Ben onu çok sevmiştim. Cenazesinde kilisenin dışına taşan, onu tanıyan pek çok insan gibi… Bir süredir hastaydı arkadaşım Hara’nın babası Andreas Savvides. Babasının ölümünün yakın olduğunu öğrendiği gün Hara ile buluşmuştuk. Gözleri dolup dolup boşalıyordu. Birlikte doktora gitmişler o gün. “Yoksa nalları dikecek miyim?” diye sormuş doktora Andreas her zamanki espirili haliyle. Yaz başı bir sergi-kitap tanıtımı için Brighton’daydık Hara ile ve aklı hep babasındaydı. “Ailenden biri idama mahkûm edilmiş ve günün gelmesini bekliyorsun gibi bir duygu var içimde” demişti.
En son Arodafnousa kliniğinde gördüm onu… Ziyarete gelip gidenler gözyaşları ile çıkıyordu odadan. Kıbrıs’ın güneyinde bir kanser hastası bu kliniğe yatırılmışsa öleceğini biliyor insan. Arodafnousa bir kadın ismi. Hara bu kliniğin yalnız bir kadının kanser nedeniyle bir incir ağacının altında can vermesinin ardından kanser hastalarını destekleme derneği tarafından bağışlar toplanarak kurulduğunu anlatmıştı. Çok emin değildi ama kliniğin adını kadından aldığını, kadının adının Arodafnousa olduğunu düşünüyor. Arodafnousa ayrıca Kıbrıs tarihinde bir başka kurban kadının adı. Kıbrıslılar iyi bilir bu hikâyeyi. Karısı Eleanora tarafından karnında bebeği ile işkenceler yapılıp öldürülen Lüzinyan kralı 1. Peter’in sevgilisi Arodafnousa. Ayrıca bir çiçeğin adı… Ve bir Theodarakis bestesi var bu adla.
Andreas’ın başında gözyaşı döken sayısız kadın vardı o gün ve cenazede. Eşi sevgili Themis, en yakın arkadaşı Antoinetta, Kızları İrini, Dona, Hara, gelini Youla ve diğerleri… Onu tanıyıp seven çok sayıda insan aslında… Taziye kuyruğuna girip Hara’ya sarıldığımda “Önce senin baban mı yoksa benim babam mıydı?” diye sordu bana…
Daha önce Andreas ile ilgili başka bir yazı yazmıştım. Gloria Galeri’deki son sergisini bana açtırmıştı çünkü… Bu hafta da onun ölümünün ardından başka bir konuda yazmak gelmedi içimden.
Andreas bir modernistti. Henry Moore gibi ünlü bir heykeltraşın öğrencisi olmuştu ve Kıbrıs Rum toplumunda pek çok genç sanatçı üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Yaşına ve Kıbrıs’ta tanık olduğu trajediye, doğduğu, çocukluk ve gençliğini geçirdiği Girne’den haksız ayrılığına rağmen içinde nefretin ve milliyetçiliğin zerresini taşımayan biriydi. Kıbrıslı Türk arkadaşlarından hep sevgiyle söz ederdi. Omonya’da futbol oynamıştı ama AKEL dâhil bütün siyasi partilere mesafeli duruyordu.
Hep gülerek anlattığım bir anekdot vardır ona dair. Andreas Themis ile Aristophanes’in bir oyununu izlmektedir amf tiyatroda. Oyun çok kötü sahnelenmiştir ve seyirci ilgisini yitirmiştir. Hemen hemen herkes bir an önce bitse de gitsek diye düşünmektedir. Oyunda şöyle bir replik vardır. Oyuncu şöyle der bir yerde: “Ben yaşlı bir adamım. Bırakın gideyim”. Andreas orada oturduğu yerden herkesi güldüren müdahaleyi yapar “Ben de yaşlı bir adamım. Bitirin de gidelim evimize”
Andreas ve Themis’in Strovolos’taki evi, anahtarı hep kapıda duran, isteyenin istediği saat açıp girebileceği nadir Kıbrıslı evlerden biri. Büyük sofrada her zaman ikram edilecek muhteşem lezzette yemekler, Themis’in güzel tatlıları vardır. Torunların çevrede dolandığı, her zaman neşeli ve esprili bir evdir orası.
Ölümün bir gün o açık kapıdan içeriye girebileceğini hiç düşünemiyor insan. Andreas’ın rengârenk peintürlerini, heykellerini görünce kaçıp gider zaten diye düşünüyor.
Hayat böyle bir şey: “ Biz hayatı kutlarken/ arka sokaktan ölüm geçer” diye yazmıştım bir şiirde… Hayatın en önemli meselesi bu ve karşısında ne kadar sağlam durabildiğimiz önemli…
Gidenlere veda edebilmeyi de ne kadar zor olursa olsun başarabilmeliyiz.
Andreas’ın sağlıklı günleri daha dün gibi. Bir kaptandı o. Kendine bir tekne almıştı ve eşi dostu içine doldurup Lübnan’a giderdi. Türkiye sahillerinde dolaşma hayali vardı. Hastalık birden çaldı enerjisini. Kaptan son yolculuğunu sonsuzluğa doğru yöneltti
Geçmişte toplumları bir araya getirebilen en önemli sosyal olay düğünlerden çok cenazelermiş. Bir cenaze büyük bir öğretmendir aslında hayata dair.
Andreas Savvides, sen büyük bir iz bıraktın hayatta… Seni çok özleyeceğiz ve anılarımızda hep özel bir dost olarak kalacaksın. Yeryüzünün renklerine ve tertemiz sevgilere gömdük seni. Hoşça kal sevgili insan.