- “Kalp yetmezliği” dediler.
Aklım almadı...
Bu adamın kalbi, dünyalara yeterdi be! -
…………
"Hazır mıyız?"
Kameramanlara sorulur bu soru genelde.
Basın toplantıları böyle başlar!
Önce bir göz göze gelinir...
“Tamam” derler...
Ve ‘söz’ gelir...
***
Peki, bir kitap tanıtımı varsa...
Ya da şiir sohbeti...
Bir sergi...
O durumda, öyle çok da kameraman gelmez!
Başlamak için herkes bakışır...
Ve bakışırken de sessizce anlaşılır.
Gözler Hakan'ı arar...
'Geldim' der Hakan...
Kamerasını kendisi kurar, usulca...
Gülümser...
Hakan da geldiğine göre...
O zaman etkinlik başlar...
***
Sanat dünyasının “basın”ı tek kişidir adeta.
Abartmıyorum...
Böyledir...
Bu ülkede ne kadar kültürel etkinlik varsa, ne kadar sanat organizasyonu!
Hakan hep orada oldu.
Kültürün, sanatın belleğiydi, hafıza kaydı.
Öylesine bir marka yarattı ki, devlet ekranı denen hantallığın içerisinde...
Usanmadan... İstikrarla...
Bildim bileli kendimi, Hakan Çakmak'la tutuldu sanatın güncesi...
Işığı o açtı.
O’nunla çoğaldı sesler...
***
Boynunda rengarenk atkısı, elinde kamerası ve yorgun gözlerinden sızan gün doğumuyla Hakan yok!
Uyumuş, uyuyakalmış, gencecik....
***
'Hoşçakal' demek de yakışmaz ki...
Şimdi şiirler fışkırmalı topraktan, replikler yeşermeli dalında, mektuplar yazılmalı sessizliğe, yarına dair düşler fısıldanmalı kulaktan kulağa, çamurla yoğrulmalı emek, şimdi gökyüzü atmalı üzerine...
Gülüşlerine gün doğacak, yine...
Yine eksileceğiz...
İçimizdeki uçurum büyüyecek...
Güncemizi kim tutacak?
***
- "Hazır mıyız?"
Hakan da buradaysa eğer...
Sonsuzluğa söylenebilir, rüzgarda ozan türküleri...