Kıbrıslı Türkler ortak oldu, o büyük sevince...
Hele de “sevinecek ne kaldı” dediğimiz günlerde…
Hem de yakın zamanda savaştan beter bir hüzün, burukluk, sızı, kayıp yaşamışken...
Türkiye Kadın Voleybol Takımı'nın Avrupa şampiyonluğundan söz ediyorum.
Sevincin sebebi "şampiyonluk" değil yalnızca...
O kadar çok insan voleybol takipçisi olamaz değil mi?
Öyle bir his oluştu ki kadın voleybol takımının her smacı "gericiliğe" karşı vuruldu.
Her set "yaşam değerlerimize müdahale"ye karşı kazanıldı.
Baskıya ve dayatmaya karşı bir "zafer" gibi okundu bu başarı…
Kıbrıs'ta değil yalnızca...
Türkiye'de de öyle…
Kadın voleybolcuların sevinç çığlıkları salt “sportif” bir başarı olarak görülmedi o yüzden…
Siyasi bir mesajı da vardı bu azmin, takım ruhunun, özgürlük gösterisinin…
Hele hele Kıbrıslı Türkler açısından…
İçe kapattıkları bu toplum tam bir kültürel dayatma yaşıyor buralarda…
Yarım avuç adada, çok daha kırılgan…
İnatla dibe çekmek istiyorlar hayatlarımızı, yoksulluk kuyusunun içine atıyorlar emekçileri, umutsuzluk yüklüyorlar omuzlarımıza, "siz karar veremezsiniz" diyorlar kaba, saygısız, hoyrat bir tonda ve güzel güzel insanları "sakıncalı" ilan ediyorlar.
Hepsini “yendik” adeta son düdük çalarken!
Ne kadar gericilik varsa ne kadar hegemonya o smaçlar yüzlerine vuruldu, gözlerine, dillerine ve ellerine…
***
Buruk bir sevinç bizimkisi, malum…
'Voleybol' o meşum 6 Şubat'tan bugüne hüznün adıdır buralarda...
Evlatların gözleridir, o çocuksu sevinçleridir, incecik ve kırılmayan bilekleridir…
Ne kadar da çok benziyordu coşkuları fark ettiniz mi?
'Şampiyon Meleklerimiz' de Avrupa'da yarışmalı, dünyalı sevinçler yaşamalı, yaşatmalıydı bize...
İşte o nedenle Avrupa şampiyonluğunu kucaklayan eller Melissa, Gizem, Eda, Ebrar, Simge olsa da Sahil'dir, Serin'dir, Selin'dir, İzcan'dır, Aras'tır, Havin'dir, Elvin'dir içimizde...
İsias'ın yıkıntılarından sırtlandığımız 35 yürektir bize voleybol...
***
Kıbrıslı Türklerin bu başarıya dair yaşadığı sevinç, hüzün, ortaklık, salt sportif bir sonuç ya da duygusal yakınlık üzerinden okunamaz; laik, çağdaş, ilerici ve Avrupalı bir Türkiye’ye gönderilmiştir alkışlar… Bir de meleklerimize…
Siz "soyguncu" musunuz?
Kamusal hizmetler ticarete dönüşüyor giderek.
"Araç Sürüş Sınavına Erken Girebilmek" için yasa gücünde kararname yayınlandı.
Ne demekse!
Erken rezervasyon için “üç kat” fazla ücret istiyorlar!
Şirket gibi…
***
Sınavı erkene almak için üzerinden ayrıca para vereceksiniz.
Neden?
Siz "soyguncu" musunuz, hükümet mi?
Bir iş daha erken olabiliyorsa, olur...
Bunun için üstünden ayrıca para istemek nedir, sorarım size...
Çok yakında şunlar da yaşanabilir demek...
"Ameliyat tarihinizi erkene almak için dört katı ödeme..."
"Şirket onay belgenize erken sahip olmak için üç katı ödeme..."
"Tapu belgenizi erken alabilmek için yedi katı ödeme..."
Hatta…
“Önce sizin sokak lambanız yansın istiyorsanız, seyrüsefer ruhsatınızı iki katı ödeyiniz.”
Olur mu olur!
Onca vergi, pul, harç, fon ödüyorsunuz ve kamusal hizmetleri size vaktinde, kaliteli, güler yüzlü ve eksiksiz sunması gerekenler "gecikme”den dolayı utanmak yerine bunu ayrıca bir gelire dönüştürüyor.
İşin erken olsun istiyorsan üzerinden para vereceksin…
Modern rüşvet!
***
Kimlik Kartı ya da Ehliyet için de vardı böyle bir uygulama…
“Daha erken istiyorsan daha fazla ödeme…”
Tam bir haraç düzeni!
Çünkü onca partizan istihdama, şatafata, siyasi ikrama kaynak gerekiyor; statükoyu yaşatmak için toplumu sömürmenin yeni yöntemleri ortaya çıkarılıyor.
Doğumdan ölüme “para düzeni” oluyor her işlem!
“Devlet” yoluyor insanını!
İş altyapıya, hizmete, eşitliğe, adalete geldi mi ortada yok tabii!
***
"Motorlu Araç Sürüş Sınavı'na 31 Kasım 2023 tarihine kadar verilecek sınav tarihinden daha erken girebilmek için" deniyor Bakanlar Kurulu kararında...
En azından Kasım ayının 31 çekmediğini bilseler!
Gözden kaçmıyor!
‘Kredi Kartı Kabul Etmiyoruz’ diyenler çoğalıyor
Kredi Kartı ile geziyor ve yanınızda nakit para taşımıyorsanız, işiniz zor. Çünkü “kayıt dışılık” büyüdükçe, kredi kartı kullanmayan işletmelerin sayısı artıyor. Doktorlar, avukatlar derken… Şimdi çoğu küçük esnaf da “nakit” ödeme istiyor… Böylece “çağdaş yaşam” dedikleri kolaylık geride kalıyor. Türk Lirası değer kaybettikçe bir tomar parayı cebinize koymak gerekiyor her gün… Öyle cep telefonu kılıfında kredi kartıyla geziyorsanız işiniz iş!