Milletlerin oluşumunda ve varlıklarını sürdürmelerinde milli günler, bayramlar, seremoniler ve ritüeller kadar, mitoslar da önemli rol oynarlar. Bütün uluslar mitolojik anlatılara ihtiyaç duyarlar. Bunun böyle olması, milliyetçiliğin iddia ettiğinin tersine, ulusların ezelden beri var olmamasından kaynaklanıyor. Çeşitlilik arz eden yerel, dilsel ve dinsel grupların uluslaşması ve bir ulus-devlet çatışı altında birlik ve bütünlük içinde yer alması, “kurucu mitoloji” ihtiyacını da beraberinde getirir. Uluslaşma sürecinin tarihin belli bir aşamasında ortaya çıktığı ve bunun da bazı istisnalar dışında, Amerika ve Fransız Devrimlerine ve sonrasına rastladığı sosyal bilimlerde genel kabul görüyor.
Ben bu yazımda, Yunanistan’ın bağımsızlık günü olarak kutlanan 25 Mart gününü anlamlandıran bir mitoloji üzerinde durmak istiyorum.
Fransız Devriminin etkisi altında halk egemenliği ve bağımsızlık talepleriyle harekete geçen halklar arasında Yunanlılar da vardır. Filiki Eteria (Dostlar Kumpanyası) adlı gizli örgütün öncülüğünde 1821 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Yunanlılar, bağımsızlıklarına kavuşmak için silahlı bir mücadele başlattılar ve dönemin büyük güçlerinin yardımıyla 1830 yılında kendi devletlerine kavuştular.
Her ne kadar, Fransız Aydınlanmasının değerlerini benimseyen Rigas Fereos ve Aleksadros Korais gibi Aydınlanmacılar Yunan bağımsızlık hareketine fikirsel katkılarda bulunmuşlarsa da, kitleleri Osmanlı İmparatorluğu’na karşı harekete geçiren temel faktör din olmuştur.
Kurtuluşun “Tanrının İradesi ve İsteği” olduğu ve “Hristiyanların Müslümanlara karşı “kutsal bir savaş” verdiklerine dair söylemler, gerek bağımsızlık mücadelesi esnasında, gerekse sonrasında başat söylemlerdi. Bu yüzden, savaşa katılanlar arasında Yunanlı olmayan Hristiyanların sayısı hayli kabarıktı.
Bağımsız Yunan devletinin kuruluşundan sonra da din önemli bir rol oynamaya devam edecek, milli birlik din esası üzerinden sağlanacak ve millet ile din birbirleriyle özdeşleştirilecekti...
İşte, 25 Mart gününün milli gün ilan edilmesi, tam da bu “millet-din” özdeşleşmesinin bir sonucuydu. Başka türlü söylersek, Yunan ulusunun “yeniden doğuşunun Tanrının İsteği ve Buyruğu olduğu” kurgusu ile, bağımsızlık günü olarak 25 Mart’ın seçilmesi arasında birebir bir ilişki vardır.
Öncelikle şunu belirtelim: 25 Mart, ilk defa 1838 yılında milli gün ilan edildi, yani, Yunan devletinin resmen kuruluşundan tam sekiz yıl sonra. Bu tarihin seçilmesi tesadüf değildi...
Hristiyanlığın Doğuşu ile Ulusun Doğuşu Özdeşleştiriliyor
25 Mart günü, Hristiyanlar açısından yüce ve kutsal günlerden biridir. Çünkü, önemli görevler üstelen, vahiy getiren meleklerden biri olan Cebrail bir 25 Mart günü bakire Meryem’i ziyaret eder. (Meryem bakiredir, çünkü marangoz Yusuf ile nişanlıdır ama henüz evlenmemiştir.)
Cebrail, Meryem’e “büyük lütuf gören kız” diye seslenir ve ona, “kral olarak sonsuza dek hüküm sürecek, krallığı son bulmayacak” bir çocuk doğuracağını söyler.
Bu çocuk, Tanrının oğlu İsa’dan başkası değildir. Söylenceye göre Meryem, Cebrail’in getirdiği zambak çiçeğini koklayarak hamile kalır ve dokuz ay sonra, 25 Aralık günü, İsa’yı doğurur.
Tanrının insanlığı kurtarmak için yer yüzüne gönderdiği oğlu İsa’nın doğuşu ile Hristiyanlığın doğuşu iç içe geçmiştir ve bu kutsal doğumun tohumları 25 Mart günü atılmıştır...
Yunanistan’ın 25 Mart’ı milli gün ilan etmesi Yunan ulusunun “yeniden doğuşuna” kutsal bir anlam yükler. “Ulusun doğuşu” ile Hristiyanlığın doğuşu anlamsal bir bütünlük içinde ele alınır.
Bu mukaddesatçı yaklaşım aslında “pratik” ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır. Bütün ulus-devletlerde olduğu gibi, modern Yunan devleti de kurulduğunda milli birlikten uzak bir toplum yapısına sahiptir ve milli birlik ve bütünlüğe, yurttaşların kendilerini devletle özdeşleştirmelerini sağlamaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Gerçekten de, süreç içinde Yunan kökenli yurttaşlar Helenizm ile dini kimliği bağdaştıran Helen-Ortodoks-Sentezi üstünden, Yunanlı olmayan Hristiyan nüfus grupları ise din esası üzerinden Yunan ulusuna entegre edildiler.
İşte, böyle bir arka plandan hareketler, Yunanlılar 1838 yılından beri 25 Mart’tı çifte bayram olarak kutlamaktadırlar...
Kıbrıslı Rumlar ve Dinsel Milliyetçilik
25 Mart Kıbrıslı Rumlar arasında da çifte-bayram olarak kutlanmaktadır. İsa’nın “doğum” sürecinin başlangıcı ile Yunan ulusunun “yeniden doğuşunu” sembolize eden 25 Mart, Kıbrıs’ta Helen milliyetçiliğinin en önemli ilham kaynağı olagelmiştir.
Aydınlanma akımından hemen hemen hiç etkilenmeyen Kıbrıs Rum toplumu, milliyetçiliğin laik versiyonlarıyla da tanışmamıştır. Milliyetçilik akımı din esasına dayandırıldı. Nitekim, Hristiyan olmakla Helen olmak özdeşleştirildi ve Kıbrıs Rum kimliği, Ortodoks dini temelinde tanımlandı.
Yirminci yüzyılın başından itibaren giderek kitleselleşen Helen milliyetçiliği ve Enosis-Hareketi, esas itibarıyla dinsel söylemlerle meşrulaştırılıyordu ve Yunanistan ile birleşme “Tanrının Buyruğu” olarak idrak ediliyordu...
Başpiskopos Makarios’un Enosis yemini, dinsel bir yemindi. “Savaş adı” olarak Diğenis ismini kullanan EOKA komutanı Yorgos Grivas ise, silahlı mücadeleyi başlattığı zaman Tanrıya sığındığını söylüyordu. EOKA saflarında mücadele etmek üzere seçilen gençlerde aranan en önemli meziyet, “dini bütün” kişiler olmalarıydı. Onlar da Yunanistan ile birleşmeyi “Ulusa ve Tanrıya Hizmet Etmek” olarak görüyorlardı ve Tanrı sayesinde başarıya ulaşacaklarına inanıyorlardı. İdam sehpasına gönderilen EOKA üyelerinin son sözlerinde “Tanrı” ile “Ulus” birlikte anılıyordu.
Sonunda, “Tanrının arzusu” gerçekleşmedi ve Kıbrıs, Yunanistan ile birleşmedi. Bugün artık Yunanistan ile birleşmeyi siyasi bir talep olarak dile getirenlerin sayısı belki azdır ama dinsel milliyetçilik başka veçheleriyle toplumunu yönlendiren başat akım olmaya devam ediyor...