HASAN YIKICI
İnal Bilsel, DAÜ müzik bölümü kompozisyon dalından mezun oldu, Londra’da Royal Holloway, University of London’da kompozisyon dalında master yaptı, 2009 yılında ilk albümü A New Beginnin yayınlandı, King’s College’de kompozisyon dalında doktora programına başladı, çok geçmeden doktora programı için “yapmak istediğim müzikten çok uzak” dedi ve bıraktı, ABD’de bestesi birincilik ödülü aldı, dünyanın en prestijli stüdyosu olan Abbey Road’da bestesi kaydedildi, Kıbrıs’a döndü, Sony Müzik etiketi ile albüm yayınladı, eğitim, öğretim ve üretim hayatına Ada’da devam etmeye karar verdi.
İnal Bilsel, bağırarak değil fısıldayarak anlatmayı tercih eden bir isim…
Besteleriyle yeni dünyalar yaratan, insanın altından bastığı zemini çekip söken bir sanatçı…
Geçtiğimiz günlerde yeni parçaları dijital mecralarda paylaşıldı…
“Kıbrıs’taki imkanların yetersizliğinden şikâyet edenlere artık katlanamıyorum” diyen Bilsel, kendi yolunu üreterek ve yeni arayışlardan vazgeçmeyerek çiziyor.
Kıbrıs'a döndükten sonra hem kendisini hem de müziğini, yapıp yapamayacaklarını çok daha iyi tanıma fırsatı bulduğunu vurgulayan Bilsel, “Benim amacım, dinleyiciyi daha önce varlığını bilmediği farklı bir dünyaya sokabilmek” diyor.
ABD’de birinci oldu, dünyanın en prestijli stüdyosunda bestesi kaydedildi
2006 yılı İnal için hem tam bir eşik yılı oldu. 2006 yılında master bitirme tezi olan orkestra için bir parça besteler. Bu eseri şans eseri fark ettiği Amerika’da gerçekleşen bir beste yarışmasına yollar. Ve eseri, “yeni bir mezun olan herhangi biri gibi derece beklemezken” birinci olur.
Yarışmanın ödülü olarak ise bestesi dünyanın en prestijli stüdyolarından biri olan Londra’daki Abbey Road stüdyolarında kaydedilir.
“Bu olaydan sonra nedense bir dönem kapanmış oldu benim için. Elektronik müziğe bu noktadan sonra başladım.”
Yeni müzik diline ilk adım
İnal, Londra’da kaldığı dönem kendisini birkaç yıl boyunca bilgisayar ortamında müzik yapma konusunda eğitir. Bu çalışmaların bir ürünü olarak da A New Beginning adlı albüm ortaya çıkar.
İnal albümün anlamını ve yeni bir müzik diline ilk adımını şu şekilde açıklıyor: “Albüm o dönemlerde bilim dünyasında sıcak bir konu olan Jupiter’in ayı Europa’da olası bir hayatı anlatmasının yanında benim için aynı zamanda bu yeni müzik diline attığım adımı da simgeler.”
Yeni arayışlar hiç durmadı
“Devamında kendimi geliştirmeye hep devam ettim” diyerek yeni arayışların hiç durmadığını belirten İnal Bilsel bu yolculuğunu anlatıyor: “Tales From The Future adlı setim ile yeni bir yolculuğa çıktım. Sonrasında Paradise Lost ile akustik ve elektronik sesleri karıştırdım. Belki birçoğu müziğimi Tales konserlerimden veya online platformlardan takip ediyordur ama bunların yanında birçok kısa film müziği yaptım, tiyatro için müzik yaptım, birçok sergide ses veya görüntü enstalasyonları yarattım, son zamanlarda bir bilgisayar oyunu için müzik yapmaya başladım. Bu benim için bir ilk olacak ve çok heyecan duyduğum bir proje haline geldi. Önümüzdeki yıllarda Senfonik eserler yazmaya geri dönersem buna şaşırılmamalı.”
“Bir besteci olarak paletimi her zaman değişken tutarım, yeni şeyler denemekten kaçınmam”
Elektronik müziğin kendisi için sadece bir anlatım stili, bir renk paletinden ibaret olduğunu vurgulayan Bilsel yeni şeyler denemekten kaçınmadığını söylüyor ve ekliyor “Bir besteci olarak paletimi her zaman değişken tutarım, yeni şeyler denemekten kaçınmam. Kimine göre bu bir tutarsızlık göstergesi olsa da şaşırtmayı öngörülebilir olmaya tercih ederim. Bu sebeple kendimi Elektronik müzik yapıyorum diye tanıtmak bana yanlış geliyor”
“Her bir üretim kendi içinde küçük bir dünya”
‘Creating Small Worlds’ doktora tezimin başlığı! Yani evet, yaptığım şey bu. Benim için her bir üretimim kendi içerisinde küçük bir dünya. Tales From The Future setlerimde görsel olarak bunu gösterdim. Her bir parçanın girişinde ekranda ‘insert simtape’ yazısını görüyorsunuz. Sonra ardına başlamak üzere olan müziğin anlatacağı konu ile ilgili birkaç ipucu… Her biri ayrı bir dünya, ayrı bir deneyim.
“Bağırarak değil, fısıldayarak”
“Yaptığım işlerle toplumsal bir meseleyi bağıra bağıra anlatmayı sevmiyorum. Anlatacak olursam da çok kişisel bir noktadan ve fısıldayarak olur bu. İçinden geçtiğimiz süreçler, en azından güncel oldukları sürede, üretimlerime esin kaynağı olmuyor. Fakat bu süreçler ister istemez yer ediniyor zihnimde, bilinçaltımda.”
“Bağırarak mesajlar vermek bana göre bir ifade biçimi değil”
İnal buradan kalakara Paradise Lost albümünden, oradaki bağırarak değil fısıldayarak anlatımdan bahsediyor:
“Bunun örneği Paradise Lost albümümde bolca mevcut. Kıbrıs’da doğup büyükmek, yaşamak, nasıl bir şey? Hangi süreçlerden geçtiğimizi kişisel bir boyuttan, bir çocuğun bakış açısından aktarıyor. Albüm ile ilgili görsel veya işitsel detayları ve ipuçlarını yakalayanlar bilecektir: Albümün alt metinlerinden birinde kişinin kendi küçüklüğüne dair anılarını tekrardan deneyimle olanağı veren bir makineden söz ediliyor. Albümün ana karakteri ise bu makineyi ve farklı deneyimler sunabilen bir tür ‘kaset’ arayışındadır. Sonuç olarak bu tür cihazların ve kasetlerin satıldığı bir sokakta ‘memory lane’ yani ‘anılar geçidi’ adlı yerde bulur kendini. Karar vermesi gerekir, burada kalıp anılarını tekrar tekrar deneyimlemek mi, yoksa yoluna devam mı etmek istiyor. Bilim kurgu süzgecinden geçirilmiş ancak kişisel ve yer yer toplumsal dertlerimize değinen bir konudur aslında. Son çıkarttığım single Transmissions farklı bir yerde duruyor. Aslında 2014 yılına dayanan bir parça. Revize edip yayınladım. Bu eserde bir Philip K. Dick kitabı olan ‘Dr. Kanbedeli’ne (Dr. Bloodmoney) bazı göndermeler var. Kitabı birbirinden renkli karakterlerin yer aldığı bir kıyamet sonrası senaryosu yaratıyor (farkedildiği üzere sevdiğim bir konu!). Karakterlerden biri Walt Dangerfield adında bir astronot, dünya yörüngesinde kısılıp kaldığı sonsuz bir döngüde. Savaştan sağ kalanlara yanında getirdiği müzik ve edebiyat arşivinden oluşturduğu radyo programları sunuyor. Transmissions parçasında 19. Yüzılda yazılmış bir ‘aşk’ şiiri kullandım. Birden Dangerfield konusu ile paralel gördüm burada, neden olmasın dedim, belki Walt bu şiiri radyo programında okuyordur! Dinleyicilerinin şansına ise bu sefer 19. Yüzyıl aşk şiiri! Üretimlerimle çok büyük sorular sorup, Kıbrıs’ın gidişatı ve hatta tüm dünyanın gidişatı ile ilgili bağıra bağıra mesajlar vermek bana göre bir ifade biçimi değil.
“Benim amacım, dinleyiciyi daha önce varlığını bilmediği farklı bir dünyaya sokabilmek”
“Mozart, müziğin dinleyiciyi mutlu etmesi gerektiğini savunurken Bach müziğin dinleyiciyi tanrı ile yakınlaştırması gerektiğine inandı” diyor İnal ve ekliyor “Müzik eski çağlardan beri bir amaca hizmet etmek için var oldu sanki de. Bu devler ile aynı cümlede anılmam doğru olmasa da benim amacım, dinleyiciyi daha önce varlığını bilmediği farklı bir dünyaya sokabilmek.”
“Kıbrıs’taki imkanların yetersizliğinden şikâyet edenlere artık katlanamıyorum”
“Klişe olacak ama, bardağın dolu tarafına bakan biri oldum hep. Kıbrıs’taki imkanların yetersizliğinden şikâyet edenlere artık katlanamıyorum” şeklinde konuşan İnal Birsel, “Kıbrıs’ın gerek iklimi gerekse sakinliği kurgulamak istediğim yaşam tarzı için çok uygun” diyor.
“Evet, belki büyük bir şehrin sunacağı olanaklar burada bulunamaz ama şikâyet edecek olsaydım gidip İstanbul ve belki Berlin gibi bir şehirde konumlanırdım. Bunu hep söylerim, başka bir şehirde yaşasam bile yine aynı şekilde odamda oturmuş müzik yapıyor olacaktım! Farklı imkanlar muhakkak kapımı çalıyor olacaktı, ama burada bile vaktimi dolduracak birçok proje teklifi alıyor ve kendi albümlerime vakit yetiştirmekte zorlanıyorum. Kıbrıs üretebilmemi sağlayan huzuru ve büyük bir şehirde asla sahip olamayacağım değerli üretim vaktini sunuyor.”
“İlham kaynağı olduğumu gözlemlemek beni çok mutlu ediyor”
Peki İnal, Kıbrıs'ta üretmenin karşılığını alabiliyor mu? Onun için yeni kuşaklara üretimlerinin ilham vermesi başlı başına bir mutluluk nedeni...
“Yaptığım müziğin maddi olarak karşılığını alıp alamam sadece Kıbrıs şartları ile alakalı bir durum değil. Öncelikle popüler bir müzik türü üretmiyorum. Zaten bu yeterli bir sebep! Bazen yaptığım işlerin genç kuşağa olumlu olarak yansıdığını, ilham kaynağı olduğumu gözlemliyorum. Bu beni çok mutlu ediyor, çünkü ben Kıbrıs şartlarını kafayı takıp yolumda bir engel olarak görmektense kendimi geliştirmeyi ve sonuçları her ne olursa üretmeyi seçen biri olarak, benzer ilkeleri kendilerine edinenleri görmek geleceğe, hatta Kıbrıs’ın kültürel mirasına, dair umut verici geliyor bana.”
Pastoral bir albüm yolda
İnal Bilsel adaya gereği döndükten sonra kendisini, müziğini, yapıp yapamayacaklarını daha iyi tanıma ve anlama fırsatı bulduğun kaydediyor ve henüz daha bitmemiş bir albümün müjdesini veriyor:
“2005 yılında adadan ayrılırken geri dönmek hiç istemiyorum diyordum kendime. 2011 yılında geri dönerken başka biri olarak döndüm. O süreçler bana çok şey öğretti. Kendimi, müziğimi, yapabileceklerimi ve yapamayacaklarımı tanıma fırsatı buldum. Bak bunu açık olarak hiç bahsetmedim, bir süredir üzerinde uğraştığım bir albüm var. Bilim kurgu yok! Tamamen pastoral! Yarım kalmış duruyor şu aralar. Araya pek çok şey girdi. Bitmemiş işler hakkında konuşmayı sevmem, ama yeri gelmişken söyleyim: Prömiyeri taş ocağı manzaralı bir yerde olsun istiyorum, pastoral demiştim ya! Albümün adı ise Here to Stay.”