“Her İstanbullu az çok şairdir”

Serkan Soyalan

  İstanbul Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde kısa süre önce açılan Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’ni geçtiğimiz hafta ziyaret etme imkânı yakaladım. Sanatseverleri tarihi Baudouy Apartmanı’nın 5 katına yayılan salonlarda ağırlıyor. 

***

   Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin tarihi binası, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’a yerleşen Fransız tüccar Joseph Baudouy tarafından 1907 yılında inşa edilmiş.

   1900’lerin başlarından bu yana birçok aileye ve iş yerine ev sahipliği yapmış, İstiklal Caddesi’nin benzersiz tarihine yanıklık etmiş, 1953-2016 yılları arasında Türkiye iş Bankası Beyoğlu Şubesi olarak hizmet vermiş tarihi Baudouy Apartmanı, 2023 yılının Ekim ayında Resim Heykel Müzesi olarak yeni yolculuğuna çıkmıştır.

   Sadece müze değil kafesi, müze dükkanı ve kitapçısıyla da hizmet veriyor.

***

   Sergi kurgusu yukarıdan aşağıya planlanan Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde, 5’inci ve 4’üncü katlar, “Türk Resmini İzlemek” başlıklı kalıcı sergisine, 3’üncü ve 2’nci katlar ise süreli sergi olan “İstanbul’un Resmi”ne ev sahipliği yapıyor.

***

   Bilindiği üzere Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu, Türkiye’nin en geniş kapsamlı koleksiyonlarından biridir. Bu koleksiyonun toplanması 1940 yılına uzanıyor. 1940 yılında, Hikmet Onat’ın “Ortaköy Manzarası” Şevket Dağ’ın “Rüstem Paşa Camii İçi” ve Vecih Bereketoğlu’nun “Kayık ve Evler” tablolarının satın alınmasıyla başlayan koleksiyonda günümüzde 950’den fazla sanatçının 2700’ü aşkın eseri bulunuyor.

   İşte bu eserler, Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin oluşumunu sağladı.

***

   Müzenin beşinci katından başladım ben de gezmeye.  Bu katta 19’uncu yüzyıl sonu ve 20’nci yüzyıl başı Türk resim sanatının öncüleri, 1914 Kuşağı ressamları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönem sanatçılarının eserleri bulunuyor. Bu eserler de özel başlıklarla sergi salonlarına dağıtılmış durumda; “Atatürk Eserleri”, “Deniz Coşkusu”, “Anadolu Esinlenmeleri”, Kadın Portreleri”…

   Beşinci kattaki sergiyi gezerken, Osman Hamdi Bey (-ki benim apayrı ilgi duyduğum bir ressamdır), İbrahim Çallı, Şeref Akdik, Mihri Hanım, Güzin Duran ve Feyhaman Duran gibi sanatçıların eserlerini de yakından görme şansını yakaladım.

***

   Müzenin 4’üncü katında ise, bambaşka bir dönem karşıladı bizleri.

   Türkiye’de 20’nci yüzyıl boyunca sanatta yaşanacak evrimi hazırlayan 1930’lu yılların başlarında, sürekli gelişmeye açık ve güçlüklere karşı durmaya hazır sanat ortamında yenilenme hareketleri üst üste gelir.

  Yüzyılın ortalarına kadar devletin desteklediği düzenli toplu sergiler ve sanatçıların Anadolu’ya açılarak yeni esinlerle çalışması, gerek toplumun eğitimine, gerek resim ve heykel sanatının ilerlemesine katkıda bulunan etmenlerdir.

   1950’li yıllardaysa tam bir yenilikçi evrim süreci yaşanır. İletişim alanındaki yoğun etkinlikle sayısız türe ayrılar medya ve her an değişmekte olan yaşam koşulları ile görsel sanatların esin kaynakları sonsuzca artar.

   Sanatsal gelişmeler belli akımların yaygın egemenliği yerine, giderek daha özgürleşen bireysel çıkışlarla ve açılımlarla sürer.

***

   4’üncü katta Burhan Doğançay, Adnan Turani, Mustafa Pilevneli, Eren Eyüboğlu gibi ressamların geniş bir seçkiyle seçilen eserlerini, “Yaşantının Getirdikleri”, “Hayvanlar Aleminden”, “Eski Bahçelerde” gibi özel başlıklar altında gezdik.

***

   Müzenin 3’üncü katında açılan “İstanbul’un Resmi” başlıklı sergiyi gezerken İstanbul’un birçok bölgesinde tarihsel bir yolculuğa çıktım.

   İki denizi birleştiren ve iki kıtayı ayıran bu tılsımlı coğrafya ve üzerindeki onun doğurduğu şehir İstanbul, var olduğu ilk zamanlardan günümüze dek sanatçılara esin vermiştir, hâlâ da vermektedir. Sanatçılar için, İstanbul’u betimlemek, belki de İstanbul’u sevmenin en güzel yoludur.

***

   Tarihi Yarımada’dan başlayan bu özgün sanatsal gezi önce Boğaz’ın Avrupa Yakası’na yönelmekte, ardından Anadolu Yakası ile sürmekte, Adalar’da son bulmaktadır.

   Sergideki tablolar sanatsal değerlerinin yanı sıra çoğunlukla 20’nci yüzyıl ortaları İstanbul’unun, Boğaz köprüleri inşaatı öncesi yapılmış önemli görsel belgelerdir.

***

   Sergiyi gezerken, ara ara şairlerin ve yazaların dizeleri de karşımıza çıkıyor ve bize eşlik ediyor. Bu dizelerden biri Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait. Şöyle diyor Büyük Usta, “Her İstanbullu az çok şairdir.”

***

   Ve 2’nci katta da devam eden “İstanbul’un Resmi”…

   Ressamlar, en çok da 1914 Kuşağı olarak tanınan ve genel eğilimlerinde empresyonist üslupta çalışan sanatçılar İstanbul’un pek çok köşesinden esinlenmiş ve İstanbul konulu sayısız yapıt vermişlerdir. Hikmet Onat empresyonizmden etkilenme konusunu, “İstanbul’un havası bizi böyle etkiledi” şeklinde açıklar.

***

   Abdülhak Şinasi Hisar da Boğaziçi’nin belki de en şiirsel tanımını yapar ve “Boğaziçi deniz, yalı, renk, kayık, dalga ve bunların üstlerinde uçuşan rüzgâr ve dolaşan bir koku, bir his, ışıklar, gölgeler ve serinliktir. Ve bütün bunların ruha hitap eden mahrem bir lisanıdır. Bu dili ancak ressamlar anlayabilecekler ve söyleyebileceklerdi.”

***

   Ahmet Hamdi Tanpınar ise “Hasretlerin aydınlığıdır” diye betimlediği İstanbul’u semt semt dokur: “Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minare ve camilerin şehri., Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde âdeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.”

***

   Orhan Veli’siz tamamlamak olmazdı bu yazımızı.

   Büyük Şair Orhan Veli “Yaşamak” şiirinde Boğaz’ın en yalın tanımını yapar: “Bin türlü mavi akar Boğaz’dan…”