Komutan dedi ki hayal kurmak yasak,
Şu kalemi bir kenara bırakıp içtimaya hazır ol,
Defterlerini kapat, kitaplarını zaten yasakladım, yazma dedi komutan boşuna, dün gece sen uyurken yanına gelip kurduğun rüyaları görünce onları tek tek öldürdüm, nafile rüyada bile görmen, o yüzden yazma.
Kendini bişey sanıp dün gece rüyanda, Mesarya’nın köhne bir evinde oturup kahve içmişsin, komşun gelip sana katılmış, Rumca Türkçe konuşup gülmüşsünüz, ne kadar uzaklarda kaldı değil mi? Bilmeni isterim, o rüyayı da seve seve öldürdüm.
İstediğin kadar sarıl toprağa şu dağın esintisinde ve istediği kadar kuşlar ötsün kulaklarında ve arkadaşım, çam ağaçları adını bile çağırsa ya da gök ile şarkı bile çığırsan değişmez. Senin hayal kurduğun şu dağı bile dün kurşuna dizip, üzerine tankımı dikip, sonra burnunu, kulağını kesip, ardından da tecavüz edip ben öldürdüm. Ben hikmet sahibi, iktidarları değiştiren, dünyanın yedi ceddine kafa tutan bir bilginim, muktedirim.
Şu dağ başını görüyor musun? Başı pek belli değil artık gerçi, başı yerine ayaklarını, ayakları yerine başını koydum, çok severim düzen bozmayı, benim işim başları değiştirmek, ayakları baş, başları ayak etmek. Ekmek vermek özgürlük yerine, insanların bilirsin aç olduklarında ne isteyecekleri belli olmaz, kestiremezsin, devrim bile isterler o aç halleriyle, ellerine ne bulurlarsa alıp ihtilal zamanlarında olduğu gibi sokaklara dalarlar, bakarsın özgürlük isterler, oysa ki karınları tok olduğunda ne devrim kalır, ne benim kurduğum iktidarlarla mücadele.
Kalkıp dikilip önüme hayır! demişsin. Üç beş kişi bir olmuşsunuz da bana karşı gelmişsin. Dün söyledim yine söyleyim iyi dinle:
Hayal bile etme bir gün barışın olacağını,
şu dağların tekrar yeşile döneceğini ve Lefkoşa sokaklarının tekrar yasemin kokacağını, bunlar romantik şeyler. Sen maliyeden memurlar kaç kuruş artık alacak ondan haber ver. DPÖ yüzdesini alıp münasip bir ortamda sakla mesela, uğraşma barış, çözüm, insan hakları fasa fiso işlerle. Sen oturup maaşını say, şükran de işte şükran!
Bak gaz arıyorlar denizde, Maraş kaç para eder bilir misin, toprağa döktüğüm patlamamış bombaların parasını kim verecek, atış talimi yapıp o kadar mermi harcıyorum, bunların bedelini senin hayallerin mi ödeyecek, söyler misin?
Ne kadar gözyaşı dökülse de, ne kadar anne ağlasa, kardeşler kaybolsa, toplu mezarlardan pişmanlıklar çıksa da, anlatılan hikayelerin hayal değil gerçek olduğunu bilsen de, istesen de bir gün adanın birleşeceğini, hayal kuruyorsun, vazgeç.
Ben buradayım. Dün söyledim, Kıbrıs’tan çekilmemiz mümkün değil diye, askersiz bir adanın hayal olduğunu seni eze eze söyledim.
Duymadıysan aç kulaklarını ve iyi dinle.
Ben geldim, sen gittin, artık burası benim, ister kabul et ister etme senin çocukluğunun geçtiği bu sokaklardan ben askerimi geri çekmeyeceğim.
Komutan dedi ki, hayal kurma.
Buraları benim, sen kimsin?
Barış dedikçe işbirlikçi,
Kıbrıs dedikçe vatan haini,
Gelecek dedikçe marjinal olursun.
İstifra edilecek bir düzende yaşamayı kendine layık görenlerden sen dur aman! bekle.
Hayalleri tek tek öldürüp yerine daha fazla ölü toprağı verdiler, bir ölü gibi uyudukça uyanmama ihtimalinin olduğu çok ağır bir zehir...
Sen vicdansızlardan vicdan bekleme.
Hayalleri öldürülen hayalsizlerden olma, hayalleri bu adaya kurmaktan vazgeçme. Unutma ki, “söz konusu bile olamaz!” dedikleri sana rağmen senden çaldıkları özgür iradendir. Boyun eğme ki, esir düşmeyesin bu düzene, hayallerin öldürülmesin.
Hayal bile etmeyin dedikleri bir gün gelir elbet olur.
Yeter ki hayalsizler çoğalmasın.
Sen de susma olur mu,
vazgeçme.
hayal et !