"Kentimsen,
Başka kentler de girsin araya;
Daha bir sevinçle katılayım"
Cemal Süreya
Haz’an
Gitti.
Nefesini almadı mı ne?!
'Soluyor' şimdi yanımda...
Hâlâ ağzımda...
***
Geldi.
"Sensiz soluksuz kaldım" dedi...
Uyudu omzumda...
***
Gözlerime baktı...
Ve 'damladı'...
Yanağındaki çukura.
Islandı bebekleri.
Eladan yeşile döndü renkleri...
***
Gitti!
Üşüdü gece...
Titredi!
Kendine sarıldı...
İleri 'sardı' yüreğini...
***
'Kokusu' bekliyor sindiği yerde.
Biliyorum...
Gelecek, yine...
Ten tomurcuk verecek...
'Haz'an mevsimi böyle...
An...
Ve ‘haz’..
Hep birlikte...
***
Met-Üst'ten kaldı beynimde...
"... Belki de zaman
Kendi kendine geçiyor
Biz ömür diye
Üstümüze alıyoruz..."
***
Belki de geçmiyor zaman...
Biz 'mevsim' sayıyoruz...
***
İlkbahar...
İlkbahar...
İlkbahar...
***
Sonra...
'Son' Yaz.
-----------------------------------
Sarmaşık... Ve varamamak
“Deniz bitti...
Gemi durdu...”
***
Eğer bu senaryoyu “Kıbrıs için yazdım” deseydi genç senarist ve yönetmen Tolga Karaçelik, kimsenin itirazı olmazdı.
***
Sarmaşık filmine biz Kıbrıslı oyuncu Osman Alkaş sayesinde yakınlaştık.
Kıbrıs galasında hem filmi izledik, hem de yönetmenle buluştuk, sohbet ettik.
Film, yeni yılın ilk günlerinde vizyona giriyor...
Mutlaka izlemenizi öneriyorum.
***
Angola’ya giderken armatörün iflası sonrasında haciz gelen ve demirleme alanında bekleyen bir yük gemisi...
‘Beybaba’ denen gemi kaptanı -ki Osman Alkaş oynuyor- ile beş gemicinin gerilimli öyküsü.
Gemide, yokluk içinde 120 gün...
Psikolojik ve politik bir gerilim filmi...
Türkiye’deki (ve belki nice coğrafyadaki) otoriter yapıyı, sıkışmışlığı, iktidar ile yönetilen ilişkilerini, başkaldırıyı, kışkırtmayı, korkuyu bir başka gözle yaşıyorsunuz.
Yönetmen ‘öyle düşünmeyiniz’ dese de, kanımca karakterler ‘islamcı anlayış’, ‘Kürt gerçeği’, ‘isyankar sol’ üzerinden göndermeler yapıyor.
Kürt’ün gölgesinin düştüğü ya da gölgesinden korkulduğu gemide akan kan, aslında zehirli bir sarmaşığa dönüşüyor.
***
Pek çok ‘ödüllü’ festival filmi gibi zor bir yapıt!..
İzlemek de zor, yorumlamak da...
Hatta ilk on dakikada “işimiz iş” diyorsunuz, anlam veremediğiniz diyaloglar ve son derece ağır tempo karşısında...
Sonra...
Cem Karaca’nın ‘Deniz Üstü Köpürür’ türküsüyle koltuğa yapışıyorsunuz...
Ve ritim giderek yükseliyor.
Tek bir kadının dahi rol almadığı tümüyle erkek egemen kadroya ve hepsi hepsi 6 kişinin diyaloğuna dayansa da film, fazlası ile ‘kalabalık’ yaşıyorsunuz an’ları...
***
Çok fazla ‘küfür’ var filmde!..
Hatta ‘küfür arası metin var’ desem, yeri...
Yönetmen, “senaryoyu 4 yılda yazdım ve aylarca gemilerde seyahat ettim. Evet küfrediyorlar, çok fazla küfrediyorlar” diyor...
Öyle de...
Sinemanın dili hayatın fotokopisini çekmiyor ki?
Doğrusu onca küfür, senaryodaki büyüyü ve ustalığı da gölgeliyor biraz.
Şimdi ‘ödül’ almış bir esere böylesi eleştiri hadsizlik olabilir de, irite ediyor izlerken...
***
Oyuncular çok başarılı...
Işık, görüntü olağanüstü...
"Film salondan çıktıktan sonra da sizde kalıyorsa sinema oradan başlar" diyor Tolga Karaçelik, film gerçekten de bende kalıyor.
‘Sarmaşık’ın finali ‘acaba’ sorusunu barındırıyor beyninizde!..
“Bitmiş mi” de diyebilirsiniz, “ne biçim bitmiş” de...
Bitmemiş gibi!..
Dedim ya, zor bir film.
Yine de denizin bittiği, geminin artık yürümediği bir gerçeklikte ‘varamamak’ duygusunu çokça yaşayan her toplum için içimizdeki sesi yeniden uyandırıyor.
-----------------------------------------------
Çağdaş !..
Yeteneklerimizin, gençlerimizin köpürmesine!..
“Bu bizim Çağdaş” demeye...
Evet!.. “Bu bizim” diyebilmeye...
Çok hasretiz...
‘O Ses Türkiye’ aslında uluslararası bir müzik yarışması falan değil, popüler bir televizyon şovu...
Çok daha yetkin uluslararası platformlarda olmayı hak ediyor gençlerimiz...
Yarışma şansı bulabilmeyiz!..
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü elbette önemli bir ‘pranga’ vuruyor zihinlerimize...
Ancak tek sebep değil...
Çünkü öylesine bir dünya var ki, eğer cesaretle yürürseniz üzerine, çalışırsanız, gidemeyeceğiniz yer yok...
Yine de hanginiz ‘Mağusa Limanı’nı dinlerken tüyleriniz diken diken olmadı ha...
Çağdaş’ı izlerken..
“Rayıf Aydaş’ın oğlu bu...”
- “Bizim Çağdaş....”
Seviniyoruz, gülümsüyoruz, duygulanıyoruz, umutlanıyoruz.
Çünkü açız...
Çok bunaldık...
Çok...
Bağırmak istiyoruz ya dünyalar duysun diye...
Çağdaş’ın yaptığı bu işte...
----------------------------------------
haftanın notcukları
• "Kaç yaşında olduğunuzu bilmeseniz, kaç yaşında olmak isterdiniz..."
Hade buyurunuz bakalım, var mı bir yanıtınız!
*
• Bu Lefkoşa’nın havası tam da ‘hastalık’ için! Sabah Hawai gibi, güneş battı mı Sibirya... Bu kadar mı fark olur, geceyle gündüz arasında...
*
• Kıbrıslı Rum Mülkiyet Komisyonu üyesi Erato Kozaku Markulli’nin Lefkoşa’daki panelde söyledikleri önemli: “Türkçe’yi okullarımızda seçmeli ders yaptık. Mecburi yapmalıyız...”
*
• Sahi bizim okullarda Rumca’nın durumu ne? Bir lisan bir insandı, şimdi, ‘iki lisan bir ortak vatan’ neden olmasın?
*
• Her yılbaşı aynı dert olur ya... ‘Annemlere mi gitsek annenlere mi, dışarı mı çıksak yoksa evde mi?’
Boşverin!..
Bir kez de kendinize gidin: “Ne istiyorum ben?”
*
• Yılbaşı hediyesi olarak ‘fincan’ gönderen şirketler, üzerine isminizi yazmasanız ya!.. Hediyenin de reklamı mı olurmuş?
*
• GÜNEYDE mağazalar tatil ya, artık ödenebilir 13’üncü maaşlar!..
Para barikatı geçmesin maksat (!)