Kutlu Adalı cinayeti, Kıbrıslı Türklerin yakın tarihindeki en karanlık olaydır. Çeyrek yüzyıl önce, tam da böyle bir günün gecesinde Adalı’yı evinin önünde infaz ettiler.
Aradan geçen 25 yılda cinayetin aydınlatılması için gereği yapılmadı. Yapılmış olsaydı, Adalı’yı katledenler ve cinayet emrini verenler kolayca bulunabilirdi.
Son iki ay içinde yaşanan gelişmeler, Adalı cinayetini hem Kıbrıslı Türkler, hem de Türkiye halkı için son derece kritik bir noktaya taşıdı.
Peker kardeşlerin itiraf ve ifşaatları sonrası verilen beyanatlar, ortaya dökülen bilgiler ‘Adalı cinayetinin Türkiye bağlantılı bir derin devlet işi’ olduğunu büyük ölçüde netleştirdi.
Net olmayan unsur, tetiği kimin çektiği ve talimatı kim(ler)in verdiğidir. Bu konuda da orta yerde henüz hayatta olan isimler vardır ve bu isimler üzerine gidilmesi halinde sır perdesinin aralanması mümkündür.
Mesele o perdenin kaldırılmak istenip istenmediğidir.
İstanbul’da bir soruşturma açılmıştır ama şu ana kadar Atilla Peker dışında birinden ifade alındığı açıklanmış değil.
Kıbrıs’ta ise polis de, savcılık da, hükümet de tam anlamıyla sessizlik içindedir. Bir şey yapılıp yapılmadığı bile kamuoyundan saklanmaktadır.
Kıbrıslı Türklerin yakın tarihindeki bu en karanlık olayın aydınlatılması ihtimali varken, yetkisi olduğu halde bunu kullanmayanlar elbette tarih önünde hesap vereceklerdir.
Ama asıl mesele tarihin yeniden yazılıp yazılmayacağıdır.
* * *
Katledilişinin 25’inci yıldönümünde Kutlu Adalı’yı anmak ve katillerin bulunması talebini en geniş katılımla talep etmek, hem tarihin yeniden -ve doğru biçimde- yazılmasını sağlayacaktır, ama aynı zamanda toplumsal aydınlanmanın da önünü açacaktır.
Hem Kuzey Kıbrıs’ta, hem de Türkiye’de...
Bu anlamda Türkiye insanı ile Kıbrıslı Türklerin gerçek bir ‘kader birliği’ söz konusudur.
Adalı cinayetinin aydınlanması demek, ünlü ‘derin devlet’in açığa çıkması demektir. Adalı’yı katletme kararını ve emrini veren mekanizmanın deşifre olması, yığınla faili meçhulün öldürüldüğü Türkiye’de birçok olayın aydınlatılmasını sağlayabilir.
Ama daha da önemlisi, bundan sonra benzerlerinin yaşanmasını önlemek, faili meçhul cinayet, kurşunlama, bombalama, kundaklama gibi ‘derin devlet’ ve oralara ‘çökmüş’ çıkar gruplarının işi olan karanlık olayların önünü alabilmektir.
Demokratik olmayan, şeffaf ve hesap verebilir olmayan bir ‘devlet’ yapısı ile toplumlar huzur bulamazlar. Başımıza gelenlerin çoğu bundandır.
Devlet demek bir bakıma ‘erk’, yani ‘kuvvet’ demektir. Hep söylenir: Kontrolsüz güç, güç değildir.
Hele ‘devlet gücü’ başkalarının eline geçmiş ve kontrol dışı kalmışsa!..
Kutlu Adalı cinayetinin de, Kuzey Kıbrıs’ta yaşanmış onlarca bombalama ve benzeri karanlık olayın da perde arkasında bu gerçek vardır. O ‘gücün’ ne zaman ne için kullanılmış olduğunu bilmek mümkün değildir. Kullananlar gizlidir, saklıdır, hesap vermezler.
‘Devlet içinde devlet’tirler ve elbette en karlı sektörler de bu ‘çete’lerden sorulur.
Aklınıza hangi sektörler gelirse, onların hepsi!..
‘Karanlık değil, aydınlık’ bir yarın yaratmak için Kutlu Adalı cinayeti mutlaka çözülmelidir.
Çünkü ‘hepimiz Adalı’yız!..
Yalnızca 6 Temmuz’larda değil, her gün, her an...