HAYAT DERSLERİ

Neşe Yaşın

Hayatın bana öğrettiği bir şey var: Birisi size tapınırcasına sözler sarf ediyor, sizi göklere çıkarıyor, deliler gibi sevdiğini, sizsiz nefes alamadığını filan söylüyorsa ondan korkun. Gelecekte büyük bir savruluş gerçekleşecek ya aynı şiddette bir nefrete ya da inkara dönüşebilecektir bu. Dünya yuvarlaktır sürekli sola doğru gidersen birden sağa geçebilirsin ya sevgi de aşk da yuvarlaktır aslında. Hayat öğretmeye devam eder hep ve sonu yoktur bunun. İnsana dair keşifler sonsuzdur. Keşfedilen durağan, somut bir şey değildir çünkü. Son derece dinamik ve değişken yapılardan söz ediyoruz.

İnsana dair pek çok keşif psikoloji ve psikiyatriden önce edebiyat tarafından yapılmıştır. Freud “ Nereye gitsem, benden önce bir şairin oraya gittiğini fark ediyorum” demişti. Her birimiz çocuklukta neler yaşadığımızı ve bunların bizi nasıl etkilediğini daha ileri yaşlarda fark edebiliyoruz. Bazı insanlar kendi içlerinde bizim hiç fark etmediğimiz bazı cehennemleri yaşıyorlar. Kolları kırık olsa ya da bir enfeksiyon nedeniyle hastalansalar bunu fark edeceğiz. Ruhlardaki kırıklar ve enfeksiyonlar görünmüyor ama. Kendilerini bir başka biçimde dışa vuruyorlar.

Fiziksel hastalıkları olanlara sempati duyuyor, onlara merhamet gösteriyoruz. Ruhsal sorunlar ise çoğu zaman küçümseme ve alay nedeni. Onlardan kaçmak, uzaklaşmak istiyoruz. Kendimiz için birer tehdit olarak algılıyoruz.

Dünya yaralı ruhlarla dolu. Fiziksel acı çekenler gibi inlemeye başlasalar kulaklarımız sağır olurdu. Sanal dünyayı pek çok açıdan eleştiriyoruz ama insanlar oralarda kendilerine bir avuntu buluyorlar. Yalnızlıklarını, kırık kalplerinin acılarını bir ekran üzerinden dindirmeye çalışıyorlar.

Ruhların iniltisini işitebilen bazı insanlar var. Benim duyargalarım bir ara çok açıktı buna. Bir otobüs yolculuğunda örneğin yolcuların ruhlarının iniltisini işitip kahrolurdum. Şiir yazmak biraz da bu iniltilerin gazabından kurtulmak için. Kendi ruhunun iniltisi yetmezmiş gibi başkalarınınkini de yükleniyorsun.

Küresel salgın dönemi uzadıkça uzuyor. Bu dönemin psikolojik travmaları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Sonraları daha da vahim durumlarla karşılaşacağız. Dünyanın pek çok alanda bir iyileştirme sürecine ihtiyacı var. Şu sıralar yaşanan binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete durumu.

Bu dönemde edebiyatın, sanatın yapabileceği çok şey var. Bu alana erişimi olabilenler için tabii. Dünyayı iyileştirmek öyle kolay değil. Kapitalist pazara teslim olan edebiyat ve sanat türlü şaklabanlıkla dolu ne yazık ki. Onun bile bir faydası var belki de.

Şu an gerekli olan büyük bir ruh tamirciliği seferberliği. Tamircilerin ruhları kırık değil mi sanki diyeceksiniz? Öyle olduğu kesin ve bu yüzden bu durumları içerden tanıyorlar zaten.

Ruhsal olanın fiziksel ile ne kadar bağlı olduğunu, pek çok hastalığın psikosomatik olduğunu biliyoruz. Psikolojik olan kısmı ihmal ediliyor ama. Ruh sağlığını bozacak pek çok gelişme yaşanıyor dünyada ve bunun önlemleri yeterince alınmıyor.

Dünya hasta olduğu için üzgün ama aynı zamanda üzgün olduğu için hasta.

Her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğu, bir Rus ruleti oynamakta olduğumuz duygusu hiç bu kadar egemen olmamıştı. Gemisini kurtaracak kaptanlar denizin bitmekte olduğunu gözlüyorlar. Birbirimize bağlı ve birbirimizden sorumluyuz. Birimizin bozulan fiziksel ya da ruhsal sağlıklarından hep birlikte etkileniyoruz. Sepetteki tek çürük elma diğerlerini de çürütebiliyor. Tek başına iyi olmamız mümkün değil.

Hepimiz aynı gemideyiz ama kimileri luküs kamerada. O lükus kameranın başlarına yıkılacağından korkmalılar bana kalırsa. Doğanın en büyük kuralı denge. Bunu bozmayı başarıyor insan. Toplumlar için de öyle. Tepetaklak olurken herkesin canı acıyor.  Aynı oranda olmasa da acıyor.

Hayat her gün yeni şeyler öğretiyor bize. Öğrenmek bitmiyor çünkü değişim sürüyor. Zeki ve çalışkansak bir miktar bilgelikle bazı sorunları hallediyoruz. Kimileri yaptıklarımızı bozmaya devam ediyor gerçi. Onları yeterince ciddiye almadığımız, onları düşünmediğimiz için oluyor belki de bu.