Her Yüzyılın Yobazı: Tartüf 24

Serkan Soyalan

   Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun “Tartüf 24” oyununu önceki akşam izledim.

   Büyük Usta Moliere’in 17. yüzyılda yazdığı ve bir diğer büyük yazar Nazım Hikmet’in 20. yüzyılda “Tartüf 59” adıyla yeniden kurgulayarak uyarladığı oyunu, ülkemizin yetiştirdiği en değerli tiyatro sanatçılarından Yaşar Ersoy’un çağdaş yorumu ve yönetimiyle “Tartüf 24” adıyla izledik.

      

***

 

   Sahnede enerjileriyle devleşen Lefkoşa Belediye Tiyatrosu oyuncularını izlerken, “Tartüfizm”in her yüzyılda ayni ikiyüzlülüğünü ve buna kanan milyonları düşündüm.

   “Tartüf 24”, din maskesini kullanan, daha doğrusu dini kötüye kullanan bir düzenbazı ve bu düzenbaza körü körüne inananları gülmecenin diliyle anlatıyor.

   Oyun, insanları, özellikle inançları üzerinden aldatarak, din sömürüsü yaparak avucunun içine alarak çıkar sağlamayı meslek edinmiş ikiyüzlü sahtekâr yobazları ve bu sahtekâr yobazlara körü körüne inananları, komedinin eleştirel diliyle, çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

***

Moliere’in Fransa’da Klasizmin hâkim olduğu dönemde kaleme aldığı, 5 perdelik “Le Tartuffe” oyunu 1664’te sahnelendiğinde büyük bir gürültü kopmuş, bazı kesimleri rahatsız etmiş ve kilisenin ve dindarlar grubu “Compagnie du Saint Sacrement”in baskısıyla yasaklanmıştı.

   Ancak düşünce özgürlüğünün karşısında hiçbir güç duramadığı gibi, yine duramamış ve oyun yasak üzerinden 5 yıl geçtikten sonra 1669’da yeniden oynanmaya başlamıştı. Oyun o kadar etkiliydi ki, dile “Tartüfizm” kalıbını kazandırmayı başarmıştı.

***

 “Le Tartuffe”, ilk kez 12 Mayıs 1664’te Versailles Sarayı bahçesinde önce üç perde olarak sahnelenir.

   Oyun kralın beğenisini kazanmasına rağmen kilisenin büyük tepkisini çeker. O zamana dek toplumun dokunulmazlarını hedef alan Molière, sahte dindarları da diline dolayınca çok büyük bir öfkeyle karşılaşır.

   Molière, beş perde hâline getirdiği oyunu, Kralın saray dışında olduğu bir gün, 1667’de ismini “Dolapçı” (L’Imposteur) olarak değiştirip Kraliyet Sarayı’nda halka sunmaya cesaret eder. Paris Başpiskoposu Péréfixe bir beyanname yayınlayarak oyunu kalabalıkta veya tenhada okuyan veya dinleyen herkesin aforoz edileceğini duyurur.

   Oyun üzerindeki tüm yasakların kaldırılabilmesi ve oyunun tekrar sahnelenebilmesi için 1669’a kadar beklenecektir.

***

Oyunu yeniden uyarlayan Nazım Hikmet, oyunun tarihsel ve ideolojik özünü çözümleyerek, anlamlarını çoğaltarak, Türk toplumuyla ilişkilendirerek oyunu adeta yeniden kurdu ve sahtekar yobazların yüzüne çarptı.

   Yazar, dramaturg, eleştirmen Zehra İbşiroğlu; “Nazım Hikmet, yaptığı uyarlama ile Tartüffe oyununun ana iletisinde Moliere destek vermektedir. Sadece oyunun yazılmasının üzerinden 295 yıl geçmiş olmasına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini göstermek için oyunu tekrar uyarladığını” belirtir.

   Nazım Hikmet bu sistemi de “Tartüfizm” olarak tanımlar. Tartüfizmin ise artık daha güçlü ve tehlikeli Tartüf’ler doğurduğunu vurgular. Tartüfizm, zamandan zamana biçim değiştiren, ama özde aynı kalan sömürü düzenidir; yönetimde olan çıkarcı çevrelerin, politikacıların iktidar odaklı ikiyüzlü, sahtekâr iktidar mücadeleleridir. Tartüf ise, tüm bunların beden bulmuş halidir.

   Bilindiği üzere, dinler var olduğundan beridir Tartüf’ler de insanlığın yaşamında hep var olmuştur.

***

 “Tartüf 24” yüzyıllardır yaşanan trajediyi gülünçleştirerek, gelmekte olan kara tehlikeyle izleyiciyi düşündürerek, yüzleştirir.

   Oyunun tanıtım kitapçığında bu yüzleşme şöyle anlatılır:

   “Moliere ‘Tartüffe’ oyununu yazalı 300 yıldan fazla oluyor, Nazım Hikmet’in ‘Tartüf 59’ uyarlamasını yaptığı tarihten bu yana ise 65 yıl geçti. Buna rağmen oyunda geçenlerin, özellikle yapılan eleştirilerin günümüzde hala geçerliliğini koruyor olması, LBT olarak ‘Tartüf 24’ oyununu sahnelememizin en önemli nedenidir.

   17. yüzyıl Fransa’sının, sosyal, kültürel ortamının fotoğrafını çeken ve köktendinciliğe karşı savaş açan Moliere, ‘Tartüffe’ oyununda, Fransız İhtilâlinin henüz gerçekleşmediği, monarşinin yıkılmadığı o dönemde din-devlet-birey üçgenindeki ilişkiler biçimini gülmecenin eleştirel diliyle ortaya koyar. Tanrıyı kullanarak tanrı adına güç, para ve iktidar sahibi olanlara karşı çıkar ve mizahın alaycı diliyle eleştirir onları.

   Nazım Hikmet ise, Moliere’in klasik oyununda var olan tarihsel ve ideolojik özü çözümleyerek ve adeta yeniden kurarak, anlamları çoğaltarak ve çağıyla, toplumuyla ilişkilendirerek, politik güldürünün dinamik estetiği içinde uyarlama yapar ve gülmecenin oklarını ikiyüzlü sahtekârlıklara fırlatır.

   İki büyük yazar da bizleri güldürür oyunlarında ama acı acı gülmek deyimi var ya, işte öyle acı acı güldürürler. Tıpkı yaşadığımız traji-komik hallerimize, ‘Güler misin ağlar mısın?’ deyişimizdeki gibi.”

***

 Oyunun yönetmeni Yaşar Ersoy da aynı kitapçıkta Tartüf 24’ü şu satırlarla anlatır:

   “Bu buluşma, Tartüfizme ve Tartüflere karşı yüzyıllardır süren bir aklı kullanmaya cesaret etme ve özgürleşme çağrısıdır. Yaşamımızın her alanını kuşatan ikiyüzlü/yüzsüzlere; aynı zamanda bu ikiyüzlü/ yüzsüzlere inananların, kendilerine, komedinin eleştirel gözüyle bakmalarının çağrısıdır.”

***

Yaşar Ersoy’un yönetmenliğinde kalabalık bir kadro ile sahnelenen “Tartüf 24” oyununda Kıymet Karabiber, Özgür Oktay, Döndü Özata, Hatice Tezcan, Osman Ateş, İzel Seylani, Kurtuluş Altaylı, Açelya Bükülmez, Asu Demircioğlu, Melek Erdil, Aytunç Şabanlı, Cem Aykut, Ekin Karaböcek, Umut Ersoy rol alıyor.

   Oyunda dramaturg olarak Aliye Ummanel görev alırken, müziklerde ise Cahit Kutrafalı ve Hüseyin Kırmızı’nın imzasını görüyoruz.

***

Son söz olarak şunu söylemeliyim ki, oyun bize sahte dindarların dini kullanarak insanları nasıl kandırdığını ve kandırılan bu insanların körlüğünü ortaya koyuyor. Bu Moliere’in yaşadığı dönemin koşullarının etkisiyle ortaya koyduğu bir şey olmakla birlikte evrensel yanı olan bir durumdur. Ne yazık ki, bugün hala sahte dindarlar ve bu sahte dindarlara kanan yığınları görebiliyoruz.