Her iki “teşkilat” da ilericilerin normal cenazelerle gömülmelerine izin vermemiş…

Sevgül Uludağ

OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR…

 

23 Mayıs 1958’de EOKA’cılar tarafından AKEL üyesi olduğu gerekçesiyle işkenceyle Lefkonuk’ta öldürülen Savvas Meniku’un cenaze törenine izin verilmek istenmemiş…

 

23 Mayıs 1958’de EOKA’cılar tarafından AKEL üyesi olduğu gerekçesiyle işkenceyle Lefkonuk’ta öldürülen Kufezli Savvas Meniku’nun cenaze törenine de izin vermek istemedikleri ve kilisenin çanına giden ipi keserek cenaze töreni için çan çalınmasını engelledikleri öğrenildi.

Okurlarımızdan Kostas Karseras, işkenceyle öldürülen Savvas Meniku’nun Kufez’de yapılan cenaze törenine katılmış – o günlerle ilgili bir sorumuz üzerine bize şunları anlattı:

“Ben Savvas Meniku’nun cenaze törenine katılmıştım, bunlar ölüye bile saygı göstermemişlerdi. Köy papazını cenaze törenini yapmaması için tehdit etmişler ve “hasta olduğunu söylemesi”ni talep etmişlerdi. Pek çok çağrıdan sonra köyün papazı cenaze törenine katılmıştı,  kafası karışmış vaziyette ve yüzünden korku okunuyordu.

Kilisenin çanına giden ipi de kesmişlerdi ki çan çalamasın…

O günler hiç iyi günler değildi, İngiliz ordusundan, EOKA’dan ve Kıbrıslıtürk aşırı güçlerinden korkular yaygındı… Kıbrıslıtürk ilericiler de aynı korkunç koşullarla karşı karşıyaydılar…”

Hatırlanacağı gibi, “Teşkilat”ın 24 Mayıs 1958’de öldürdüğü ilerici Fazıl Önder’in de cenaze töreninin yapılmasına izin verilmemiş, ailesi zar-zor Dr. Küçük’ten yazılı izin alarak cenazesini kaldırmaya çalışmış, “Teşkilat”ın emriyle cenazesi taşlattırılmış ve tüm ailesi ve yakınlarının törene katılmasına izin verilmemiş, aileden ancak birkaç kişi onu defnedebilmişti.

Anlaşılan her iki toplumun da “Teşkilatları” ilericilerin normal cenaze törenleriyle gömülmelerine izin vermemişler…

Fazıl Önder’in Kaymaklı Mezarlığı’ndaki mezarının yeri bugün hala tam olarak bilinmiyor. Fazıl Önder’in cenaze törenine katılan aileden birkaç kişi vefat ettiği için, bu yer tam bilinmiyor. Fazıl Önder’in biricik kızı Ayşe Zeytincioğlu’na yardımcı olmuştuk ve Kayıplar Komitesi’ne babasının “kayıp” mezarının bulunması için başvuruda bulunmuştu…

 


 “Kayıp” eşi ve “kayıp” oğlundan geride kalanları alıp gömmeyi bekleyen acılı bir kadın:

Panayota Pavlu Solomi…

Panayota Pavlu Solomi: Kıbrıslı kadınların – ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum olsunlar, savaşı yaşamış tüm Kıbrıslı kadınların çektiği acıların bir simgesi gibi sanki…

Sevgili eşi Pavlos ve sevgili oğlu Solomi’yi 1974’te Galatya’da kaybetmiş… Öldürülmüşler ve Galatya gölüne gömülmüşler… “Kayıp” edilmişler…

Komikebir’de (Büyükkonuk) kendi köylüsü Kıbrıslıtürkler ona pek çok tacizde bulunmuşlar…

Panayota ve Pavlos çifti zengin bir aile olduğu, tarlalarında 20-30 Kıbrıslıtürk çalıştığı halde, Panayota hanımın oğlu ve kocası “kayıp” edilir edilmez eline bir süpürge verilmiş, Komikebir sokaklarını süpürsün diye kaynar sıcakların içinde…

Panayota ve Pavlos çiftinin iki değirmenleri vardı: Bir zeytinyağı değirmeni, bir de un değirmeni… Yalnızca Komikebir’de değil bütün civar köylerde de herkes onları tanır ve saygı gösterirmiş…

Bir AKEL üyesi olan eşi Pavlos, her zaman Kıbrıslıtürkler’e yardımlarıyla tanınmış, herhangi kötü bir olaya da asla bulaşmamış…

Ancak köyde kendini “balligari” gibi “hisseden” bazı Kıbrıslıtürkler, köyü terörize etmişler – öylesine korkunç bir atmosfer yaratmışlar ki, Panayota hanımın çektiklerine “Dur” diyecek hiç kimsecikler çıkmamış, hiçbir Kıbrıslıtürk köylüsü ona yardım etmeye gelmemiş…

Panayota hanım daha evinde yaşarken, köylüsü bazı Kıbrıslıtürkler bu evden “ganimet” etmek üzere eşya çalmaya gelmişler… Gözünün içine baka baka seçtikleri eşyaları alıp gitmişler…

Sonra da onu evinden ve köyünden kovmuşlar…

1976’da göçmen olmuş Panayota hanım…

Kendi tarlalarında hep traktör sürdüğü için, traktör sürmeyi biliyormuş…

Karpaz’dan, Komikebir’den Leymosun’a göçmen gittiğinde Fasur çiftliğinde traktör sürücüsü olarak iş bulmuş ve yıllarca traktör sürücüsü olarak çalışmış bu çiftliklerde…

:ok zengin biriyken, çok yoksul bir göçmene dönüşmüş – Leymosun’un göçmen bölgesinde, Ayios Atanasios’ta küçük bir göçmen evciğinde yaşıyor yıllardır…

Onun gibi pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadın sevdiklerini kaybetmiş, topraklarını kaybetmiş, evlerini yerlerini kaybetmiş ve yoksullaşmışlar, kimin için, ne için?

Geçtiğimiz Pazar günü Komikebir’de Ayikserino Kilisesi’nde düzenlenen yıllık ayine katılmış… Bu fotoğrafı orada kızı Hristina çekmiş…

Yaşına rağmen dimdik ayakta duruyor: Kocasıyla oğlundan geride kalanların kendine verilmesini bekliyor…

Galatya gölünde yürütülmüş kazılarda bulunanlar arasında olabilir sevdikleri, DNA testlerinin sonuçlanmasını bekliyor… Onları alıp gömebilsin diye bekliyor…

Onların bütün giysilerini, potinlerini, çizmelerini saklıyor, oğlunun oyuncaklarını saklıyor, kravatlarını saklıyor, kocasının iş elbiselerini saklıyor, pijamalarını saklıyor…

Oğlunu ve eşini kalbinde saklıyor…