Hayat ne ki sonuçta?

Derya Beyatlı

 

Sizin söylecekleriniz karşınızdakinin anlama kapasitesi ile sınırlıdır demiş birileri. Kim olduğunu tam olarak söyleyemiyorum, çünkü memleketimde yağmur var. Ne alaka demeyin, alakayı biliyorsunuz siz. Farklı denklemler işler Yeşilhattın kuzey yönünde;

Yağmur varsa elektrik yok, elektrik varsa internet yok...

Bir Pazar akşamüstü hava kararmadan ve laptop’un pili bitmeden yazı yetiştirmeye çalışıyorsanız, haliyle alıntı yapma lüksünüz de biraz sekteye uğruyor. Affola... 

Başınıza gelmiştir şüphesiz, bir derdiniz vardır ve bunu karşınızdakine anlatmaya çalışıyorsunuzdur. Tecrübeler biriktirmişsinizdir yıllar içerisinde. Kendinizi tanımış, limitlerinizi az çok öğrenmişsinizdir. Ne kadar pis huyunuz varsa artık kabullenmiş, onlarla birlikte yaşamaya alışmışsınızdır. Bunları karşınızdakine açıklamaya çalışırsınız, 

Anlamaz!

Anlama kapasitesinde değildir aslında sorun. Onun kafasında dağıtılmış roller vardır. O da sizi kendi geçmişine, tecrübelerine göre algılamaktadır. Çok farklı noktalarda olduğunuzu görürsünüz birden. Hiç aklınızın ucundan dahi geçmeyen hayali suçlar için yargılanırsanız, karar infazdır. Savunmaya çalışırsınız kendinizi şaşkın, anlatamazsınız bir türlü halinizi.

Gerginlik kök salmıştır artık. Sulamazsam büyümez, ben onu söker atarım diye geçirirsiniz aklınızdan. Öyle de eminsinizdir ya iletişim yeteneğinizden, kendinize güveniniz parmak ısırtan cinstendir.  

Konuşa konuşa dersiniz insanlar. Ben sana ne hissettiğimi anlatayım, sen bana seninkileri söyle, ortada buluşuruz elbet. Tamam duygusallık diz boyu ama mantıkla selamı sabahı kesmedik ki canım daha.

Dinlemez!

Ağzınızı açtığınız her an bir savaş başlangıcıdır sanki. Tamtamların sesini duyarsınız önce uzaktan, sonra yıldırım hızıyla yaklaşırlar. Üzüm yeme niyetinizi bir türlü anlatamazsınız ki siz bağcıya, hemen savunmaya geçer. Hatta savunmakla yetinmez,

Saldırır!

Empati yeteneğiniz ne kadar gelişmiş olursa olsun, anlamakta zorlanırsınız, eksik bilgi vardır zira önünüzde. Onun koşulları, hayatı, geçmişi, planları sizin dünyanızdan o denli uzaktır ki açıklamaya ihtiyaç vardır. Bunu masumca dile getirmeye çalışırsınız, ters teper. Anlamazsınız,

Anlatmaz!

Kitaplara yönelirsiniz, ya da benzer koşulları olan dostlara danışırsınız da yine hesap tutmaz. Bilmediğiniz birşeyler olduğunu sezinlersiniz, anlatılmayan, saklanan. Bozulursunuz o kadar anlayışsız mıyım canım ben diye. Anlaşılan öyle ki, bir türlü derdini sizinle

Paylaşmaz!

Her girişiminiz aleyhinize delil olarak birikmektedir ve siz artık ulaşmaya çalıştığınız kişinin ulaşılabilir olduğu anları unutmuşsunuzdur. Size sizden yakın olduğu zamanları hatırlar, iç geçirirsiniz...

Bir iki üç beş, vazgeçersiniz sonra anlama, anlatma çabalarından, umudunuzu kesmişsinizdir artık. İçiniz eziliyordur bu duruma, yazık olmuştur o kadar güzel duyguya be.

Yokuş aşağı yuvarlandığınızı bilirsiniz, nerede, nasıl duracağınızı da. Son bir kaç kaşık daha dersiniz belki bir ihtimal, yeniden denersiniz gölün maya tutmayacağını bile bile.

Nafiledir bu çabalar. Elinizden kayıp gitmektedir herşey ve yapacak birşey kalmamıştır pek geriye...

Kabullenmek zordur dostum da, kaybetmişsinizdir. Biliyorum, hırsınız biraz da bundandır, kaybedenler kulübünü Nejat İşler’li romantik bir fikir olarak seviyorsunuzdur çünkü tek siz.  

Özgür kızın şarkısı takılır o an kulağınıza:

Karanlıkta yanabilirim
Boşlukta durabilirim
Düşmem ben!
Kanatlarım var ruhumda

Geldiğim gibi gidebilirim
Aşktan vazgeçebilirim
Zincir yok ki benim boynumda

Bavulunuzu toplarken tekrarlarsınız Nil Karaibrahimgil ile birlikte;

Hayat ne ki sonuçta, anlık bir buluşma...


11 Mayıs 2014
Girne