Kamuoyu araştırma sonuçlarının gündem olmaya, tartışılmaya başlaması ile birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı.
Rakamları alt alta dizerek, kamuoyunu etkilemek ve seçmen davranışlarını yönlendirmek, seçim süreçlerinin en bilindik oyunlarıdır, malum. Her seçim döneminde adaylar bu tür manipülatif girişimlere başvurarak kendilerince gündem olmaya, gündemde kalmaya ve gündemi belirlemeye çalışırlar.
Önümüzdeki seçimler de öyle olacak. Hani en çok bağıranın en doğru sayılmayacağını ise seçim sonuçları bize gösterecek.
Seçmen davranışlarını analiz etmek için, ilgili toplumun sosyal karakterini, toplum psikolojisini iyi bilmeniz gerekir. Sokağı çok iyi bilmeniz gerekir. Sokağın nabzını çok iyi tutmanız şarttır. Yani mesele sadece rakamlar değildir, hatta rakamların etkileyeceği kesim de çok sınırlıdır.
Küçük bir toplumuz. Kimin kim olduğu, ne yaptığı, amacının ne olduğu çok iyi bilinir. Hangi kamuoyu şirketinin hangi kaynaklarca finanse edildiğini “Nebil’in kahve"de size söylerler. Zor değil.
Toplumsal eğilimlerin dış müdahalelerle belirlenme gücünün de zayıf olduğu hatta dış müdahale kimin için gelirse, o kesimin seçimi baştan kaybedeceğini de bilir insanlarımız.
Kıbrıslı Türkler için bugün en önemli kavram, bence haysiyettir. Eğer çözüme gidilecekse bunun haysiyetli olmasıdır Kıbrıslı Türkler için önemli olan. Çözüm yolunda da haysiyetli bir varoluş ister insanımız. Kendine ekonomik olarak yetmek ve kendi kendini yönetmek ister. Dolayısıyla ülkedeki demokrasi sorununu bilir, ekonomik müdahaleleri reddeder.
Ben bunu bir toplumsal olgunluk aşaması olarak görürüm. “Değer, saygınlık, itibar.”
Bugün Kıbrıslı Türklerin saygınlığını, itibarını kim yerle bir ederse, o noktada toplumsal bir sorun oluşur. Toplumsal bir tepki. Nereden gelirse gelsin. İster kuzeyden ister güneyden.
Kıbrıslı Türklerin son elli yıllık siyasi tarihi, çok büyük dalgalanmalara gebe oldu. Büyük umutlar ve umutsuzluklar arasında yaşadıkları topraklara tutunma gailesi çok değerlidir.
Demokrasi yaralarını, müdahaleleri ve yıllara yayılan kendi kendini yönetme mücadelesini unutamayız.
Tüm bu yaşanmışlıkların ardından, toplum sağduyusunun haysiyete yöneleceğini düşünüyorum. Sonuna kadar toplumsal kimliğin korunacağı, her yönden topluma sahip çıkılacağı bir temsiliyetin galip geleceğini düşünmek mümkündür.
Bu da elbette Federasyon söylemi ile anlam kazanır.
Amaç hedefe en yapıcı yöntemle ulaşmaktır.
Esas olan da budur.