Hikayemiz çok da uzak olmayan bir gelecekte geçiyor.
İnsan DNA’sının şifreleri çözülmüş ve artık doğacak bebeklerin nitelikleri şansa bırakılmıyor. Hamilelik öncesi en iyi özellikler seçilip insanlar en sağlıklı, en atletik, en uzun ve en güçlü olarak tasarlanıp doğuyorlar.
Daha doğdukları anda kaç yaşında ve hangi hastalıktan öleceklerinin teşhisi bir kan testi ile ortaya çıkıyor.
Hikayemizin kahramanı bu dünyaya doğmuş iki kardeşten biri, Anton.
Kardeşlerden biri herhangi bir genetik müdahale olmadan, doğal yollarla gebelik gerçekleştirilmiş olan Vincent. Diğer kardeş ise birkaç yıl sonra laboratuvarda yapay döllenmeyle hayata gelen kardeşi Anton.
Vincent’ın doğduğu ilk anlarda yapılan bir test ile %90 ihtimalle erken yaşlarda kalp yetmezliğinden öleceğini ortaya koyuluyor. Doğal olarak da aile bir çöküş yaşıyor.
Zaten, Vincent’ın doğduğu bu dünyada toplum genetiğe göre açık açık ayrımcılık yapamasa da bunun üzeri kapalı yapılmasına göz yumuyor.
Genetiği kendine kısıtlamalar koysa da Vincent’in bir hayali var. İnsanoğlunun uzaya yaptığı keşiflerden birinde, yüksek seviyede fiziksel mükemmeliyet isteyen astronotlardan biri olmayı hayal ediyor.
Ve, Vincent’ın hikayesinde bu hayal için mücadelesini, verdiği ödünleri ve en önemlisi de yılmayan başarma azmini izliyoruz.
1999 yılında çekilen Gattaca ismindeki bu film usta bir şekilde hayal etmek ve başarmak için ödünler verme olgusunu irdeliyor.
Ve, bu irdeleme sürecinde siyasette ders olarak okutulması gereken bir anektodu bizlere sunuyor.
İki kardeş büyürken birbiriyle yarış haline giriyorlar. Özellikle Anton’un, fiziksel olarak ötesine geçtiği kendinden büyük abisine bunu sürekli göstermek alışkanlığında olduğunu gözlemliyoruz.
En sık yaptıkları yarışın kuralı basit: İki kardeş gölde karşı kıyıya doğru yüzmeye başlıyor. İlk korkup geri dönen oyunu kaybediyor.
Anton genetik olarak üstün olduğundan dolayı bu oyunda yıllar boyunca hep o kazanıyor. Her seferinde kıyıya geri dönen hep Vincent oluyor. Ta ki son yarışlarına dek.
17 yaşında Vincent ile Anton son bir kez yarışıyor.
Bu kez geriye dönen Vincent olmuyor. Aksine, yarışın sonunda panikleyen ve boğulmak üzere olan Anton’u kıyıya kadar taşıyarak hayatını kurtarıyor.
Bu galibiyetin ardından, istek ve irade ile genetik eksikliklerini aşabileceğinin farkına varan Vincent, hayallerini gerçekleştirmek üzere evini terk ediyor.
Hikaye devam ediyor…
Yıllar sonra hayallerini gerçekleştirmeye ramak kalan Vincent kardeşi ile yeniden karşılaşıyor.
17 yaşında yaşadığı yenilgiyi hiçbir zaman kabul edemeyen Anton, Vincent’a haykırıyor: “O gün sen beni yenmedin, ben kendimi yendim.”
Tekrar yarışmaya karar veren iki kardeş göle son kez giriyor.
Vincent yine yarışı kazanıyor ve yine Anton’u boğulmaktan kurtarıyor. Anton hayretler içerisinde kendisini yenmesinin mümkün olmadığını söylerken, Vincent yıllardır sakladığı sırrını kardeşine açıklıyor:
“Anton, sen her kulaçta geriye dönmek için de bir kulaçlık gücünü sakladın.
Senin için öncelik geriye dönebilmekti. Benim içinse karşı kıyıya varmak.
BEN, YA KARŞI KIYAYA VARACAK YA DA BOĞULACAKTIM.
İŞTE BEN SENİ BÖYLE YENDİM!”
Özellikle bizim gibi kamu kurum ve kuruluşlarını geliştirmekte başarılı olamamış ülkelerde siyaset anlayışının bu hikayeden esinlenmesi önemlidir.
Siyasete koltuk, para veya kendimize alkış gibi kişisel hırslar için değil, toplumu ileriye götürecek hayallerimiz için girmeliyiz:
Bazılarımızın eğitim sistemi için hayaller olmalı,
Bazılarımızın sağlık sistemi için hayalleri olmalı,
Bazılarımızın şehirlerimiz için hayalleri olmalı,
Bazılarımızın tarım üretimimiz için hayalleri olmalı,
Bazılarımızın çalışan hakları için hayalleri olmalı,
Bazılarımızın ülkemizdeki sendikacılık için hayalleri olmalı,
Bazılarımızın toplumsal cinsiyet eşitliği için hayalleri olmalı!
Kendimizi bu hayallere adamalı ve onları gerçekleştirmek için gerekirse boğulmaktan geri durmamalıyız.
Çünkü, ancak toplum için kurduğumuz bu hayaller tek tek gerçekleşmeye başladığında bizler bu ülkeyi çocuklarımızın hak ettiği kadar kaliteli ve yaşanabilir bir hale getirerek onlara miras bırakabileceğiz.
O yüzden dostlar, ülkeniz için hayal kurmaktan ve bu hayaller uğruna boğulmaktan korkmayınız.
Gelecek nesillerin o hayallere çok ihtiyacı var!