HER ŞEYE RAĞMEN GÜLMEK

Neşe Yaşın

İnsanın bir terör saldırısında ölme riski nedir? İstatistiksel olarak baktığımızda bir araba kazasında ölme riskinden fazla değildir herhalde. Ama bir terör saldırısı, içimizde zaten hüküm süren ölüm korkusunu depreştirmek için bire bir. Geçen hafta İstanbul’da örneğin: Beyoğlu’na gitmek için yola çıkmışken bir anda fikir değiştirip Sultanahmet’e geçtik tam da patlamaya yakın dakikalarda. Sultanahmet’e hemen varmıştık ki bir arkadaşımın telaşlı telefonu ile aldım haberi… O an dehşete kapıldım biz de orada olabilirdik diye… Kaç gündür başka bir konu konuşulmuyordu zaten…

Ölümün gölgesi sarmış durumda dünyayı. Ekilen bunca vahşet, düşmanlık ve adaletsizlikten sonra başka bir şey biçilmesi de beklenmezdi zaten.

İkinci dünya savaşı ile ilgili filmlerde, belgesellerde görmüşsünüzdür. Savaş tüm korkunçluğu ile sürerken bir yandan da insanlar vur patlasın, çal oynasın eğlenmektedirler. Bir süre sonra duyarsızlaşma başlar; durumun kabulüne geçilir. Hayat sürüp gider bir biçimde.

Sokakların bu tenhalığı bir yere kadar devam edecek; Bir süre sonra geriye itilecektir korku…

Şimdilerde herkes politik yorumlara, komplo teorilerine dalmış durumda…

Ben en çok da bizim kuşağımıza yazıklanıyorum. Neler görmedik ki: Doğar doğmaz Kıbrıs’ta iki savaşı yaşadığımız yetmemiş gibi, Türkiye’de okuyanlarımız Üniversite yıllarımızda da çatışmaların, darbenin içine düştük, 12 Eylül kâbusunu yaşadık.

1980’lerin ortalarında Türkiye’de,  Üniversiteden atılan, hapisten erken çıkan siyasilerin açtığı barlar dönemi, bohem bir hayat başlamıştı. Eros  ve Thanatos  mücadelesinde biri hüküm sürerken öteki mutlaka bir yer açar kendine.

Hayatın ölüme karşı bir mücadele olduğunu düşünürsek ölüme yenik düşmemek, onun gölgesini def etmek gerekir diye düşünüyorum. Ölenlerin anısına saygısızlık yapmak anlamında değil bu. Tam tersine onları bizden alan ölüme karşı durarak, bu denklemde hayatın ve mutluluğun payını çoğaltarak...

Çok kötü bir dönem bu ne yazık ki… Alt üst olmuş bir dünya yaşadığımız. Herkesin bir el atması, bir yardımda bulunması gerek. Oturup ağıt yakmaktansa yapılabilecek olan bu… Diğer türlüsü bir kolektif depresyon hali…

Bilinen bir şey var ki yalnızca eylemlilik içinde olanlar umut taşıyabilirler. Depresyon, bir şeyi yaparsan sana iyi geleceğini bildiğin halde onu yapacak gücü kendinde bulamamaktır biraz da.

Şu an yapılması gereken en önemli şey güvenlik için özgürlükleri feda etmekten çok bu denklemi özgürlük lehinde çoğaltıp direnişi yükseltmektir.

Kültür- Sanat etkinliklerini güvenlik ya da yas nedeniyle iptal etmek ölüme ve korkuya yenik düşmektir.

Her şeye rağmen sürecektir hayat. Kendimizi tehlikelerden koruyacağız kuşkusuz ama yaşamaktan, gülmekten, şarkı söylemekten, dans etmekten de vaz geçmeyeceğiz. Yaşama sevincimizi yok etmelerine izin vermeyeceğiz.

Savaştan sonra Saraybosna’ya gittiğimde Barcelona şehrinin Saraybosna ile gösterdiği dayanışmayı anlatan bir sergi vardı şehirde. Barcelona’dan gelen Sınır Tanımayan Palyaçolar derneğinden bir palyaço çocukları eğlendiriyordu dışarda.

Sergide hayretle dayanışma yapanlardan birinin bir saç bakım firması olduğunu görmüştüm. Kadınların kurşunlar altından koşarak geçip saçlarını yaptırdıklarını anlatmışlardı. Kendini güzel ve iyi hissetmek, hayata tutunmak bütün mesele… Bir savaşın ortasındayken özellikle…

Bir yıl sonra da Atina’da bir kadın toplantısında Saraybosna’da savaş sürerken çocuklarla çalışıp bir oyun sergilediğini coşkuyla anlatan bir Tunuslu yönetmenle tanışmıştım.

Önemli olan hayatı bütün güzellikleriyle devam ettirebilmek diye düşünüyorum. Eve kapanmak, ölüme yenik düşmektir.

Şimdi yapılabilecek olan hayatı şiirlerle, şarkılarla, oyunlarla, danslarla iyileştirmektir. Silahlara, bombalara karşı kültür ve sanatla bir direniş başlatmaktır.

En kötü durum, ruhların ve sevincin esir düşmesidir.

Korkuyla evlerimize çekilip hayatı ertelememizdir.

Ruhlarımıza iyi gelecek kültür ve sanat etkinliklerinin iptal edilmesidir.

Geciken bahar gelecektir yakında… Her şeye rağmen çiçeklenecek, şenlenecektir doğa.