HEP KALBİM GEÇİYOR AKLIMDAN

Neşe Yaşın

İçinde öyle bir kalp sızısı oluyor ki kimi zaman, dışardaki her şey silikleşiyor. Onun dayanılmaz ağrısı dolduruyor hayatı… Kalbin kederli hali, bir gözbağı gibi karartıyor somut dünyayı. Dışardan bakınca eften püften görülse de katman katman bir geçmişin üzerinde durur yeni bir kalp sızısı. Kalbin tehlikeli alanına girdiğinde orada geçmiş düş kırıklıklarına, tarifsiz kırılmalara, söylenmiş sözlerin açtığı derin yaralar ve söylenemeyenlerin buruk tadına rastlarsın. Mesele bir kez bu alana girmiş bulunmaktır zaten. Bu dünyadaki gelmişin, geçmişin, tüm varlığınla bulunduğun yerdir çünkü aşkın eşiği… Orada, detaylarını yalnızca senin bildiğin kendi uzun hikâyenle varsındır. Kendi içinde, dünyaya ayak bastığın günden beri süregelen ağıttır bu ve aşk onun tuşlarına dokunmuştur yalnızca. Aşk bahanesidir bu kederin. Aslolan o büyük varoluş sızısıdır. Hayata dair kavrayışlarının, arzularının, olmamışlıklarının ve yanlış olmuşluklarının kederli bir yoğunlaşma hali olarak zuhur eder aşk. O iç derinliğinin kapısının aralanması, hafızada sıkışıp kalmış geçmişin birden patlamasıdır. Bir başkasına akmak isteğiyle açtığın kanalda çağlayıp durur ta çocukluktan beri içinde kaynayan o hatıralar nehri. Yalnızlığının ürkütücü ülkesinden göç etme, keder okyanusundan karaya ayak basma girişimidir aşk.

Bütün maskelerin çıktığı bu kırılgan soyunukluk hali, bu içinde dünyayı yerinden oynatacak gücü de taşıyan acizlik, bu kanatlanma arzusu, bu sürüngenlik, bu en çok var olmak istediğin andaki yok oluş, yılların keder sarhoşluğunun sevince ulanmaya çalışan uyurgezerliği, bu olgunlaşmış çocuksuluk öylesine sersemletmiştir ki seni “aşk” denen o verili kelimeyle adlandırırsın onu

Aşkın öznesi rastgele biri değildir. İçinin boşluğuna denk düşmüş biridir sevgili. Gönlünü çelen onun, senin içindeki uzun hikâyeyle buluşan gizli işaretleridir. Ona akıp bütünleşmek istersin onunla. Kendini unutabilmek için “o” olmak istersin. Büyük bir cesarettir aşka kalkışmak. Kendinden çıkıp gittiğin bir intihar girişimidir.
“Neden o?” sorusunun sayısız yanıtları vardır. Bunları sen bulabilirsin yalnızca. Çocukluğunda, geçmişinde gizlidir bu yanıtların pek çoğu. Bazen bir insan geçmişteki pek çok başka insanı bir biçimde kendinde taşıyan biridir. Bir gizli arzunun, bir hayalin biçimlenmiş halidir bazen yeni bir sevgilide vücut bulan.

Birisine doğru ruhunu ve bedenini kapsayan dayanılmaz bir arzuyla akabiliyorsan, onun varlığıyla dünyanın geri kalanı silikleşebiliyorsa, bu büyülenmenin içinde eriyip yok olarak yeniden doğabilmek istiyorsan geçmişin ağırlığından kaçıyorsundur en çok da…

Aşkın en önemli öznesi sevgiliden öte sensindir. Senin içinde büyüyüp biçimlenen, senin meselelerinle şekil bulan, senin kurguladığın bir sığınaktır aşk. Külkedisinin geride bıraktığı ayakkabı sevgilinin gayretini göstermesi içindir.

O aşkın öznesi olmaya aday kişi beklenen gayreti göstermez kimi zaman. O büyülü dansı yaşamış, hayatın bir yerine koymuştur ve bu hikâyeden almak istediği bir tek budur. Nice gönül kırıklığı böyle yaşanır. Kafalarda sürüp giden bir dansın hayaliyle kalakalırsın.

Bu hayal unutulamayacak kadar güzelse, yarım kalmış olanın acısı karartabilir dünyayı. Kalp sızısı dayanılmaz olur. Bazen de tam gerçekleşememiş, yarım yamalak yaşanmıştır dans. Bu daha da zorlaştırır veda etmeyi.
Kendini onay görmemiş hissetmek, açılması istenen bir kapının arkadan kilitlenmesi gibi durumlardır âşıkları çıldırtıp kendine ya da başkalarına bir biçimde zarar vermelerine yol açan. Bu tehlikeli bölgede başa gelebileceklerin sınırı yoktur.

Aşk cesurların, kendi kabuğunu kırıp çıkabilenlerin, ateşin üstünden atlayabilenlerin alanıdır. Bu yüzden şiirle, devrimle yan yana durur. Aşk boyun eğmemektir. Aşmaya, değiştirmeye çalışmaktır. Aşk kalp kadar akılla da ilgilidir. Onun aklı, var olan dengeleri kabul etmeyip bozabilen bir akıldır. Özgürlüğün, gerçekliği değiştirme arzusunun devrimci aklıdır. Başından alınmış bir akıldır bu… Kendinden kaçmış kendini sorgulayıp yeniden var kılmaya çalışan bir akıl…

Bu kadar acıyabiliyorsa bir kalp; dünyanın ahvalidir bunun sorumlusu. Kabul edilmez sınırlarıdır aklın…