“Her gittiğim yerde azınlık olduğumu hissettim!”

Sevgül Uludağ

 

YANİ VLASTOS (*)

Yakın tarihimizin en utandırıcı sayfalarından olan 6-7 Eylül olaylarının üzerinden 60 yıl geçti.

Türk ulusunun ezici ekseriyeti olayların yaşandığı gün doğmamıştı bile. Buna rağmen o meşum geceyi yaşayan insanların sayısı az değildir. O günün şahitleri sadece o gecenin çapulcu gürûhu saflarında yer alanlar ya da yaşadıklarını hayatlarının son günü sanarak evlerinin bir köşesinde, bodrumunda birbirine sarılarak cesaret bulmaya çalışanlar değildi. Olayları ilginç bir film seyreder gibi köşelerinde oturarak hiçbir şeye karışmadan izleyenler vardı. Bir kısmı yapılanları onaylıyor, diğer kısmı kınamasına rağmen önlemek için hiçbir eylemde bulunmuyordu. Belki de en kötüsü, bütün bunlara şahit oldukları halde korkup susan büyük bir çoğunluk vardı. Elbette az da olsa, bütün zorluklara ve tehlikelere aldırmadan, korkmadan, hatta korkularına rağmen komşuluk hatırının hakkını vererek olayların hedefi olan kişilere yani bizlere yardım edenler de yok değildi!

Kapana kısılmış bir farenin neler hissedebileceğini o gece öğrendim. Evimizin bodrumunda yeni günü belki de göremeyeceğimizi düşünerek korkuyla annemle babama sarıldığımı, onların da beni sıkıca kucakladığını hâlâ hatırlarım. O an değil ama sonradan içimden çok soru sordum.

Tabii ki geçen yıllar benim bu düşüncelerimi değiştirdi. Sınıf ve okul arkadaşlarım bana karşı hakaret sayabileceğim, kötü bir davranış göstermeyince hem olumsuz düşüncelerim hem de dünya görüşüm değişti.

Yıllar sonra hâlâ vatan bildiğim bu toprakları terk etmeye mecbur kaldığımda, her gittiğim yerde azınlık olmaya mahkûm olduğumu anladım.

6-7 Eylül olaylarını “kurban” olarak yaşamak çok acı bir tecrübe idi. Canımızı kurtarmak için sığındığımız bodrumda ahşap evimizin pencere camlarını kıran taşların tahta zemine düşerken çıkardığı gürültüye karışan "helal olsun" ve "Allahuekber" sesleri hâlâ kulaklarımda çınlıyor.

Sokağımızın sakinleştiği bir andan faydalanarak, tehlikeye aldırmadan bizleri evine alan Türk komşumuzun her gün beraber oynadığımız oğlunun cebinden taşlar dökülünce bize vuran ellerin ne kadar yakın olduğunu anlamıştım. O an büyük bir yıkım yaşamıştım. Esnafların büyük bir bölümü, onlardan her gün alışveriş yapan, dükkânlarındaki tabelalara bakılırsa "velinimet" saydıkları müşterilerinin evinin tahrip ve talan edilmesine öncülük etmişti. Hatta başka yerlerden gelen “ithal talancılar”a  Rum evlerini göstermişlerdi.

Olaylardan sonra bir müddet çekingen durdular ama kısa bir süre sonra o da kayboldu. Müşteri kaybetmemek için eski riyakâr hallerine döndüler. Paranın ne rengi, ne dini ne de imanı vardı!

1955 yılında İstanbul'un nüfusu 1,5 milyon civarında iken bunun yüzde 25-30'u azınlıklardı.  Bugün ise 15 milyonu geçen İstanbul nüfusunun çok küçük bir bölümünü onlar oluşturuyor. O yıllarda nüfusu 100 bini aşan Rum toplumu bugün 2000 kişilik bir ihtiyarlar cemaatidir. O bakımdan, 6-7 Eylül olayları ve daha sonra yapılanlar amacına ulaşmış ve İstanbul Rumlarının kökü kazınmıştır.

Türkiye'den kovulan veya vatanlarını terk etmeye mecbur bırakılanlara isnat edilen suçlar ne idi?

Kıbrıs'a, çoğunun nerede olduğunu bile bilmedikleri Kıbrıs'ın Rumlarına (bu da yanlış bir tabir) para göndermekle itham edildiler. Bir tek kişinin bile böyle bir eylemde bulunduğu ispat edilmiş midir? Zararlı faaliyet gösterdikleri sadece kendilerine zorla imzalatılan evraklarda görünen suçluların kaç tanesi bundan dolayı hapse girmiştir? Diğer taraftan dönemin en akıllı (!) iftirası olan Türklüğe hakaretten kaç kişinin hapse girdiğini ya da iftirayı silmek için büyük paralar harcadıklarını biliyor musunuz? Suç yüzdelerine bakıldığında azınlıkların kanuna karşı çok saygılı oldukları görülür. Bir bakıma buna mecburdurlar.

Olaylardan 60, başka diyarlara göç edişimin üzerinden 35 yıl geçtikten sonra tekrar sevgilim İstanbul'dayım. Yıllar, sevgimi eksiltmedi. Eski mekanlar, anılarım, dostlarım, yıllarca Anadolu'dan Avrupa'ya hemen hemen her gün geçtiğim Boğaz aynen duruyor. Konuştuğum tanıdıklarım bana "gelen gideni aratır" dediğinde kendime geliyor ve artık çok şeyin değiştiği 2015 İstanbul'unda olduğumu hatırlıyorum. Olsun, ben kolayını buldum! Gözlerimi kapatarak kalbimin, gönlümün gözleriyle sevdiğim İstanbul'a bakıyorum.

Gözlerimi kapatınca İstanbul'u şairin dediği gibi sadece dinlemiyorum, aynı zamanda görüyorum da!

 

(*)Yazar. 6-7 Eylül olaylarını yaşayan İstanbullu Rumlardan.

(ZAMAN – Yani VLASTOS – 9.9.2015)