Hayat boyu güzellik…

Hayat boyu güzellik…

 

Stella Aciman

1974 Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilk ve son güzellik kraliçesi… Yasemin Bülent Görgün. Güzellik kraliçeliği, ilk gençlik yıllarının güzel ve unutulmaz bir anısı olarak belleğinin bir yerlerine kazınmış. Hayat hızla akıp geçmiş, kâh sevinçler kâh acılarla… Tökezlemiş ama yılmamış ve sanata sarılmış. Tanrı vergisi yeteneğini bilgi ile yoğurmuş, duygularıyla harmanlamış ve kumaşlara dökmüş. Renklerin dünyasına sığınmış, renklere can vermiş… O bir batik sanatçısı! Geçtiğimiz günlerde Saçaklı Evde açtığı ikinci sergisine gittim; duvarları süsleyen her biri diğerinden güzel ve anlamlı batik çalışmalarından çok etkilendim ve Yasemin Bülent Görgün’ü sizlerle de tanıştırmak istedim.

“Nenemim anısına”

Nenenizin anısına açtınız bu sergiyi, nenenizle olan bağınızı anlatır mısınız?
Annem nenemin tek çocuğuydu. Nenemiz bizim de annemizdi ayrıca. Annemiz ve nenemiz her şeyimiz, çok değerli. Nenem artık yok. 102 yaşında öldü. En yakınımızı ilk kez kaybettik. Benim köydeki evimin yanında küçük bir odası vardı. Her şeyin azıyla yetinebilen, her zaman mutlu olabilen biriydi. Her şeyi doğal yetiştirirdi, zamanı olmayan sebze meyveyi yemezdi, çok becerikliydi, çok akıllıydı. Köyde, Rumcadan sonra Türkçeyi öğrenen, yazan ve konuşan tek kadındı.

Nereliydi?
Yeşilırmak… Çok farklı bir kadındı. Ben çocukken evimizin bahçesinde,  bahçenin içine giden ince uzun bir yol vardı, onun iki tarafında kovanlar vardı. Babam çok alerjik yapıya sahipti, arı sokarsa hastanelik olurdu, biz de perişan olurduk. Annem hep, ‘anne, ne zaman atacaksın bu arıları’ derdi.  Nenem de, ‘ne istiyorsun bunlardan? ‘ derdi, hiç istemezdi arılarını vermeyi. Onların kokusuyla büyüdüm ben, Nenem o mumu alırdı ne yapardı? Hiç öğrenemedim, keşke öğrenseydim, ama çok geç kaldım ve şu gördüğünüz mumlar onun ürettiği, çıkardığı mumlardı.  Onları satardı, onlara Pazar bulurdu. Çok tüccar ahbapları vardı, çok çağdaş bir kadındı. Köyde o dönemde bile çarşaf giyerlerdi. O hemen Atatürk’ün ölümünden sonra çarşafını attı ve bembeyaz yemenisini taktı.

Batik nedir?
Boya ve mumla yapılan bir sanat dalıdır batik. Patiska, yüzde yüz pamuk kumaş veya ipek üzerine yapılan bir sanattır. 14’üncü yüzyıldan beri bilinmektedir bu sanat. Endonezya’dan çıktığı biliniyor. Uluslararası adı da batiktir. Çeşitli batik türleri vardır; örneğin ilkokuldaki bir çocuğa da bağlama batik yaptırabilirsiniz, onun adı da batiktir.  Büyük bir kumaş boyama sektörüdür ayrıca. Bakıyorsunuz çok büyük modacılar bir batik koleksiyonu hazırlamışlar onu sunuyorlar. İnanılmaz muhteşem şeyler çıkıyor ortaya. Elbiseler tasarlanıyor, yöresel güzel şeyler çıkıyor.

Peki, batik çalışmaya nasıl başladınız?
Ben 1975 Atatürk Kız Meslek Lisesi mezunuyum. Çok sevgili hocam Gülten Can hanıma “hocam ben batik öğrenmek istiyorum” dedim. Yani mumla batik öğrenmek istiyordum, bana ders vermesini istedim. Bu arada evlenmiştim ve çocuklarım vardı. Birkaç ders aldım ve öğrendim. Bir dönem gittim, ertesi dönem yine gittim. Zaten hocam, benim lisedeyken de resim hocamdı. O zamanda benim bir yetenek olduğumu düşünüyordu. Köye giderken bana, “bak bu hafta çok güzel çizimler istiyorum” diyordu.  Çizdiğim kâğıtları toparlar müdürün odasına koşardı, “bakın, böyle bir çocuğum var, çok yetenekli” derdi ve övgüyle bahsederdi benden.

“Elimden akıyor sanki…”

Öncelikle ne yapmaya başladınız?
Ben ders aldığım dönemlerde de belki bazı şeyleri gene yapmışımdır, o dönemde onlar da çok güzeldi, fakat kendinizi geliştiriyorsunuz, ya da bilmiyorum yaşınız mı ilerliyor. Bazen sanatçıları görüyorsunuz; gençlik dönemlerinde yaptıkları eserler farklı, olgunluk dönemlerinde yaptıkları eserler farklı… Zaman içinde insanın ruh hali çok değişebiliyor. Ben 10 yıl kadar önce batik çalışmalarımda, bir oturmuşluk hissettim… Yani yapabiliyorum, akıyor böyle elimden, zorlanmıyorum yani bir şey yaparken, hatta büyük bir keyif alıyorum… Öyle bir sanat ki, sürpriz aslında biraz, hata kabul etmiyor.  Başlıyorsunuz yapmaya sonra yanlış bir yere bir damla mum geliyor, kızgın bir mum, çözümü mümkün değil. Onu bir şekle çevirebilirsiniz, kendinize göre onu atarsınız.  Batikte çalışmak çok zor, kaynar mum yayılır büyür.

Batiğe başladığınızda bitirmek zorunda mısınız?
Hayır, 2 yıl sonra da devam edebilirsiniz, zaten boya mumlandıktan sonra solması gibi bir şey asla söz konusu değildir.  Batik öncelikle bir sanat ama aynı zamanda da bir zanaat… Yetenek istiyor, boyayı mumu kullanırken çok dikkatli olmanız gerekiyor. Mum çok kolay ateş alabilir mesela.
Bir resim çizecekseniz öncelikle tasarlıyorsunuz. O yüzden önce resmi bilmeniz, sonra el sanatını bilmeniz ve becerikli olmanız gerekiyor.

Nasıl bir aşama izliyorsunuz?
Önce beyaz bir kumaşın üzerine çizimini yaparım. Sonra o kumaşı özel bir işlemden geçiriyorum ki bu benim sırrımdır. Resimlerimin bu kadar sıcak olmalarında sadece kumaşın ve boyanın rolü yok anlayacağınız. Sonra çentik dediğim iğne kadar ince bir aletle kaynayan mumu alıyor ve konturları çiziyorum ve boyama işlemine geçiyorum. Batik açık renklerden boyanmaya başlanır.

Yasemin’in altın külçeleri

Nasıl bir mum kullanıyorsunuz?
Hala nenemin yaptığı mumları kullanıyorum. Bir sandık dolusu var… Nenemin ölümünden sonra evimin yanındaki odasını restore yapmak istedim. Orada küçük bir sandık vardı, açtığımız zaman bu mumlarla karşılaştık. Nenemin mumları vardı ama ben bu kadar çok olduğunu bilmiyordum. O mumları bulunca çok duygulandım. O dönemde de çok fazla muma ihtiyacım vardı. Piyasada aradım, sadece parafin olan beyaz mumu buldum, bu mumlardan bulamadım ve nenemin mumlarını görünce çok sevindim. Eşim mumlara “Yasemin’in altın külçeleri” diyor. Mumları ablamla beraber bulmuştuk.  Ona, “ben bir sergi yapacağım ve bu sergi nenemin anısına olacak” dedim. Ablamla çok duygulandık ve ağladık. Mumları aldık oradan.  Şu anda onlar beyaz bir sandığın içerisinde, evimin bir köşesinde duruyor.

En son aşama ise ütü…
Evet, defalarca ütüleniyor hem de… Çünkü mumların akması gerekiyor ki resim ortaya çıksın.

Ne boyası kullanıyorsunuz?
Kumaş boyası kullanıyorum.

Sergide semazenlere ağırlık vermişsiniz…
Nenem çok akıllı bir kadındı, Mevlana’yı çok anlatırdı bize. O yüzden bu sergide onun sevdiği değerlere yer vermek istedim. Görsel olarak da semazenler çok hoşuma gidiyor.

“Sipariş çizerim ama ben olurum”

Sipariş üzerine de batik yapıyor musunuz?
Yapıyorum, sipariş üzerine derken gene prensiplerim var. Benim yaptığım bir şeyi beğenip geleceksiniz, onun üzerine bir şey tasarlayacağım… Örneğin siz bana diyorsunuz ki “Girne limanını çiz!” Çizerim ama ben karar veririm. Ben olurum o, yoksa resimde öyle bir şey yapamazsınız sipariş üzerine. Ona, ruhunuzu, sevginizi, veriyorsunuz… Sizinle bütünleşmeli.  Mesela iki otelimizin odalarına  -bir tanesi tamamen Osmanlı tarzı döşenmiştir- semazen istediler. Benim daha önce bir arkadaşımın evine hediye olarak yaptığım, 3 tane semazen desen vardı, onları gösterince beğendiler ve öyle bir çalışma olsun dediler. Ben de onu farklı bir versiyonda çalıştım çünkü birbirinin aynısı olmuyor, isteseniz de fark oluyor.

Bu sergide tablolarınızın çoğu satıldı, nasıl bir his bu?
İnsanda bir şeyler yapayım ve satayım duygusu vardır. Bu güzel bir duygu ama diğer taraftan da “bunlar satılmasa” dediğim de oluyor. Hepsini o kadar çok seviyorum ki, anlatamam.

Kaçıncı serginiz bu?
Bu ikinci sergim…

Özel yerlere de batik yapıyorsunuz…
Geçmiş yıllarda TC.’nin Avustralya Büyükelçisi, yeğenimin evinde benim yaptığım balerinler tablosunu görmüştü. O tablonun aynısını yaptım ve Avustralya’ya göndermiştim.  O resim TC. Avustralya Büyükelçisi’nin evine gitti. Çok onur verici bir duyguydu.

Bir sonraki serginizin konusunu belirlediniz mi?
Bir sonraki sergimi Yeşilırmak’taki evimin bahçesinde yapacağım ama konusunu şimdi söylemeyeyim.

Dergiler Haberleri