Neriman Cahit
Eskiden, kültür – sanat dergileri, hatta bazı gazetelerin ‘Sanat Sayfaları’ tatile çıkacak olanlar için kitap listeleri yayınlarlardı. Hatta kimi yazar ve eleştirmenler de okura tavsiyelerde bulunurlardı.
Genelde hafif, sürükleyici, rahat hazmedilebilir yapıtlardan oluşan bu listelere seyrek de olsa, kimi ağır kitaplar da girerdi.
Bu tatil kumsallarda en çok okunacak kitap – en azından okumayı sevenler için – sanırım aşağı yukarı belli olmuştur…
Vücudunu güneşe vermiş ya da rüzgarlı bir ağaç altında şezlonga uzanmış dinlenmeye çalışan bir kısım “Sabırlı okuru” zorlamaktan yanayım ben.
İlk önce de bu sabırlı okurlara seslenmek istiyorum: Lütfen öncelikle, yarım bıraktığınız, bitiremediğiniz kitapları bir daha deneyin! Özellikle de sabahları, serinlikte…
Şiir okuyun: Şiiri kitaplardan okuyun… Akşam serinliğinde ilk yıldızlar sökün ederken… Ülkemiz şairlerinden başlayarak, Türkiye ve Dünya şairlerini okuyun. Bugüne dek bunu yapmadınızsa, bu tatil başlayın. Ne güzel bir başlangıç olur!..
Yolculuk halinde misiniz? Yanınızda mutlaka Borges’in Atlas’ı olsun. Dünyanın ayrıntılarına dalmak ve bulunduğunuz yerin ruhunu keşfetmenin yollarını öğrenmek için Borges okuyun…
Bir yaz sıcağında bulabildiğiniz en küçük gölgelikte, Dostoyevski’yi açın. Hangi araçta, günün hangi saatinde ve nerede olursanız olun… Verilen bir arada, yakaladığınız bir fırsatta “Budala”yı, “Karamazof’ları”, “Suç ve Ceza”yı okuyun…
Doğada mısınız? İçinizdeki hızı yavaşlatmak için Sten Nadolny”nin “Yavaşlığın Keşfi”ne başlayın…
Yoksa, bütün bir yazı, kasabanızda / köyünüzde, evinizde mi geçireceksiniz? Açın Perec’in “Yaşam Kullanma Kılavuzunu” ya da Proust’ları… Veya dalın Oğuz Atay’a, Tezer Özlü’ye, Sevgi Soysal’a…
Deniz Ötesi bir yolculuk mu planlıyorsunuz? O zaman yanınızda mutlaka ama mutlaka bir Combrowicz olmalı. “Pornografi” ya da “Atlantik Ötesi.”
Çocukluğunuzun geçtiği yerlere mi gideceksiniz: Knut Hamson okuyun. Kesmezse, Fowles’in “Fransız Teğmen’in Kadını”nı kesse de kesmese de okuyun… Bu tatilde bir Fowles mutlaka okuyun…
Yoksa, dostlarınızla mı seyahate çıkacaksınız… O zaman sizin için biçilmiş bir kitap var: Fuentes’ten, “Deri Değiştirmek…”
Benden bu kadar… İyi tatiller…
GELECEK…
Kim mi gelecek…
Her şeye karşın, onca olumsuzluğa ve ters çabalara karşın… Güzel günler gelecek…
Gelmeli… Umudu yitirmemeli…
Umut, eski bir türküdür, hiç bıkmadan söylenen gündüz gece, tümce tümce, hece hece…
Eskidir ama yeniye açıktır kapısı…
Umut türküsüdür yeşerten yaşama sevincini…
Öyle bir türküdür ki o, dallanıp budaklanır insan yavrusu onunla… Çiçek açar, meyvaya durur…
Bir bilinç işidir umut’un kapısını hep kındırık bırakmak… Karamsarlığa, kötümserliğe kapılmadan gerçeğin farkındalığına vararak, onun oluşmasını olumluya yöneltmek…
Ben daha herkes kadar olup biten her şeyin farkındayım. Karanlığın da… Ama, yine de diyorum ki:
“Sımsıcak bir sevda soluğuyla türküleşmeli yine dünya zaman be zaman…”
Ve yanan yakılan ormanımız, insanımız ve geleceğimize karşın umudu – asıl da böyle dönemlerde – elden bırakmamak gerek…
Biz yıllardır unutmuş olsak da…
Dar, karanlık bir çemberde dön babam dön durumundaysak da…
Bu Kıbrıs… Bu anasını satayım küçümen ada… Öyle bir türküdür ki… Alev alev sevda kokar her soluğu…
Gelin soldurmayalım onu…
Sulayalım. Öz suyumuzla, canlandıralım emeğimizle, çabamızla…
Dertler, kederler olacak… Olsun… Ama yine de yeşersin sevgi, yeşersin umut…
Sıcacık bir somun olsun yaşamak…
Paylaşmak…