“Hep monobadi’den* gittim”

“Hep monobadi’den* gittim”

Lefkoşa’da doğup büyüdü… Ancak, 37 yıldır Gazimağusalı... Doktor, kanun sanatçısı ve bestekar Dr. Aytekin Çolakoğlu’yla sohbet ettik...


Sevgi Yalman

Gösterişi sevmedi, hep monobadiden gitti


Dr Aytekin Çolakoğlu. Doktor ama tam bir duygu adamı. Bir sanatçı. Kanun çalıyor, beste yapıyor. Çok ağır hastalarını tedavi ederken onlarla birlikte acı çekiyor, ölümlerine tanık oldukça onun da ruhunun bir parçası ölüyor. Bu yüzden Mağusa Hastanesi’ndeki görevini fazla sürdürememiş. 10 yılda erken emekli olarak ayrılmış.
Hocası Zeki Taner sayesinde müzikle ilk kez 13 yaşında tanışan Dr. Aytekin Çolakoğlu, daha sonra okulun caz orkestrasında trompet ve trombon çalarken lise son sınıfta kanuna merak sarmış. Sonraki yıllarda da beste yapmaya başlamış. Bu gün altı tanesi ödüle layık görülen çok sayıda bestesi bulunuyor.
Öne çıkmayı, kendini kabul ettirmek için çaba göstermeyi sevmeyen Dr. Çolakoğlu bu yüzden ‘Daima monobadiden gittim’ diyor.

Surlariçi, Tıp Fakültesi, Erenköy…

Biraz kendinizden söz eder misiniz? Kimdir Aytekin Çolakoğlu?
Lefkoşa’da, Surlariçi’nde, Akkavuk mahallesinde 1945 yılının 3 Ekim’inde doğdum. Annem, babam aslen Cihangirli’dir. Babam, İbrahim Çolakoğlu Akkavuk mahallesinde bakkaldı. Kanaat Ticaret Evi’nin sahibiydi. Türk-Rum tanımayanı yoktu. Tam 45 yıl Akkavuk mahallesinin muhtarlığını yaptı. 1958’lerde bizim mahallede Rumlar da vardı. Babamı herkes severdi. Karizması vardı, iyilik yapmayı sever fıkra, hikaye anlatırdı. 63 olaylarından sonra işleri bozulduydu. Hatırlarım; 1974 sonrasında rum tarafında işi olanlar gelip babamdan muhtar belgesi alırlardı. “Güney Kıbrıs, İbrahim’in verdiği belgeleri tanıyor” diye.
İlkokulu Haydarpaşa İlkokulu’nda, Liseyi Lefkoşa Türk Lisesi’nde bitirdim. 1963 yılının Eylül ayında İstanbul Tıp Fakültesine başladım. 21 Aralık 1963’te Kıbrıs’ta olaylar başladı. 1964 Haziran’ında Erenköy’e çıktık.

Erenköy’e çıkış

Kaç yaşındaydınız?
19 yaşındaydım. Şubat 1966’da İstanbul’a geri döndüm ve 1971 Şubatında mezun oldum. Dahiliye ihtisasımı İngiltere’de tamamladıktan sonra 1975 yılında Kıbrıs’a döndüm ve bir yıl sonra Mağusa Hastanesinde göreve başladım. 1986’da erken emekli oldum. Özel kliniğimi açtım. Şimdi Mağusa Tıp Merkezinde part-time olarak doktorluk yapıyorum.
Eşiniz Alper hanımla nasıl tanıştınız?
Eşim Çatoz (Serdarlı)’ludur. Erenköy dönüşü, 1966 yılında İstanbul’da tanıştık. O da sosyoloji öğrencisiydi. Kıbrıslı öğrencilerin düzenlediği bir piknikti. İki yıl arkadaşlıktan sonra 1968’de evlendik. 1971’de Ahmet, 1972’de de Şifa doğdu. Ahmet Göz doktoru, İstanbul’da yaşıyor. Şifa müzik okudu. Çanakkale Ortaokulu’nda görevli.
Müzik aşkı nasıl doğdu?
Orta 1’den itibaren merak sardım. Hocam Zeki Taner sayesinde... Bandoda 3 alet çalardım. Trombon, Tuba ve Trompet. Okulumuzun o yıllarda caz orkestrası vardı. Bu orkestrada bazen trompet bazen trombon çalardım. Lise sonda kanun çalmaya başladım.

Kanuna geçiş…

Nasıl yani?
Güzel Sanatlar Derneği vardı o zaman. Aydın Hikmet’in teşviki ile başladım. Aydın Hikmet benden büyüktü ama her ikimizin de babası bakkal olduğu için tanışırdık. O zamanki Kıbrıs’ta ilişkiler de bambaşkaydı. Onun yardımıyla kanun çalmaya başladım. Zeki Taner Hoca’dan ders aldığım için zaten nota bilgim vardı. Eğitim hayatım bitince kendime bir kanun aldım. Gazimağusa Belediyesi Türk Müziği Korosunda ve Kıbrıs Türk Musiki Derneğinde kanun çaldım. Şimdi arada bir çalıyorum, artık yoruldum.

Beste yapmaya ne zaman başladınız?
Türk Sanat Müziği bestesi yapmaya 2000 yılında başladım. Beste yarışmalarına katıldım. 3’ü birincilik olmak üzere 6 ödül kazandım. Yaptığım bestelerin onaltısı, TRT repertuarlarında var. Ancak bazı Kıbrıslı arkadaşlarım gibi benim de bestelerim tozlu raflarda bekliyor. Hiçbirini icra etmediler.
(Aytekin Çolakoğlu, sözün burasında TRT’de çağdaş bir yapı olmadığını vurgulayarak “Türkiye AB’ye girdiği zaman benim de diğer arkadaşlarımın da besteleri çalınacak” diyerek ironi yapıyor.)
En çok hangi bestenizi beğeniyorsunuz?
Uşşak makamında ‘Üşüsem yakacak bir Ocağım Yok’

“Doktor, muayeneyi unuttun”

Yaşamınızda unutamadığınız küçük anılar var mı diye sorsam?
Her insan kaderine ne yazıldıysa yaşar. Ben acı hatıraları, hafızamdan silerim. Pek aklıma getirmek istemem. Etkilenirim, kolay kolay unutamam. Mesela bir kadın hastamın “doktor, beni biraz daha yaşat, kızımın gelin olduğunu göreyim” şeklindeki yakarışını hiç unutamadım. Düğüne kadar yaşasın diye çok uğraştım. Ne yazık ki kızını gelin olarak göremeden aramızdan ayrıldı. Bu, içimde derin bir yara olarak hala acıyor.
Güzel anı çok… Şu anda aklıma gelenler; 1965 kışı... Erenköy’deyiz. 8-10 kişilik çadırlarda yatıyoruz. Bir gece korkunç bir fırtına ve yağmur var. Fırtınadan çadır yıkılarak üzerimize düştü. Ben “çadır yıkıldı” diye bağırırken arkadaşım Kemal Çelik “Kalksan nere gidecen be yat oracığa” dedi. Hepimiz yıkılan çadırın altında sabaha kadar uyuduk. Tabii bu arada ıslanmaktan da kurtulduk.
Doktorluk anılarına gelince; Maraş’ta bir hastaya çağrıldım. Gittim. Kahve ikram ettiler, koyu bir sohbete daldık. O kadar ki hasta, hastalığını unuttu. Bu arada ben de hastaya çağrıldığımı unuttum. Uzun sohbetten sonra kalktım, veda ederek arabama doğru yürürken baktım hastam arkadan çağırıyor. “Doktor, muayeneyi unuttun.”
Bir gün de klinikte yan odada bekleyen hastayı unuttum. Muayenehaneyi kilitleyip çıktım. Yardım çığlıklarını komşular duymuş. Haber verdiler, gidip çıkardım.

*monobadi: Kıbrıs’ta patikaya verilen ad.

Dergiler Haberleri