Güvenç Atsüren
Oyunculuk, bir sinema filminin başarılı bir eser olarak değerlendirilmesi noktasında en önemli bileşenlerden biri şüphesiz. İyi oyunculuk performansları, filmlerin anlattığı hikâyeleri daha inandırıcı, daha etkileyici yapmasının yanında onlara yeni boyutlar katmak gibi önemli etkiler yapabilirler. Bu durum Türkiye sinemasının son 10-15 yıllık döneminde izlediğimiz filmler için de geçerli. Bu doğrultuda içinde tecrübeli oyuncuların da, genç yeteneklerin de olduğu, daha çok sanatsal kaygıları ön planda tutan filmlerden Türkiye sinemasında son yıllara damgasını vuran 10 oyunculuk performansı listesini sizler için derledik.
Türkiye Sinemasında Son Yıllara Damgasını Vuran 10 Oyunculuk Performansı
Hazar Ergüçlü – Kar (2017)
Emre Erdoğdu’nun ilk uzun metrajlı filmi Kar’ın en güçlü özelliklerden biri, olayların geçtiği çevreyi yansıtırken kurduğu yoğun gerçeklik hissi. Bu gerçeklikte aktüel kamera kullanımı ve Ayris Alptekin imzalı başarılı kurgunun yanında, oyunculuklar da oldukça etkili bir unsur olarak öne çıkıyor. Her oyuncunun oldukça güçlü performanslar verdiği Kar’da ana karaktere hayat veren Müzeyyen rolünde Hazar Ergüçlü’nün bir adım öne çıktığını söyleyebiliriz. Antalya’nın arka sokaklarında hayatta kalabilecek kadar güçlü bir kadın görüntüsü verirken içinde duygusal gelgitler yaşayan bir karakter olan Müzeyyen’in fiziksel ve psikolojik tüm özelliklerini perdeye yansıtan Ergüçlü, Türkiye sinemasının son yıllarında gördüğü en güçlü kadın karakterlerden birini yaratıyor.
Demet Evgar – Beyza’nın Kadınları (2006)
Mustafa Altıoklar imzalı suç gerilim filmi Beyza’nın Kadınları, sinemamızın akılda kalıcı tür denemelerinden biriydi. Bu durumda da aslan payının Demet Evgar’ın harikalar yarattığı performansında olduğunu söyleyebiliriz. Evgar filmde, çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip Beyza isimli bir kadına hayat veriyor. Bozukluğun doğası gereği birbirinden çok farklı kişilik özellikleri taşıyan karakterleri tek bünyede buluşturması gereken Evgar, bu zorlu rolün altından kalkmayı başarıyor. Özellikle bir karakterden diğerine geçişlerin perdeye yansıdığı sahnelerdeki oyunu akıllardan çıkmayacak cinsten.
Engin Günaydın – Vavien (2009)
Kara komedi, hem oyunculuk hem de yönetmenlik bazında en zorlu türlerin başında geliyor. Çünkü bu türün en baskın özelliği olan karanlık ögeler ve komedi unsurlarının dengesinin sağlanması özel bir hassasiyet gerektiriyor. Taylan Biraderler’in Vavien’de bu işin altından başarıyla kalktığını ve Türkiye sineması tarihinin en iyi kara komedi örneklerinden birini verdiklerini söyleyebiliriz. Bu başarıda filmin merkezindeki Celal’e hayat veren Engin Günaydın’ın oyunculuk performansı da önemli yer tutuyor. Bu film öncesinde özellikle televizyondaki komedi performanslarıyla hafızalarda yer etmiş olan Günaydın, Celal’in içinde bulunduğu ruh hâlini karaktere karanlık bir ton katarak derinleştiriyor.
Bartu Küçükçağlayan – Çoğunluk (2010)
Türkiye orta sınıfı hakkında başarılı tespitler barından, Seren Yüce’nin ilk filmi Çoğunluk çok karakterli bir yapıya sahip. Ama bu karakterler arasında Bartu Küçükçağlayan’ın canlandırdığı Mertkan özellikle dikkat çekici. Babasının sahibi olduğu bir inşaat şirketinde ofis boy olarak çalışan Mertkan, filmde tam anlamıyla kafası karışık bir genç erkek olarak resmediliyor. Ama kendisi gibi olmayana karşı geliştirdiği duygular ve gösterdiği tepkilerle mensubu olduğu sınıfın özelliklerini sonuna kadar taşıdığını gösteriyor. Bartu Küçükçağlayan ise hissettikleriyle, ailesinden ve çevresinden öğrendikleri arasında sıkışıp kalkmış Mertkan’ın ruh hâlini yansıtmakta soğukkanlı bir ustalık göstermiş; sinema kariyerinin bu ilk ayağındaki oyunuyla birçok ödüle layık görülmüştü.
Sermet Yeşil – Kosmos (2010)
Reha Erdem’in fantastik sularda yüzen filmi Kosmos, içerdiği derinlikli sorgulamalar kadar, kurduğu özgün dünyayla da dikkat çekiyor. Bu atmosferin yaratılmasında da filme adını veren karakterin özellikleri önemli bir pay sahibi. Zenginden çalıp fakire veren, sahip olduğu doğaüstü güçlerle şifa dağıtan bu nevi şahsına münhasır karakterin inandırıcılığının, filmin başarısı için olmazsa olmaz durumda olduğunu söyleyebiliriz. Zira filmin lokomotifi olan karakterin yaşayacağı bir tekleme bu cesur yapımın başarısında doğrudan etki yapabilirdi. Lakin Sermet Yeşil, sinema kariyerinin en dikkat çekici performansını ortaya koyarak hem filmin gücüne güç katıyor hem de Türkiye sinemasının en farklı karakterlerinden birini tarihe armağan ediyor.
Ercan Kesal – Yozgat Blues (2013)
Mahmut Fazıl Coşkun’un ikinci uzun metrajlı filmi Yozgat Blues, bir taşra hikâyesi anlatıyor. Ama buradaki taşra atmosferi Türkiye sinemasında birçok örneğini gördüğümüz karamsar havadan biraz farklı. Yozgat gibi küçük bir şehirde yaşamalarına rağmen, içinde yaşama sevinci taşıyan, hayalleri olan kişiler izliyoruz Yozgat Blues’da. Ama küçük hayatlar yaşayan bu karakterlerin hayalleri de bulundukları çevreye bağlı olarak küçük oluyor. Bu karakterlerin en dikkat çekici olanı ise Yavuz. İstanbul’dan filme adını veren şehre gelen şarkıcı Yavuz’a hayat veren Ercan Kesal, bu rolde zaten etkileyici performanslarla dolu kariyerinin zirvelerinden birine ulaşıyor. Filmin en akılda kalıcı imgesi olan peruk üzerinden Yavuz’un ruh hâlini, endişelerini, hayallerini tek potada eritmeyi başaran bu performansı, bir nevi oyunculuk dersi olarak da niteleyebiliriz.
Haluk Bilginer – Kış Uykusu (2014)
Nuri Bilge Ceylan’a Altın Palmiye kazandıran Kış Uykusu’nun yönetmenin sinemasında yeni bir safhanın başlangıcına işaret ettiğini söyleyebiliriz. Filmografisinin özellikle ilk döneminde karakterlerini daha az konuşturan, minimal bir sinema anlayışının ağır bastığı filmler çekmişti Nuri Bilge Ceylan. Fakat Kış Uykusu’yla kendini hissettiren en önemli değişiklik, yönetmenin diyalogların daha yoğun kullanıldığı, edebiyatla daha yakın ilişkili bir sinemaya yaklaştığıydı. Ustaca yazılmış uzun diyalogların da ancak kusursuz oyunculuklarla Ceylan’ın istediği gerçeklik hissini yaratabileceği düşünülebilir. Yönetmenin, taşrada kendi hayatının bir tür muhasebesine tutuşan yazar Aydın karakteri için Türkiye’nin en saygın oyuncularından Haluk Bilginer’i ısrarla istemesinin sebebi bu belki de. Filmi izleyip Haluk Bilginer’in oyununu gördükten sonra bu ısrarın ne denli haklı olduğunu görmemek imkânsız.
Serkan Keskin – İtirazım Var (2014)
Onur Ünlü’nün filmografisinin dikkat çeken işlerinden İtirazım Var, görev yaptığı camide işlenen cinayetin izini süren bir imamın peşinden polisiye bir hikâyenin içine çekiyor seyirciyi. Ana karakteri imam olan bir polisiye fikri bile yeterince -ya da Onur Ünlü sinemasından beklenebilecek kadar- absürtken, bu imamın taşıdığı özellikler filmin hem komedi hem de hicivsel tonunu yükseltiyor. Çünkü Selman Bulut isimli bu karakter, bağlama çalan, gençliğinde boks yapmış, İncirlik üssünde görev almış, antropoloji okumuş ve yeri geldiğinde gerçeğe ulaşmak için rakı içebilecek kadar ileri gidebilecek bir imam. Hâl böyleyken, bu karakteri canlandırmak da usta işi bir oyunculuk talep ediyor. Ve Serkan Keskin, bu talebin de ötesine taşan müthiş bir performansla hayat veriyor Selam Bulut’a. Öyle ki, Keskin’in performansının filmin en güçlü yanı olduğunu söylesek abartmış olmayız.
Nadir Sarıbacak – Sarmaşık (2015)
Tolga Karaçelik’in bol ödüllü ikinci uzun metrajlısı Sarmaşık, gemi gibi dar bir alanda sıkışıp kalmış erkeklerin kendi aralarında girdikleri güç ilişkilerine odaklanıyor. Birbirlerine diş geçirme, diğerleri üstünde baskın gelme gibi nedenlerle içlerinde sık sık sürtüşme yaşayan bu grubun bir Türkiye portresi olduğu da aşikâr. Fakat bu atmosferin kurulumunda oyuncu grubunun birbirleriyle uyumu da son derece önemli bir yer tutuyordu. Oyuncuların hepsi kendi karakterinin gereklerini yansıtırken, Cenk rolündeki Nadir Sarıbacak, kelimenin tam anlamıyla harikalar yaratıyordu. Ağzından küfür eksik olmayan, şiddete bulaşmak konusunda çekincesi olmayan biri olan Cenk’i yansıtmada özellikle fiziksel anlamda çok iyi bir iş çıkaran Sarıbacak’ın bu başarısı aldığı ödüllerle de taçlanmıştı.
Ecem Uzun – Tereddüt (2016)
Tereddüt, farklı sorunlarla boğuşan, farklı yaş gruplarından ve farklı sosyal çevrelerde yetişmiş iki güçlü kadın portresiyle dikkat çeken bir film. Sinemamızın önemli isimlerinden Yeşim Ustaoğlu’nun son filminde yer alan karakterlerin bu denli etkileyici olarak çizilmesinde senaryonun gücünün yanında, oyuncu performanslarının da öneminin büyük olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle 15 yaşındaki Elmas karakterine hayat veren genç oyuncu Ecem Uzun’un performansı izleyen herkesi kendine hayran bırakma potansiyeli taşıyor. Kendisine Uluslararası Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren bu performansla Uzun’un, “umut veren oyuncu” tanımının ötesine geçtiğini söylersek abartmış olmayız. Özellikle filmde kilit konumda bulunan terapi sahnesindeki oyunu son yıllarda gördüğümüz en etkileyici sahnelerden biriyse, Ecem Uzun’un bunda payı büyük.
Güvenç Atsüren
Sinema Yazarı
1987’nin baharında İstanbul’un Anadolu Yakası’nda doğdu. Lisede Taksi Şoförü’nü, üniversitede Yedinci Mühür’ü izleyince hayatı değişti. Hâlâ o hayatından peşinden gidiyor.