EKONOMİK DURUM RAPORU -I-
Tam da “yoksulluk sınırı”nı konuşuyorduk yolda ilerlerken...
İki araç önümüzde...
Biri yanımızdan geçiyor, çift şeritte...
Çift kabin mi ne diyorlar...
Arazi tipi...
Şimdi bir de “marka” yazmayalım.
Neyse...
Tebrik için girdiğimiz mahallelerde, sağlı sollu araçları başlıyoruz yüksek sesle konuşmaya...
İyiymişiz be!..
***
“Yoksulluk sınırı” olduğu kesin de, bu sınırın kıyısında gezinenler “kamusal alan”da görünmüyor çok fazla...
Sesleri en az onların çıkıyor genelde...
***
Şimdi böyle yazıyorum ya, biliyorum, çokları kızıyor bana...
İnsan buna da alışıyor zamanla...
Ne yapayım, zincir mi vurayım aklımdan geçenlere, perde mi çekeyim gözümün önüne...
‘Siyaset’e soyunma iddiamız da yok ki, “aman da üzülmesin kimse” diyerek, “gülücük” dağıtalım, göz göre göre bu “sürdürülemez” düzene!..
***
“Ekonomik Durum Raporu”nu açıyorum önüme...
Birkaç gün yazalım, belki sosyal medyada falan tartışılır, konuşulur, “kumsala uzanmış ayak” fotoğrafları kadar mesele olur ülkemde...
Elbette sloganların ve demagojinin önüne koymayı başarabilirsek aklımızı...
***
“Ekonomik Durum Raporu”na göre bir senede bütçeden yapılan maaş, ek mesai, sosyal güvenlik primleri dahil tüm ödemeleri önce personel sayısına sonra da 12’ye bölersek, ortaya şu rakam çıkıyor:
4 bin 941 TL!
Yani ‘eşit maaş’ dağıtılsa, her çalışanın payına düşecek brüt ücret 4 bin 941 TL !
O halde niye çok sayıda insanın payına böylesi bir para düşmüyor?
“Gelir dağılımındaki adaletsizlik” bu işte.
Uçurum burada...
Evet, bu rakamın içinde sosyal güvenlik primleri de var, vergi de.
Yine de 5 bin liraya çok yakın bir rakamdan söz ediyoruz ki, ‘net maaş’ desek,
3 bin 700 TL dolaylarında olacak.
***
Demek ki, “gelir dağılımındaki adaletsizlik” en yakıcı sorunlarımızın başında geliyor..
Yarına devam edeceğiz.
Ek mesailerden başlayarak...