Tek bir doğru tavır varsa o da ölüme karşı hayatı savunmak ve hayatın içindeki adaleti aramak. Güzel günler için ölürüz, barış için savaşırız paradigmasının dünyaya iyi gelmediği apaçık ortada. Ukrayna’nın işgali ile birlikte pasifistlerin bile militarizme savrulduğunu gözlemliyoruz ne yazık ki. Bana silah doğrultana gül mü uzatacağım diyebilir, savunma hakkından söz edebilirsiniz. Benim tavsiyem alternatif savunma yöntemleri. İnsan canının her şeyin üstünde tutulacağı yöntemler. Sana silah doğrultanı etkisiz hale getirmek ama öldürmemek örneğin, intikam sarmalına bulaşmamak, tek çözüm karşı şiddetse onun bile orantısını ayarlamak.
Şiddetin hiçbir sorunu çözmediği daha fazla şiddeti körüklediği ortada. Dünya tarihi bir şiddet tarihi olmuş hep. Bu çağda bile savaştan kaçan insanların, bombalanmış şehirlerin görüntülerine tanık olmak içimizi burkuyor. Tarafımız çatışan taraflardan biri değil barış olmalı. Kurbandan yanayız elbette ama gerçek kurban insanlık. Gerçek zalim ise tepeden seyrediyor olup biteni, amacına ulaşmadığı takdirde düğmeye basmakla tehdit ediyor.
Bitmiyor ne yazık ki. Hani tiyatroda bir sahnede silah görüldüyse o silah patlar motifi var ya, dünyada bu kadar silah varsa o silahlar patlar. Çok yalın bir gerçek bu… Militarist harcamalar boşuna mı yapılıyor?
Gücü sevenler savaşı çok seviyorlar. Savaş onların iktidarlarının bekası için elzem çünkü. Her şey olağanüstü olabilir çünkü savaş zamanı. Demokrasiyi, özgürlüğü filan unutunuz çünkü savaş tehdidi altındayız.
Zaten yaralı bir dünya daha da yaralanıyor. Bütün bunlar ise buna asla onay vermeyen çoğunlukların gözleri önünde gerçekleşiyor. Kimimizin kafası gayet net bu konuda kimileri ise kandırılmış ve gerçek çıkarlarının, esenliklerinin barışta olduğunu göremiyorlar.
Hayatlar savruluyor, çocuklar dehşet içinde bakıyor ama umurlarında değil. UNICEF görevlisi savaştan kaçan bazı çocukların durumunu anlatırken bir tepkisizlik ve donukluk içinde olduklarını, derin bir karanlıkta kaybolduklarını anlatıyor. Ne kadar da bizim çocukluğumuz bu.
Ekranlardan bakıyoruz onlara bir korku filmi izler gibi. Birileri satranç oynuyor, bir sonraki hamlesini hesaplıyor. Bir erkeklik zaferi örgütleniyor. Kadınlar ve çocuklar göç yolunda.
Bütün politik değerlendirmelerin ötesinde bir şey söylemek istediğim. Hiçbir analiz yapmak istemiyorum. İnsan hayatlarından, yıkılan hayallerden söz ediyorum. Nokta.
Benzer bir hikâyeyi yaşamış bir ülke olarak hala altından kalkamadık. Mezarsız ölüler kemiklerinin bulunmasını bekliyor hala. Savaşın kırdığı kalpler iyileşmeden toprak oluyor. Çocuklar tarih dersleriyle zehirleniyor, gençlerin hayalleri ellerinden alınıyor.
Böyle bir savaş karşısında söylenecek bir söz, makul bir değerlendirme yok ki; ancak çığlık atarsın.
Yazıya 18 yaşımda yazdığım bir grup şiirle son vereyim. Savaşların Gözyaşları adlı kitaptan “Anne ile yavrusu” bölümü.
Kaçarken güzel anneciğim
Beni kucağına alma
Sonra beni vuran kurşun
Öldürür seni de
I
Uzanır annesinin eli
Okşar başını ölü yavrusunun
Kana bulanır eli
Uzanır dudağı annesinin
Öper elciklerini ölü yavrusunun
Kana bulanır ağzı
Annesi kucaklar ölü yavrusunu
“Kan anne” olur adı.
II
Kurşun kovanlarından kolye yapan bir çocuk
Koşuyor yeşil bir tarlada kahkahalarla
Ayağı bir şeye takılıyor birden
Bakıyor yerde yatan ölü çocuğa
Kolyesini armağan edip ona
Koşuyor yeşil bir tarlada hıçkırıklarla
III
Silah sesleri sussun artık,
Kardeşim uyuyor çünkü
Üç günden beri
Uyanırsa ağlamaya başlar sonra
Ona verecek sütümüz de yok.
IV
Üç adam
Mavi gözlü bir çocuğu vurdu bugün
Mavi gözlü çocuk
Tanımazdı o üç adamı
Neden vurulduğunu da anlamadı
Baktı mavi gözleri üç adama
Üç adam çekti gitti
V
Anne bana çok kardeşler doğur ki
Savaşlar öldüremesin hepsini
Ama ağlamaz mı o zaman
Yaşayan kardeşlerim de
Belki de kızarlar sana
“Ölü çocukların kardeşleri
olmak istemiyoruz” diye
VI
Bugün benim babam ölmüş menekşe çiçeği
Götürürlerken gördüm onu
Bana bakıyordu güzel gözleri
Savaş bitince ve eve dönünce
Ona diyecektim ki menekşe çiçeği
“Bütün camları kırılmış evimizim
Geceleri çok üşüyorum
Senin mantonu örtünüyorum”
Menekşe çiçeği
Menekşe çiçeği
Bugün babam öldü benim.
VII
Benim babamı niye şehitliğe gömdüler anne?
Bizim bahçemizde çok yer var
Kurudu dünyanın en güzeli cemile ağacımız
Kurur muydu yanında olsa babamız?
VIII
Herhalde babam ölmemiştir anne
Artık ağlama
Evimizde bekliyordur bizi
Ben büyüdüğüm zaman
Tırmanır sınırdaki duvarı
Alır getiririm onu
IX
Neden beni severken
Ağlıyorsun anne?
Neden beni her görüşte
Kucaklıyorsun?
Bizi öldürmeye gelirlerse eğer
Onlara deriz ki
“Babamız öldü geçen savaşta
bizi de öldürürseniz eğer
kim bakar portakal ağaçlarına”
X
Anneciğim,
Bir kayığa binip
Gidelim uzaklara
Orada başka insanlara diyelim ki
“Bizim ülkemizde savaş var o yüzden geldik
Ölü arkadaşlarımızı da getirecektik
Ama sığmadılar kayığa”