Geçen hafta, ÇÜŞ(Çok Ülkeli Şirketler)’in Gıda yoluyla yürüttüğü “ırkçı soykırım çabalarını” yazmış; insanları, doğaya (ve doğal olana) sahip çıkmaya davet etmiştim…
Bu hafta da, en az ÇÜŞ’ler kadar tehlikeli bir alt gruptan; ÇİŞ (Çaçaron, İşbirlikçi Şarlatanlar)’dan söz etmek gereğini duydum…
Eski, (ünlü ve de lilli) “Bir garış toprak vermeyik; ganla aldık ganla veririk; Gönyeli’ye bile gitmeyik” benzeri söylemlerine, “Bize göre bu iş bitmiştir. Son noktaya gelinmiştir.”, “Zaten BM 50 yılımızı çaldı… Tarihi fırsat yok, Tarihi bir fiyasko var.” gibi veciz laflar ekleyen bu ÇİŞ’lere bazı “BG’ler”de katılıyor son dönemde…
“Şerefle” işbirlikçiliğini yaptıkları güçlerin (Temmuz’dan beri kızışan) “Taht Oyunları”nda figüranlık üstlen bu zatlar, (o güçlerden gönderilmiş) yeni repliklere çalışıyorlar şu günlerde. Bellik ki, “bizim referandumumuz bitmeden, sizinki yapılamaz; o yüzden sizin işi biraz oyalayacağız… Zaten 2016’yı geçtik; hele bir bu seneyi de atlatalım da…” imalı, yeni bir senaryo düzülüyor…
Kimi çok solcu(!) arkadaşlar da “(A)sosyal Medya”da, neredeyse çanak tutuyor bu ÇİŞ’lere…
“Bize ne, Amerika’daki Turp’tan;küçük Amerika’daki taht oyunlarından; biz kendi içimize bakalım!” diye, “İçbükey” bir aynada kendimizi seyretmemizi öneriyorlar…
Öyle ya, bize ne Dünya’da ne olup bittiğinden; Sarayönü neyimize yetmez !..
“Yetmez ama, Evet”lerin başımıza sardığı Tepelerin Sultanı’nı da es geçelim; bize ne?!..
Biz kendi iş(Ç)imize bakalım !..
Bu ÇİŞ’lere ve onlara çanak tutanlara “gerçeği anlatmak” kolay değil…
Ümit İnatçı’nın, “Gerçek ve metafor arasında salınan kuyu, kaygıların derinliği ve vicdanların sığlığı arasında kurulan ilişkiye işaret ediyor. Bu durum bana iç ve hiç arasındaki bağın ne kadar sıkı olduğunu hatırlattı. Kuyunun derinliğinde hiçleşen bir beden aynı zamanda bir iç dünya kirlenmesinin de nesnesine dönüşüyordu.”(KUYU /İç ve Hiç,say.11) sözleri, (gönüllü olarak) kendi kazdıkları kuyularda sızlanan bu zavallılara bir şey anlatabilir mi?
Ya da bu şiir, bir “Hiç” olduklarını hatırlatabilir mi onlara?
“NEREDEYSE HİÇ
Bir yankı eğrilir duvarımda
Nesneler bedenlerini devşirir
Mekan artık zeminsizdir.
Sivri bir ıslık ivmesini yitirir
Bir fısıltı gibi düşer kulak zarıma.
Oradayken buradayım
Buradayken yersiz.
Zamanı askıya alır Zen
Uyuya kalır umut son çağrıyı beklerken.
Bir eylem düşüğü kadar azıcık kalırım
Unutulmuş bir düş kadar
Neredeyse hiç.
(Neredeyse Hiç, sayfa 93)
- Ümit İnatçı’nın, geçtiğimiz günlerde “Kıbrıs Kültürel ve Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü” tarafından peş peşe yayınlanan iki kitabının da başlığında öne çıkıyor HİÇ. “KUYU /İç ve Hiç” bir roman; “Neredeyse Hiç” ise şiir.
Ve bir uyarı:
Her iki kitap da, yalın gerçeği “sanat parmağıyla” gözümüze, beynimize sokuyor… Görür/körler,kafa tasında beyin yerine “düşmanlık, kin, nefret, ırkçılık vb tohumlar” taşıyanlar; ÇİŞ’ler ve çanakçılar bu kitaplardan uzak dursun; ciddi yan etkiler yaratabilir. T.Ö.