Hepsi bu!

Cenk Mutluyakalı

Gençler kendi kuytularını yaratıyor, şehrin gürültüsünden uzak, gösterişinden arınmış, ışıkları solmuş diplerinde...
Düşlerinden geriye şişeler kalıyor, sıvası dökülmüş bir duvarın üzerinde, yan yana...
Biralar, ucuz votkalar, konyak ve piskot kırıntıları bırakıyorlar geride...
Bir de seslerini...
Dile getirilemeyen sözcükler var yerlerde, gün doğumunda serçelerin gagasına doluşan...

***

Hiç görmediniz mi?
Tütün kokan kuytuluklarda, boyası dökük bir araca sırtlanmış, ergenliğe uyanmış kalın sesleriyle, yabanıl bir çekilme içinde büyünen çocukların buğulu isyanını...
Yağmur incecikten yıkarken sokakların kirli yüzünü, tertemiz yürekleriyle demlenir gençler... Süslü mekanlardan uzak, yeni bir yurt yaratırlar, kesif düşlerle... Onca hilenin ve riyakarlığın çatlaklarından sızarak, yarına bir pencere açarlar, acımasız hakikatlara inat... Bir şarkı mırıldanırlar dumanlı...

***

Ayın şavkında binbir farklı öykü yazılırken, yine de tüm düşlerden daha sağlam ve daha güçlüdür gerçeklik...
Küflenmiştir nefesler!
Masumiyet o kuytulara gizlenmiştir, küfürle örtülerek...
Ahmet Telli’den ödünç birkaç satır dolanır dilime, göz göze geldiğim gençlerin, bakışlarından utanarak...
“Solungaçları tıkanmış bir balık
Unutuyor şimdi küfünü, küfrünü
ışıksız kalan bir dünyanın...”


***

Bir ana ne der, “ne yapacağım bu ülkede, büyüyünce” soran evladına...
Ne der bir baba, “Ne yapacağım bunca diplomayla baş başa...”

***

Milliyetçi masalları bilmez kaldırım dipleri sarhoşluğu... Bir ergenin sivilcesinde patlar ‘devlet’ yalanları... Yarının tarifi dünyadır... Yürüdünüz mü haysiyetinizle, onurunuzla, keyfinizle, işinizle, yeteneğinizle, özgürlüğünüzle yürüyeceğiniz bir dünya...

***

“Umut etmek istiyoruz be abi, hepsi bu” diyen çocuğa sözümdür bu yazı...
Hepsi bu..