Ödül AŞIK ÜLKER
Ana muhalefet lideri, CTP Genel Başkanı, milletvekili Tufan Erhürman UBP-HP hükümetini “tamamen kontrolsüz giden, yönetme becerisini, basiretini gösteremeyen bir yapı” olarak tanımlayarak, kendilerinin kontrol mekanizmasını oluşturmak mecburiyetinde olduklarını söyledi.
“Bu toplumsal bir sorumluluk, biz toplumu koruma yükümlülüğü altındayız, hem sağlık açısından hem de ekonomik açıdan” diyen Erhürman, hükümetin yarattığı kaosun toplumu hem sağlık hem ekonomi açısından içinden çıkılmaz bir mecraya doğru sürüklediğini kaydetti. Erhürman şunları söyledi:
“Anlatıyoruz, hükümet ya dinlemiyor, ya dinleyip anlamıyor, ya anladığı halde koordine olamadığı için uygulama becerisini gösteremiyor, ya da anlamak istemiyor. Anlamak istemeyen sonuçlarına katlanır. Bunun yaratacağı sonuçlara siyaseten onlar katlanacak. Ancak toplum korumasız kalacak. Bu toplum ekonomide kendi ayakları üstünde durma şansını yitirecek, sağlıkta da çok ciddi risklerle karşı karşıya kalacak. Şimdi de zaten karşı karşıyadır.”
- Yenidüzen: Öncelikle hükümetin korona sürecindeki performansını değerlendirir misiniz? Kapanma sürecinde hükümetin gereğini yapmadığını söylüyorsunuz...
- Erhürman: Elbette bu bütün dünyada deneyim açısından sıkıntı yaşanan bir konuydu, kimse bununla ilgili tam olarak hangi önlemlerin alınması gerektiği ve ne yapılabileceği konusunda çok fazla fikre sahip değildi. O yüzden biz, ilk 15-20 günlük dönemde mümkün olduğunca hükümete önerilerle yol göstermeye çalıştık. O dönemde olağanüstü hal mi olsun yoksa tamamen serbest mi kalsın tartışması oldu. Bizim önerimiz ne olağanüstü haldi, ne de tamamen serbest kalmasıydı. Olağanüstü hal hükümetteki bazı bakanlara fazlasıyla yetki veren bir durumdu. Biz öyle bir noktaya gelmeyi doğru bulmadık. Sokağa çıkmanın sınırlanması önerisini getirdik, bir süre sonra hükümet de bunu kabul etti ve uyguladı.
Kapanmamızın sebebi, “nasılsa bir gün pandemi dünyadan kaybolacak, ya da aşı bulunacak, bize de ulaşacak, ilaç bulunacak” gibi bir şey değildi. Hazırlıksızdık ve hazırsızlık olmamızın nedeni de şu andaki hükümet değildi, bugüne kadar sağlık sistemi konusunda yeterli çalışmayı yapamamış olmamızdı. Kapanalım ki sağlık sistemi çok yüklenmeden, hekimlerin karşısına çok fazla vaka çıkmadan biz hazırlıklarımızı tamamlayalım ve gün gele yeni normal denen yapıya geçelim. Yeni normalin vakalı bir dönem olduğunu biliyorduk. Marifet o dönemde mümkün olduğunca az vaka çıkarmaktır. İlk dönemde sıfır vaka hedefiyle kapandık ki hazırlıkları tamamlayabilelim.
Kapanma noktasına kadar her şey yolunda, olması gerektiği gibi gitti. Bizim önerimiz kabul gördü, halkımız da birçok başka ülkelerdeki halklara oranla çok daha disiplinli davrandı ve o dönemi iyi geçirdik.
“Sıfır vaka halkın başarısıdır”
Ama bu arada hükümetin bir noktada “neden kapandık” sorusunun cevabının “bir an önce hazırlıklarımızı tamamlayalım ve yeni normale geçelim” olduğunu unuttuğunu fark ettik. O noktadan itibaren zorlamaya başladık çünkü ekonominin sürekli kapalı kalmayı kaldırmayacağını biliyorduk. Ekonomi kaldırmadığı zaman da ekonomik grupların bir biçimde hükümetin üstünde baskı kuracağını ve hazırlıklarımızı tamamlamadan açılma riskiyle karşı karşıya kalacağımızı da biliyorduk. Ekonominin açılma ihtiyacını ve o insanların o taleplerde bulunmasının bir noktadan sonra haklı olacağını da biliyorduk. Dolayısıyla bir an önce hazırlıklar yapılsın diye zorladık. Hükümetin yönetemediği şey bu oldu. Hükümet neden kapandığımızı adeta unuttu ve kapanmamızın bizi sıfır vakaya ulaştırmasını bir başarı olarak lanse etmeye başladı. Oysa başarı o değildi. Başarı sıfırda durmak ama dururken de hızla hazırlıkları tamamlamaktı. O hazırlıklar tamamlanmadı. Tam da öngördüğümüz, bir anlamda korktuğumuz senaryo başımıza geldi. Çok sayıda insan işsiz kaldı, esnaf batma noktasına geldi, turizm sektörü çok ciddi sıkıntıya girdi ve doğal olarak “bir an önce açılalım” diye talepte bulunmaya başladı. Aslında hükümetin kendisi de o talebin içine girdi çünkü Maliye’nin gelirleri çok ciddi düşmüştü. Hükümet “Açılalım ki Maliye’nin gelirleri de artsın” noktasına geldi ve hazırlıklar tamamlanmadan yeni normal dönemine geçmek zorunda kaldık. Bir anlamda korktuğumuz, korktuğumuz için de sürekli öneriler yaparak engellemeye çalıştığımız senaryo ile karşı karşıya kaldık. O noktada hükümet insanları adeta ikiye böldü, “sağlığı düşünenler” ve “ekonomiyi düşünenler” gibi yapay bir ayrım oluşturulmaya başlandı. Aslında böyle bir ayrım yoktu, insanların hepsi önce sağlık diyordu ama ekonomik açıdan da bu durumun devam edemeyeceğini biliyordu. Önce sağlık dedikleri için de “hazırlıklar bir an önce tamamlansın” diyorlardı. 4 ay geçti, hazırlıklar tamamlanmadı, o “yeni normal” denilen döneme olması gerektiği şekilde geçemedik. Hükümetin başarısızlığı tam da bu noktadadır. Sıfır vaka halkın başarısıdır, hükümetin esas yapması gereken hazırlıkları tamamlamaktı, onu yapmadı, bu da hükümetin başarısızlığıdır.
“Hükümet pandemi hastanesinin ne amaçla istendiğini ya kavrayamadı ya da unuttu”
- Yenidüzen: Hazırlıkların temelinde pandemi hastanesi var, bu süreçte farklı senaryolar gündeme geldi. Başbakan Tatar geçtiğimiz günlerde “zaman ister” gibi bir açıklama yaptı. Diğer taraftan sağlıkçılar eylem yapıyor, uyarıyor. Pandemi hastanesi konusu nereye gidiyor?
- Erhürman: Hükümet, pandemi hastanesinin ne amaçla istendiğini ya kavrayamadı ya da unuttu. Ben kendi adıma Sağlık Bakanı’nın bunu baştan beri istediğini biliyorum, alandan da gelen biri olarak pandemi hastanesinin ne amaçla istendiğinin farkındaydı. Ancak hükümetin genelinde buna ilişkin bir algı bozukluğu yaşadık. “Mağusa Hastanesi pandemi hastanesidir”, “Nalbantoğlu olsun”, “45 gün içinde yapacağız”, “acaba Merkezi Cezaevi’ni mi pandemi hastanesi yapalım”, “ihaleyi Haziran sonuna tamamlayacağız, 60 gün içerisinde pandemi hastanesi yapacağız”, “Girne Amerikan Hastanesi’ni yılsonuna pandemi hastanesi yapacağız”, “onu da yapacağız ama bir tane de yılsonuna pandemi hastanesi yapacağız”, aniden “hastanede 170 yatak ayırdık”, sonra yol haritası ilan edildi “Kolan Hastanesi’ni alıyoruz” ve Pazartesi gün Başbakan mecliste kürsüye çıkıp “hayır Kolan Hastanesi’ni satın almıyoruz çünkü fazla para istiyor” dedi. Şu anda geldiğimiz noktada hem pandemi hastanemiz yok, hem de artık nasıl olacağına dair bir fikir de yok. Bu, bu sürecin ne kadar kötü yönetildiğinin sembolik göstergelerinden biridir. Sürekli karar değiştirme sadece bu konuda olmadı, 7-8 defa karar değiştirme ve hiçbir sonuca varamama hali, bu süreç içerisinde hem ekonomik hem sağlıkla ilgili pek çok konuda oldu.
“Yeni normale geçerken pandemi hastanesinin hazır olması gerekirdi”
Hatırlatmak gerekiyor, neden pandemi hastanesi istendi? Pandemi hastanesi denince bazıları normal hastanelerden çok farklı bir şeyden bahsediyormuşuz gibi algılıyor. Öyle bir şey yok. Gördük tecrübe ettik ki, eğer pandemi dolayısıyla hastanede bulunan hastalarla, başka hastalıkları olan hastalar aynı hastane içerisinde tedavi edilmeye kalkılırsa, geriye kalan sağlık hizmetlerinde çok ciddi aksamalar oluyor. Şimdi endişe yeniden başladı. Vaka sayısı artarsa aksamalar daha fazla olacak. Burada çok kötü yönetilmiş bir süreç var. Biz sürecin başında ana muhalefet olarak, “eğer paranız yoksa iç borçlanmaya gidin, sağlık fonunda 30 milyon TL var, bunları birleştirin, hatta meslek odalardan yardıma hazır olduğunu söyleyenler de var, hepsini birleştirin bir an önce yapın” demiştik. Şunu da hep hatırlatıyoruz, 2018’de döviz krizi yaşanırken, biz Merkez Bankası’nda zaten alacağımız parayı, üç ay önce avans olarak aldık diye o dönemin ana muhalefeti, şimdinin iktidarı bize dünyanın lafını söylemişken, biz ilk vakadan bir hafta sonra, hükümetin hiç talebi yokken, “iç borçlanmaya gidin, destekliyoruz” dedik. 4 ay geçti, defalarca müjde verilmesine rağmen geldiğimiz noktada pandemi hastanesi hala yok, fikir de yok. Pandemi hastanesi ne zaman yapılırsa yapılsın bu bizi mutlu eder ama bu saatten sonra hükümet alkış beklemesin çünkü esas yapılmasın gereken zamanda yapılmadı. Yeni normale geçerken pandemi hastanesinin hazır olması gerekirdi.
“Ülke hem ekonomik açıdan, hem sağlık açısından bir kaosa doğru sürüklendi”
“Şu anda yarattıkları kaos, toplumu hem sağlık hem ekonomi açısından içinden çıkılmaz bir mecraya doğru sürüklüyor. Anlatıyoruz, hükümet ya dinlemiyor, ya dinleyip anlamıyor, ya anladığı halde koordine olamadığı için uygulama becerisini gösteremiyor, ya da anlamak istemiyor. Anlamak istemeyen sonuçlarına katlanır”
- Yenidüzen: Sizce bu başarısızlığın temel sebebi nedir?
- Erhürman: Ben hükümetin içinde ne oluyor, bu nereden kaynaklanıyor konusunda ancak tahminler yürütebilirim ama sürece baktığınızda çok ciddi bir koordinasyonsuzluk olduğu görünüyor. Ana muhalefet olarak biz ve muhalefetteki diğer partiler, bizim gibi defalarca yardıma, her türlü katkıya hazır olduğumuzu söylememize rağmen bizimle bu anlamda temas kurulmadı, dolayısıyla ortak akıl arayışı yok. Bilim kurulları kuruldu, onların kendi açıklamasıdır ki, bilimin insanlarını, bilimin sözünü dinlemeyen bir hükümet var. İlk günden hep söylediğimiz kriz merkezi kurulamadığı için her kafadan bir ses çıkmaya ve o fikirler koordine edilememeye devam ediliyor. Bunlar dışında kendi içlerinde başka meseleler varsa, ki çok yaşadık, hükümet ortakları arasında farklı fikirler, aynı partinin kendi bakanları arasında farklı fikirler, birbirini yalanlayan, ters düşen açıklamalar, sağlık konusunda sağlıkla ilgili olmayan bakanların açıklamalarını gördük. Bütün bunlar süreç yönetimine ilişkin hep söylediğim yönetememe halidir. Gelinen noktada ülke hem ekonomik açıdan, hem sağlık açısından bir kaosa doğru sürüklendi. Süreci yönetemezseniz elbette sonucu kaos olur.
“Özel jet konusu unutulmadı, nihai rapor bekliyoruz”
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Bakanlar Kurulu kararı yokken adaya gelen özel jet ve sonrasında yaşananların unutulmadığını söyledi. Erhürman, “Ara raporu gördük, şimdi polisin nihai raporunu bekliyoruz. Bu konu unutuldu gibi düşünülüyor, hayır unutulmadı” dedi.
- Yenidüzen: Bu süreçte bir de “özel jet” konusu yaşandı...
- Erhürman: O dönemde başka özel jetler de gelip, gitmişti. Örneğin Sevgili Mete Özmerter kendi uçağıyla gelip gidiyordu, amacı belliydi, izni belliydi, Bakanlar Kurulu kararı olduğu belliydi. Aynı şekilde karayolları, AKSA için gelenler oldu. Bunlarla ilgili muhalefet bir şey söylemedi çünkü kimin hangi uzmanlık dolayısıyla geldiği Bakanlar Kurulu kararında vardı. Bu örnek, bize buz dağının suyun üstünde kalan kısmını gösterdi. Bugüne kadar ekonomiyle, sağlıkla ilgili konularda yapılan hatalar, tutarsızlıklar her neyseydi, bunlar jet kriziyle ortaya çıktı. Çeklerden tutun da, bin 5 yüz TL’lerin dağıtılmasına kadar her konuda aynı tuhaflıklar yaşandı. Jet krizi buz dağının görünen kısmı oldu. Aslında mesele bir, iki bakan meselesi değil, mesele hükümetin tamamının meselesi... Bakanlar Kurulu kararı olmadığı kesin, Başbakan Yardımcısı bunu kürsüden söyledi. Bakanlar Kurulu kararı yokken uçağa iniş izni verilemeyeceği kesin, merkezi karantina olacağı düşünülürken karantina oteli olmayan bir otelde kalınamayacağı belli, polis raporuna göre gümrük memurlarının haberi olmasına rağmen gelen kişilerin gümrük kontrolünden geçirilmemiş olduğu kesin, aynı şekilde bu kişilerin o sürede Girne’de, Mağusa’da yemek yedikleri, İskele’de lojmanda kaldıkları belli, temaslılarının bugüne kadar tespit edilmemiş olduğu belli. Polis raporuna göre kamera kayıtlarının silinmesi ya da formatlanmış olması da asla kabul edilebilir değil. Bütün bunları topladığınızda, bu konu bir bakanla ilgili bir mesele değil. Bakanlar Kurulu kararı yokken bunların gerçekleşmiş olması Bakanlar Kurulu’nun tamamının ortak sorumluluğudur. Tüm bunlar, süreçlerin yönetilmediğini, ortada bir yönetim olmadığını, bir kaos yaşandığını çok açık şekilde gösteriliyor. Ara raporu gördük, şimdi polisin nihai raporunu bekliyoruz. Bu konu unutuldu gibi düşünülüyor, hayır unutulmadı. Başbakan’ın da sözü var, polis raporu gelince bu rapor paylaşılacak. O zaman gerekli değerlendirme yapılacak.
“Artık işbirliğinden bahsetmemeniz lazım”
- Yenidüzen: Beklenen bir başka rapor da epidemiyolojik verilerin olduğu rapor. İki toplumlu Sağlık Teknik Komitesi’ne iki buçuk sayfalık bir rapor sunabildik. Tam rapordan haber yok...
- Erhürman: Güneyle kuzey arasındaki geçişlerin koordinasyonu açısından da bir yönetsel felaket yaşadık. Bu ülkede çözüm isteyenler var, bizim gibi çok açık bir şekilde “bir an önce” diyenler var ve o çözümü de federasyon üzerinden talep edenler var; bir de “o öldü, işbirliğini konuşalım” diyenler var. Federal çözümü istemiyorsunuz, işbirliği modellerinden bahsediyorsunuz ama bütün dünyada herkesin işbirliği yaptığı pandemi döneminde işbirliğini sağlayacak koşulları oluşturma basiretini gösteremiyorsunuz. Dolayısıyla sizin artık işbirliğinden bahsetmemeniz lazım. Bu dönemde bile işbirliğini beceremediyseniz, Rusya ABD’ye yardım gönderirken siz işbirliği yapamıyorsanız, zaten işbirliği yapma niyetinde değilsiniz demektir. Mesela Yeşil Hat Tüzüğü’nün olanaklarının genişletilmesi konusunda daha fazla işbirliği yapılması gerekir. Çünkü ekonomik açıdan bütün dünyanın sıkıntıda olduğu bir dönemdeyiz. Bu olanakları zorlamak gerekir. Yönetenlerin bunu beceremediğini nerede gördük? Örneğin güney kapıları açacak, açıklama yapıyor, “Lokmacı kapalı diğerleri açık”, ertesi gün bizimkiler açıklama yapıyor “Lokmacı açık, Derinya, Yeşilırmak, Aplıç kapalı” gibi... Bunu bile koordine edemiyor musunuz? İki Toplumlu Sağlık Teknik Komitesi tam da bu amaçla kurulmuşken, bu dönemde işbirliği yapamıyorsak, hangi dönemde işbirliği yapacağız? Yaklaşık bir ay önce mecliste ortaya bir kitapçık çıkacağı söylenmişken bugün hala ortada bir rapor yok. Cumhurbaşkanlığı’yla hükümet arasındaki koordinasyon sorunu da çok net bir şekilde ortaya çıktı. Bu dönemde Cumhurbaşkanlığı’yla hükümet arasındaki koordinasyonu sağlayamıyorsak, hangi dönemde sağlayacağız?
- Yenidüzen: Hükümet ikinci ekonomik paketi açıkladı. Türkiye ile protokol imzalandı ve imzalanan protokolde reel sektöre yeterli payın ayrılmadığını söylüyorsunuz. Ekonomide sorunlar var, bu ekonomi nasıl hareketlenecek?
- Erhürman: Ben bir noktada ekonomide de kriz masası lafını telaffuz etmiştim. Yaşadığımız süreç bize bir şeyler gösteriyor, bazı sektörler var ki onların toparlanmaları çok zaman alacak, turizm sektörü bunların başında geliyor. İşin kötü tarafı bu sektör bizim öncü sektörümüz, şanssızlığımız orada. Bizim gibi küçük ada ekonomilerinin pek çoğu aynı şanssızlığı yaşıyor, bu bize özgü bir durum değil. Bütün dünyada en büyük darbeyi yiyen turizm, ikinci de yüksek öğretim. Bizim lokomotif dediğimiz iki alanda kriz yaşanıyor. Turizmin toparlanması en uzun zamanı alacak, yüksek öğretimin toparlanması muhtemeldir ki turizm kadar zaman almayacak ama kısa sürede bu gerçekleşmeyecek. Onun dışında toparlanma süreci biraz daha hızlı olabilir. Nitekim biz dışa açılmadan, içe açıldığımız dönemde içerdeki küçük esnaf, lokantalar %20-30 ciro kaybıyla hareketlenmeye başladı. O kayıp da turistin, öğrencinin ve güneyden geçişlerin olmamasıyla ilgiliydi. Onların da kendi içinde parçalar oluştu, mesela çarşılarda yani mesela Mağusa surlariçi, Girne çarşısı ve Lefkoşa Arasta’daki etki çok daha büyük oldu çünkü bu çarşılar bir anlamda uzmanlaşmış çarşılardı. Girne çarşısı turiste, Mağusa çarşısı hem turiste, hem öğrenciye, hem de Derinya’dan gelenlere, Arasta özel olarak Lokmacı’ya hizmet eder. Bunların olmaması buraları bitirdi. Esnafın geri kalan kısmı da kime hizmet verdiğine göre farklı oranlarda etkilendi. Biz hep, ikinci ekonomik paket hazırlanırken “bu farkları görün, hepsi aynı kefedeymiş gibi davranmayın çünkü aynı kefede değiller” demiştik. Dışa açılma aşamasına geçtiğimizde hem dışa açılmanın beklentisi gerçekleşmedi, yani zannedildiği gibi turist akmadı, hem de bunun yarattığı endişe dolayısıyla içeride hareketlenmeye başlayan ekonomi sekteye uğradı. Dolayısıyla ekonominin planının doğru yapılmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Turizm ve inşaat sektörü için geçerli olan “pandemi hastanemiz vardır reklamını yapacağız ve turistler, ev almak isteyenler gelecek” planı da gerçekleşmedi. Kaldı ki turizm sektörüne mesela casino çalışanlarına maaş desteği de verilmedi. İşverenin vergi borcu olmaması şartı konuldu, “esas olan bu insanların asgari gıda, sağlık ve temizlik ihtiyaçlarını giderebilmeleridir” dedik ama hükümet maalesef bunu duymazdan geldi, o insanları sersefil etti.
“Kimsenin memnun olmadığı, herkesin hem sağlıkta hem ekonomide şikayetçi olduğu bir durumla karşı karşıya kaldık”
TC ile imzalanan protokolde ise, her zaman söylediğimiz “esas olan reel sektördür” çağrısı duymazdan gelindi. 1 milyar 150 milyon gibi ciddi bir kaynak sadece 2020 mali yılı bütçesindeki cari açıkların giderilmesine ayrıldı. Dolayısıyla özel sektöre katkı yapılamayacak bir protokol ortaya çıktı. Bütün bunları birleştirdiğimizde, sağlık için söylediğimiz gibi, ekonomide de yönetememe, yönetmeme hali, plansızlık bizi bu noktaya kadar getirdi.
Reel sektörün desteklenmesi neden önemlidir? Bizim derdimiz ekonomik olarak kendi ayaklarımız üzerinde durmaktır. Maliye bir şirket değil, Maliye reel sektör, özel sektörün geneli çalıştığı için oradan gelen vergilerle kasasına para koyan, sonra da bunları piyasaya dağıtan bir yer. Sadece 2020 mali yılının bütçesinin cari açığına katkı verecekseniz, 2020 yılı bütçesi Ekim 2019’da hazırlandı, kimse pandemi öngörüsüyle bir bütçe hazırlamadı. Dolayısıyla o cari açığın desteklenmesi, pandemiden doğan hasarı giderecek bir şey değil. 400 milyon borçlanıldı ve “reel sektöre buradan verilecek” dendi ama o da yetmez. Hesap kitap birbirini tutmuyor. İkinci ekonomik pakette “5 yüz milyon TL altyapıya yatırım” deniyor ama kaynağı belli değil, iç borçlanma yapılacağı söyleniyor. Oysa 4 yüz milyon iç borçlanma kararı çıkarıldı. Dahası Mart’ta biz “iç borçlanmaya gidin” dediğimizde, “ben çocuklarımı, torunlarımı borçlandırmam” dediler, reddettiler. Şimdi 4 yüz milyon yetmedi bir de 5 yüz milyon altyapı için mi iç borçlanmaya gidilecek? “Elinizdeki kaynak kıttır, bu kıt kaynağı ekonominin en doğru yerlerine enjekte etmemiz lazım. Bizimle harcama planınızı paylaşın” dedik, Sayın Ersin Tatar kürsüden “şeffaf olacağız, tabi ki sizinle de paylaşacağız” dedi ama hiçbir görüş alışverişi olmadı. Geldiğimiz noktada kimsenin memnun olmadığı, herkesin hem sağlıkta hem ekonomide şikayetçi olduğu bir durumla karşı karşıya kaldık.
“Hükümet şansa sığınıyor”
“Tamamen kontrolsüz giden, yönetme becerisini, basiretini gösteremeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunun kontrol mekanizmasını oluşturmak mecburiyetindeyiz. Bu toplumsal bir sorumluluk, biz toplumu koruma yükümlülüğü altındayız, hem sağlık açısından hem de ekonomik açıdan”
- Yenidüzen: Meclis yaz tatiline girmedi, Pazartesi günleri toplanıyor ancak koltuklar boş, siz de zaman zaman kürsüden isyan ediyorsunuz, “sorulara kim cevap verecek, bakanlar içeride yok” diye. Meclis bu şekilde nereye gidecek?
- Erhürman: Biz toplanmayı iki şey için istedik ve muhataplarımıza da bunu söyledik. 70’in üstünde kanun hükmünde kararname çıktı ve sadece 4 tanesi meclise geldi. Bu dönemde yasama organını pas geçen bir yaklaşımı daha fazla kabul etmemiz mümkün değil. İlk dönem buna biraz göz yumduk çünkü başlangıçta her şey çok acildi, dünyanın tanımadığı, bilmediği, deneyimlemediği bir şey yaşanıyordu, biraz daha toleranslı davrandık. Ama artık bunun ortadan kalkması gerekiyor. Dolayısıyla yasa hükmündeki kararnamelerin meclise gelmesi gerekiyordu ve meclis denetiminin olmadığı noktada hükümetin nerelere savrulduğunu gördük. Bunların ikisinin birlikte gerçekleşmesini önerdik. Muhataplarımız bize “olağanüstü toplantı formatında, yasama diye yapalım ama yasaların görüşüldüğü noktada siz diğer konulardaki görüşlerinizi de söyleyin, denetim görevinizi de yapın” dedi. Ama şimdi uygulamada gördüğümüz, Başbakan başta olmak üzere herkesin salondan çıktığı ve kendilerine sorulan sorulara da yanıt vermekten kaçındıklarıdır. Bu da meclisin denetimini olanaksız kılma anlamına geliyor ve aslına bu kendilerine de kaybettiriyor. Bunu bir türlü anlayamıyorlar. Hala, bu süreci o kadar iyi yönetecekler ki, bu sürecin bir siyasi kredisi varsa o siyasi krediyi alacaklar zannediyorlar, dolayısıyla kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Oysa ilk günden beri kendilerine “bu öyle bir süreçtir ki dünyada hiçbir siyasetçi bundan siyasi kredi toplayamaz” diyoruz.
“Şansa sığına sığına bu nereye kadar devam edecek? Hükümet şansa sığınıyor. Hükümet riskleri görmüyor, ‘şans bize daha önce yardım etmişti, şimdi bir daha yardım etsin’ diye bekliyor. İnşallah eder, hepimizin ortak arzusu şansın bize yardım etmesidir”
“Sağlıkta şansınız yaver gitse, ekonomide gitmesi mümkün değil. Dolayısıyla mümkün olduğunca sorumluluğu paylaşın” dememize rağmen meclisteki normal anayasal sorumluluk paylaşma süreçlerini dahi çalıştırmıyorlar. Çalıştırmadıkları müddetçe elbette bizim de sesimiz daha fazla çıkacak, çıkmaz zorunda. Çünkü tamamen kontrolsüz giden, yönetme becerisini, basiretini gösteremeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunun kontrol mekanizmasını oluşturmak mecburiyetindeyiz. Bu toplumsal bir sorumluluk, biz toplumu koruma yükümlülüğü altındayız, hem sağlık açısından hem de ekonomik açıdan. Şu anda yarattıkları kaos, toplumu hem sağlık hem ekonomi açısından içinden çıkılmaz bir mecraya doğru sürüklüyor. Anlatıyoruz, hükümet ya dinlemiyor, ya dinleyip anlamıyor, ya anladığı halde koordine olamadığı için uygulama becerisini gösteremiyor, ya da anlamak istemiyor. Anlamak istemeyen sonuçlarına katlanır. Bunun yaratacağı sonuçlara siyaseten onlar katlanacak, siyaseten kimin katlanacağı beni çok enterese etmiyor, ve daha kötüsü var, toplum korumasız kalacak. Bu toplum ekonomide kendi ayakları üstünde durma şansını yitirecek, sağlıkta da çok ciddi risklerle karşı karşıya kalacak. Şimdi de zaten karşı karşıyadır. Sığındığımız liman şans limanıdır. Şansa sığına sığına bu nereye kadar devam edecek? Hükümet şansa sığınıyor. Hükümet riskleri görmüyor, “şans bize daha önce yardım etmişti, şimdi bir daha yardım etsin” diye bekliyor. İnşallah eder, hepimizin ortak arzusu şansın bize yardım etmesidir.