Toplumuna bu seviyede kazık atan siyasilerin ya da yöneticilerin; bu seviyede hakaret, küfür ve bedduayı sindirebilmesinin iki sebebi olabilir…
-*-*-
Ya, çok ciddi seviyede “kazanımları” vardır; ya da “oturun, sakın kalkmayın” emri, çok büyük yerden gelmiştir!
Korkudan kımıldayamıyorlar!
-*-*-
Çok ciddi seviyede kazanım ya da kazanımlar ne olabilir?
Birincisi, kesinlikle “para”dır…
İkincisi, bu insanlar, “makam delisi”dir…
Şoförler, korumalar, makam araçları, itibar görmeler falan çok hoşlarına gitmektedir, egolarını tatmin ediyorlardır.
-*-*-
Bunca küfür, bunca hakaret ve bunca bedduaya rağmen, kendi toplumlarının her açıdan mahvedilmesine, kazıklanmasına seyirci kalan bu insanlar; “oturun oturduğunuz yerde” talimatını nasıl ve neden almaktadır?
Bu sorunun yanıtı da gayet basittir; emri verenler, onların orada oturuyor olmalarından dolayı, çok ciddi seviyede “kazanım” elde etmektedir!
Tehdit ve baskıyla, belki paylaşmakla bu işi götürmektedir…
-*-*-
Aksi olmuş olsaydı; yani ortada “baskı ve – veya büyük kazanımlar” olmasaydı; hiçbir insan oğlu, bunca küfür, bunca beddua ve bunca hakareti kesinlikle onuruna – gururuna yediremezdi!
Kıbrıs Adası veya belki de Dünya, bu seviyede bir onursuzluk ve gurursuzluk görmemiştir!
Çok yazık!
Hiç mi onurunuz, gururunuz yok?
İstifa edin, yapamıyorsunuz işte; batırdınız, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız!
-*-*-
Bugün sabahki televizyon programımda da; daha önce de, doğrudan akaryakıt alımının arkasında ciddi paralar döndüğünü ve halkın bu yüzden çok yüksek elektrik faturası kazığıyla karşılaştığını defalarca söylemişimdir…
-*-*-
Emin miyim?
Evet eminim!
Çünkü, birincisi, ihalesiz akaryakıt alımı her zaman şaibelidir…
Piyasa fiyatının çok üzerinde fiyat ödendiği açıktır…
İkincisi, ihalesiz alınan akaryakıtın kalitesi “bilinmez”dir!
-*-*-
Yani toplum bir taraftan “pahalı fiyata” akaryakıtı ödemek zorunda bırakılmaktadır ama öte yandan canıyla oynanmaktadır…
-*-*-
Mesela, daha önce Teknecik’ten Girne’ye kadar süzülen “sarı renkli ince bulut tabakası”, dün “simsiyahtı”…
-*-*-
İhalesiz akaryakıt alımına “onay verenlere”, ben dahil herkes en ağır seviyede baddua ettik mi?
Evet ettik!
Hatta meselenin içine “evlatları” bile karıştırdık değil mi?
-*-*-
Evlatların ne suçu var?
Doğru bir soru!
Belki de başka bir memlekette olsa, bu soru çok daha doğru olur ve meseleye “evlat karıştırmak” hem günah hem de ayıp olarak karşılanır!
-*-*-
Ammmaaa, gözümüzün içine baka baka; talimat alarak, pahalı akaryakıt alımına inatla devam etmek; bu ülkeyi yaşanmaz hale sokmak, bizim çocuklarımıza göç yollarından hatta Güney Kıbrıs’ta çalışmaktan başka şans tanımamak, günah ve ayıp değil mi?
-*-*-
Kesinlikle bize yaşatılanların günah ve ayıp ötesi olduğundan eminim…
Bizim çocuklarımıza bu kötülüğü uygun görenlere; aynı şekilde yaklaşmak, asla yanlış değildir…
-*-*-
Tekrar ediyorum; ortada apaçık gerçek vardır; ihalesiz akaryakıt alımının arkasında çok ciddi para yenmektedir ve pahalı alım nedeniyle oluşan ciddi açığı kapatmak için vatandaşa kazık atılmaktadır!
-*-*-
Buna, yani ihalesiz – doğrudan alıma devam etmek, çocuklarımızın ekmeğiyle – rızkıyla oynamaksa ki kesinlikle öyledir; o zaman bu kararı ısrar ve inatla sürdürenler de her türlü “bedduaya” uygundur!
Bir bir daha ikidir baylar ve bayanlar!
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliği
kesinlikle Türkiye’nin onayıyla gerçekleşmiştir
Güney Kıbrıs’ta yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle olsa gerek, bir yığın kirli defter açılıyor…
Bunlardan biri de 2017’deki Crans Montana zirvesi…
-*-*-
Tabii bazı belgelerden, biz de “şu toprak verilmişti, bu tavizde bulunulmuştu” gibi yorumlar yapıyoruz…
-*-*-
Bu yorumlar neticesinde de, “Mustafa Akıncı” başta olmak üzere, çözümden yana veya özellikle federal çözüm yanlısı herkese “işte gördünüz mü; taviz veriyoruz” diye, “kanla aldık” mantığı içerikli saldırılar organize ediyoruz…
-*-*-
Oysa, değil sadece Crans Montana’da; örneğin Annan Planı’nda bile “nihai kararı” elbette referandumla vermiş olabiliriz ama “Türkiye etkisi” asla unutulmamalı…
-*-*-
Crans Montana’da eğer Güzelyurt (Omorfo) verilmişse; bunun sorumlusunu Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasında aramak, saflıktır, ucuz propagandadır, salaklıktır…
-*-*-
Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri, tam kadro Crans Montana’daydı…
-*-*-
Haaa belirtmekte fayda vardır; en basitiyle “Kıbrıslı Rumların”; “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla Avrupa Birliği üyesi olmaları da kesinlikle Türkiye’nin onayıyla gerçekleşmiştir…
Lütfen bir birimize hikaye okumayalım!
40 dervişiz birbirimizi bilmişiz..
TMT ne zaman kuruldu? Benim için kuruluş tarihinin bir önemi veya değeri yok ama çeşitli kişilerle yaptığım onlarca söyleşi, kuruluş tarihinin 1 Ağustos 1958 değil, en az 10 ay önce olduğunu saptıyor… Mesela fotoğraftaki teşkilat şeması çok sevdiğim bir abimin elinde var… Bu şema, 1 Ağustos 1958’den önce vardı… Peki neden 1 Ağustos 1958?… “İlk bildiri yayınlandı” desek, değil… Merak ettim, cahilliğimi affedin… Ya da tarihimizi bile kaybediyoruz veya elimizden alıyorlar da; ondan şey ettim… Neyse!