıyor: Siyaset kurumu ve kamunun neredeyse tamamı hayal kurmayı bile unuttu!
* * *
'Hayal'den kastım, idealler...
İdealist insan sayısının giderek azaldığının farkında mısınız?
Başta yönetim kadroları olmak üzere birçok alanda artık kolay kolay manevi tatminle uğraşan, toplumsal çıkarları öne çıkaran, mesleğinde ya da bulunduğu örgütte ileriye dönük plan-proje yapan, 'daha iyi'nin hayalini kuranlar çok az artık...
Bunları konuşmuyor, tartışmıyoruz ama hayal kurmaktan bile korkar, usanır, çekinir hale getirdiler bizi de farkında bile değiliz!
Hayal da kurmuyoruz, proje de üretmiyoruz.
Hatta daha önceden kurduğumuz hayalleri, çizdiğimiz projeleri bile bir tarafa bırakıp, günübirlik yaşamayı tercih ediyoruz.
Ne çıkarsa bahtıma...
Bugünü de atlatalım da Allah kerim.
* * *
Siyaset bir üstyapı kurumudur. Altyapıda ekonomi ve üretim ilişkileri var. Sistemi büyük ölçüde altyapı belirler. Siyaset kurumunu diğer üstyapı kurumlarından ayırmak doğru değil. Tüm kurumlar, sistemin kokusunu üzerine çeker. Aile de, sivil toplum da, ticaret de, medya da...
Kamuda her daim 'verimsizlik' ve 'hantallık' konuşulur. Bunların hepsi birer 'sonuç'tur ve 'neden'leri üzerinde kafa patlatmak yerine karşılıklı suçlamalarla kapışmak kolayımıza gidiyor.
Belki kamu dünyanın her yerinde hantaldır ama verimsizlik konusunda gerek idari, gerek yasal, ama gerekse KKTC'nin nev-i şahsına münhasır koşullarının da payı vardır.
Siyasetçi ya da bürokrat veya kamu görevlisi bu yapıda ne kadar yaratıcı, üretken, verimli olabilir, bunu sorgulamak gerekir.
* * *
İddiam odur ki, TC'nin gerek Ankara, gerekse Lefkoşa'daki Kıbrıs'la ilgili ekiplerinin zoruyla ve elbette bizim de zaman içinde kanıksadığımız bu sistem, toplum olarak hayallerimizi yitirmemize yol açıyor.
Hala hayalleri, idealleri, sarsılmaz inançları, umutları var bazılarımızın, ama toplumun geneli böyle değil. Genelimiz umutsuz, kaygılı, verimsiz, üretkenlikten uzak, yaratıcılığı körelmiş, hayatı oluruna bırakmış vaziyetteyiz.
Neden?
Çünkü kendi kurduğumuz hayalleri gerçekleştirecek imkanlar, daralan siyaset çemberiyle birlikte azalıyor.
Bir muhtarın, belediye başkanının ve meclisinin, hatta bakanların ve bürokratların en basit projeler için bile Yardım Heyeti'ndekilerin insafına teslim olmasının sonucu ne olabilirdi ki?
"Biz parayı bütçeye koyduk, ama proje üretmediniz, kaynak kullanılamadı" diye yazıyor TC Elçiliği yıllık ekonomi raporlarında... Birileri de sürekli bunu kakıyor toplumun kafasına...
Bu bir sonuç belki... Peki ya nedeni ne?
* * *
Projesiz, idealsiz, hayalsiz bir toplumun gelişebilmesi mümkün müdür?
Hele artık her gün daha da fakirleşen, ay sonunu değil ortasını bile maaşıyla çıkaramayan, sürekli kredi ve taksitlerle geleceğini ipotek altına sokan, diğer bütün negatif etkilerle bunalmış Kıbrıslı Türk insanı nasıl hayal kursun ki?
Kim, hangi motivasyon ve enerjiyle, üstelik şu ya da bu nedenle hayata geçirilemeyeceğini bildiği projelerle uğraşsın ki?
Oysa insan ürettikçe mutlu olur, hayalleriyle yaşar, umutlarıyla yakalar geleceği, yarınlarda gördüğü ışıkla ilerler yaşam yolunda...
Çok az kaldı, hayallerimizi de alacaklar elimizden.
Ve sonra...
* * *
Sonrasını beklemeden, hayal kurmak gerek.
Proje üretmek, geleceğe ışığı ellerimizle yakmak...
Silkinmek gerek biraz, ölü toprağını üstünden atmak...
En son umut ölür çünkü...