Hayır ve iyilik yapmak için birbirinizle yarışınız ama bunu birine göstermeyiniz!

Serhat İncirli

Sağ elin verdiğini sol elin görmesin…

En sevdiğim atasözlerinden biridir bu…

Yardım yap tabii ki ama bunu birine gösterme…

-*-*-

İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, yapılan iyiliklerin gizli yapılması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Kuran-ı Kerîm'de, "… Hayır ve iyilik yapmak hususunda birbirinizle yarışınız" denir ama aynı kitapta, “… bu yaptığınız yardımı herkese gösterin” denmez, tam aksine onlarca hadis-i şerif, özetle demetedir ki; “Kişi yaptığı yardımı verdiği sadakayı açıklarsa, artırılan sevapları silinir. Bu yaptığı yardımı tekrar tekrar herkese söyler, adının anılmasından ve övülmekten hoşlanırsa, sevabının silinmesi bir yana, yaptığı gösteriş ve riya olarak yazılır…”

-*-*-

Haaa İncil mi?

İncil bu konuda çok nettir…

Bakın ne diyor:

“… Doğruluktan kaynaklanan yardımınızı insanların gözü önünde gösteriş için yapmaktan kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız'ın katında karşılığınız olmaz… Öyleyse birine yardım ederken önünde boru öttürme… Birine yardım elini uzatırken, sol elin sağ elinin ne yaptığını bilmesin. Yardımını gizlice yap…”

-*-*-

“Maaşımı bağışladım” diyen herkese duyurulur…

Bağışladınızsa, ne mutlu size de bunu “Kıbrıslı deyişiyle” niye dellal düdük ediyorsunuz?

Yoksa siyaset mi yapıyorsunuz?

-*-*-

Neyse, çeşitli yardım kampanyaları başlatıldı…

“Para yardımı” en kolay olanı…

Çeşitli acil ihtiyaç yardımları bence şu anda en anlamlısı…

-*-*-

Para yardımına hiç sıcak bakmıyorum…

Üç nedenim var:

Bir: Paraların mağdurlara ulaşacağından hiç emin değilim… Asla güvenmiyorum…

-*-*-

İki: Çok üzgünüm ama KKTC’de külliye inşaatına ayrılan maddi kaynak depremzedelere gönderilmez ve hala gösteriş maksadıyla harcanmaya devam ederse, benim para vermem gerekmez…

O ahlaksızlık, gösteriş, riyakarlık abidesi inşaat ya hastaneye dönüştürülecek ya da parasının depremzedelere aktarıldığı açıklanacak.

O zaman “nakdi yardımı”, elimden geldiğince ve gizli bir şekilde yaparım.

-*-*-

Üç: Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 36 milyar TL’lik bütçesi derhal mağdurlara dağıtılsın… (Türk Silahlı Kuvvetleri’nin depreme neden anında müdahale etmediği veya edemediği, AFAD’ın başkanlığına bir imamın atanmış olması gayet şeffaf bir şekilde açıklansın)…

-*-*-

Haaa cenazeye katılmak mı?

Görevimiz!

En son saygımız!

Tabii ki siyasetçiler de katılacak!

Ama, illa ki en ön sırada yer kapmak için bir birilerine omuz atmayacaklar…

Ve hepsinden önemlisi, “cenaze törenine katıldım” diye fotoğraf yayınlamayacaklar.

Yapan mı var?

-*-*-

Ersin Tatar, cenazeye kameramanları ve fotoğrafçılarıyla gidiyor ve “katıldım” diye Cumhurbaşkanlığı sitesinde haberi yayımlanıyor!

“Geldim ha, geldim ha, geldim ha!”

“Cenazedeyim ha, cenazedeydim be gardaş ha!”

-*-*-

Tabii ki git!

Duanı et!

Namazını kıl!

Selamını ver!

Başsağlığını dile!

Bin kere bravo da bunu elaleme dellal düdük etmek  - göstermek – gösteriş maksatlı haber yayımlamak nedir?

-*-*-

Bu soruları ben yanıtlayayım:

Bir: Açık günahtır!

İki: Açık riyadır!

Üç: Açık şovdur!

-*-*-

İnanın veya inanmayın…

Ateist, deist veya ne bileyim, billurist, gonyakist, kebabist olun!

Bazen kendi kendinizle baş başa kalmak iyi olandır…

-*-*-

Mağusalı o güzel çocuklarımız, anneleri ve babaları, aileleri, sevenleri için illa ki anlamadığımız dilde dua etmek değil; bildiğimiz en güzel sözleri mırıldanmak, kimseye göstermeden ağlamak bir çeşit huzurdur… Görevdir…

Ama bunu göstermeyin lütfen!


Takdir’i ilahi mi tedbir-i insani mi?

Takdir – i ilahi!

Kader!

Kader planı!

Böyle yazılmış!

Alın yazısı!

Allah öyle istedi!

-*-*-

Tamam ya hu, saygım sonsuz!

Allah böyle istedi diyorsunuz da, Yeşilırmak’ta cenazedeydim, hep bu “martavallarınızı” düşündüm!

-*-*-

Bahar ve Ulaş Hüsam, Hatay Kırıkhan’da, depremde yaşamlarını yitirdi.

Cumartesi sabah çok erken saatlerde cenazeleri Ada’ya getirildi…

Öğle namazı sonrası Yeşilırmak Mezarlığı’nda yan yana toprağa verildiler…

-*-*-

Bahar’ın babası ile iki kız kardeşin torunlarıyız…

İkinci yeğen oluyoruz!

Erkan abi…

Eşi İlksen hanımla birlikte hayatları hep üreterek geçti…

Sabahın çok erken saatlerinden, neredeyse yatana kadar tarladadırlar…

-*-*-

Ulaş’ın babası Suay ve annesi Aysel, 24 saat üreten insanlar…

Ekiyorlar, biçiyorlar, hayvanları var hellim, nor yapıyorlar, köy ekmeği pişiriyorlar…

-*-*-

Hani diyebiliriz, çocuklarını, “bin bir çileyle, yemediler yediler ve büyüttüler”…

-*-*-

Bahar ve Ulaş da 24 saat durmaksızın çalışan ve üreten insanlar…

Üstelik Ulaş, uzman asker olmanın yanında, annesine – babasına yardımcı olan biri(ydi)… Bahar da sürekli üreten bir kadın(dı)…

-*-*-

Ve Dünya’da tek bir karıncaya kötülükleri dokunmamış…

“Güzel insan” tarifinin ta kendisidir veya kendisiydi hepsi…

-*-*-

Artık Bahar ve Ulaş yok…

İki baba dün cenazede tanınmaz haldeydi…

Annelerin yanına bile gidemedim…

-*-*-

Buraya kadar tamam…

Takdir-i İlahi mi diyorsunuz?

Kabul!

Kader mi diyeceksiniz, yoksa “kader planı” mıydı?

Onu da anladım!

-*-*-

Taaaa ki, geride bıraktıkları iki güzel yavru tabutların başına gelinceye kadar…

Hele küçük oğlanın “annneee – babaaa” diye ağlayışı, haykırışını, herhalde hayat boyu unutuamayacağım…

-*-*-

Mağusa’daki cenazeleri de televizyondan, izledim…

Ayakta duramayan anne – babalar…

Göz yaşları sel…

Ve 13 yaşında, 14 yaşında toprağa verilen evlatlar…

-*-*-

Allah öyle mi istedi?

Gerçekten mi?

Takdir – i İlahi mi?

Ciddi misiniz?

-*-*-

Sorry be arkadaşlar ama ben bu Allah’ı sorgularım!

Tekrar edeyim, o tabuta sarılıp “babaaaa” diye ağlayan 8 yaşındaki çocuğu gördüğümde, “N’oldu yüce Allah’ım, takdirin bu mu?” diye sormam gerektiğine inanıyorum…

-*-*-

Ne bileyim, “takdir-i ilahi” yerine keşke bundan böyle “tedbir-i insani” ile daha yakın olsak!


Bahar ve Ulaş Hüsam’ın Yeşilırmak’taki cenaze töreninden… 11 Şubat 2023… Nur içinde uyuyun…