Yine ciğerimiz yandı. Yine ormanlarımız koruyamadık. Yine doğal güzelliklerimize sahip çıkamadık. Yine buralarda yaşayan yaban hayatı dumura uğrattık.
Haziran 1995’den bu yana tam 27 yıl geçti. Bakın bakalım beşparmak dağlarının yanan bölümlerinde yok olan yeşilin yerinde neler görüyorsunuz.
Ben her gün bakıyorum ve alt yamaçlarda beton, üst kısımlarda da çıplak tepelerden başka bir şey görmüyorum.
27 Haziran 1995 tarihi Girne bölgesi için kara, kapkara bir gün olarak tarihe geçti. Yangın 3 gün, 3 gece sürdü. Alsancak’tan, Esentepe’ye kadar olan beşparmak dağlarının kuzey tarafı tamamen yandı.
Yanan alan tam 7 bin hektar olarak açıklandı. Yani 70 bin dönüm orman arazisi küle döndü. Keklik, tavşan vb. hayvanların uçarken, ya da kaçarken bir taraftan da yandıkları görüntüler hafızalarımızdan hiç silinmedi.
Ders aldık mı?
Hayır almadık.
Alsaydık bugün tam 27 yıl sonra yeniden yakar mıydık?
Birazcık ders alsaydık kalan en güzel orman alanımızı yine 3 gün, 3 gece yanmasını seyreder miydik?
Yöneticilerimiz birazcık ders alsalardı orman yangınlarına karşı en etkin mücadele helikopter ve uçaklarını temin etmek yerine, askeri helikopterden gülerek poz verip yanan yerlerin üzerinde gezmeye çıkar mıydı?
Yok bugüne kadar biz, bırakınız ders almayı, nerede, ne zaman, nasıl davranacağımız bile öğrenemedik.
Yazıklar olsun. 12 bin dönüm daha göz göre göre kül oldu.
Bir zamanlar yeşil ada olarak anılan ülkemiz son on yıllarda artık çıplak ada olarak anılmaktadır.
KKTC devleti bütün alanlarda olduğu gibi ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi alanında da sınıfta kaldı.
Orman bakanlığımız var. Orman dairemiz var. Orman işçilerimiz, teknisyenlerimiz, mühendislerimiz var. Ama gerçekten elle tutulur, bu ülkenin toprak ve iklim koşullarına uyumlu, maddi olarak uygulanabilir bir orman projemiz maalesef yoktur. Varsa da copy paste (kopyala yapıştır) bir projedir.
Orman alanlarımızın korunmasına gelince böyle bir stratejik plan hiç olmadı.
Bırakınız bu konuda yeterli araç-gereç, teknik donanım gibi pahalı araçların teminini, orman bölgelerinin yaz öncesi kuru ot temizliği gibi basit tedbirleri bile almaktan aciz bir yapıdan söz ediyorum.
Her orman yangınında herkesin aklına önce helikopter gelir. Bu son yangında da böyle oldu. Ama ben helikopterden önce üzerimize düşen basit tedbirleri aldık mı diye soruyorum.
Siz ormanlık alanlardaki kuru otları zamanında temizlemezseniz değil bir helikopter, 10 tane helikopter alsanız ne yazar.
Siz en ücra yerlere ulaşmak için orman yollarını hazır tutmazsanız, buralara ulaşabilmek için yeterli arazi aracı almazsanız, aldıklarınızın bakımını zamanında ve kesiksiz yapmazsanız uçak alsanız bile faydası olmaz.
Haziran 1995’te rüzgarın da etkisiyle yanan yanmış, rüzgar azalınca ve o dönemde belli bölgelerde stratejik tedbirler alınınca yangın üçüncü günün sonunda nihayet kontrol altına alınmıştı.
Mersinlik bölgesi yangını üçüncü günün sonunda hala sürüyor. Ne zaman kontrol altına alınabileceği hala bilinmiyor.
Burada bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. 1995 yangınında Rum tarafından gelen “bırakın gelelim yardım edelim” çağrılarına kulak tıkanmıştı. İngiliz üslerinden de son güne kadar beklenmiş ve nihayet izin verilmişti.
Bu yangında Türkiye’den bir helikopter ilk günden yangına müdahale ediyor. Bunun yanında gecikmeli de olsa, ikinci gün Rum tarafından 2 uçak, İngiliz üslerinden de 2 helikopterin yangın bölgesine müdahalesine izin verildi. Ayrıca dün İsrail’den de 2 uçak geldi.
Bu oranda büyük orman yangınlarında bölge ülkelerinin bu dayanışması çok ama çok önemlidir.
Bundan daha önemlisi yangın başladıktan sonra alacağınız tedbirlerle orman alanımızın ancak bir kısmını koruyabilirsiniz. Asıl olan yangın başlamadan önce alacağınız tedbirler, yapacağınız denetimlerdir.