ENI-KOGAS’ın 9’uncu parseldeki Amathusa yatağında yaptığı sondajdan da doğal gaz çıkmadı.
Ancak görünen o ki bölgedeki çalışmalar devam edecek.
Bir süre ara verilecek çalışmalara, ileriki bir tarihte kaldığı yerden devam edilecek, niyet bu.
Yeni çalışmaların başlaması yönünde öngörülen tarih, 8-12 ay sonrası.
Politis Gazetesi ENI-KOGAS ile Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin, mevcut antlaşmayı uzatacak imzaları atmasının beklendiğini yazıyor.
Amathusa’dan da umut edilen sonucun çıkmaması, Rum tarafı için ‘kötü’ haber elbette ancak söz konusu parselle ilgili beklentiler şu an için rafa kaldırılmış değil.
Çünkü şirket, ‘ulaşılan bazı verilere’ dayanarak çalışmalara devam etme niyetinde.
Dün yaptığı bir açıklamayla konuyu değerlendiren Anastasiadis, ‘enerji planlarında herhangi bir değişiklik yok’ diyerek, beklentilerinin sürdüğünü açıkça ifade etmiş oldu.
Anastasiadis, Amathusa’daki sondajın sonuçlarının kendisini hayal kırıklığına uğratmadığını belirterek, Norveç’te yaşanan benzer bir durumu örnek gösterdi, bu ülkede de ilk üç kazının başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, dördüncü kazıda en zengin yatağa ulaşıldığını söyledi.
---------------------------------
Bölgede sürdürülmekte olan sondaj çalışmaları, hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Hem, ada etrafındaki doğal kaynakların, tüm Kıbrıslılar’a ait olması ve hem de bu çalışmaların, Kıbrıs müzakere sürecinin, dolayısıyla da Kıbrıs sorununun geleceği açısından kritik öneme sahip olması nedeniyle.
Seçimin ardından Anastasiadis’in karşısına oturmaya talip olan Cumhurbaşkanı adaylarımız da propaganda çalışmaları kapsamında doğal gaz konusuna ‘ayrıcalıklı’ bir yer vermeyi ihmal etmiyorlar.
Son olarak dün ‘vizyon belgesini’ kamuoyuyla paylaşan Eroğlu da, söz konusu metinde bu konuya uzunca bir bölüm ayırdı.
Ancak ne yazık ki hidrokarbonun önemini, sıklıkla Türkiye üzerinden okumayı tercih etti, Türkiye’nin artan doğal gaz ihtiyacının altını, ‘dikkatle’ çizdi.
Kıbrıs Türk toplumunun, adanın çevresindeki olası doğal zenginliklerdeki hakkını talep ederken, bunu ısrarla Türkiye ile ilişkilendirme gereği duymak, ‘Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinin Türkiye açısından da kritik bir konu olduğunu’ belirtme ihtiyacı hissetmek, Eroğlu adına Türkiye’ye gönderilen ‘güzel’ mesajlar olsa da, günün sonunda bu ‘bizim’ haklarımızı, Türkiye’nin ihtiyaçları üzerinden istemektir ki bunun bizim ‘varlık’ savunumuza ‘olumlu’ bir katkı yapacağını sanmıyorum.
Adanın çevresindeki doğal zenginlikler, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin ‘ortağı’ olarak, sadece Kıbrıslı Türkler’in pay hakkı iddiasında bulunabileceği bir konu.
Bunun da bir çözümle mümkün olabileceği gerçeğini unutmadan ve çözüm çabalarını ikinci plana atıp, ana mesaimizi ‘hidrokarbon kavgasına’ ayırmadan savunalım öncelikle haklarımızı.
Ve de Türkiye’yi ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ‘jeopolitik çıkarlarını’ öne sürmeye devam etmeden.
Bunu yaptığımız sürece, bizzat biz kendimizi, ‘Türkiye’nin jeopolitik çıkarı’ olmaya mahkum ediyoruz çünkü.