İnsanlık tarihi boyunca yaşanan dehşetli yıkımlar ve acılara rağmen militarizmin ve şiddetin sürekli galip geliyor oluşu son derece moral bozucu… Silahların gürültüsünden işitilemeyen sözcükler soluğumuzu kesiyor. İhtilaflı taraflar arasında oluşturulan yalan dağları bize en çok gerekli olan gerçeğin, önünü kesiyor. Hiçbir bilgiye güvenilemiyor. Yanlış ve çarpık bilgi aktarımı savaşın en önemli araçlarından biri.
Benim kuşağım, Kıbrıs’ta çocukluktan başlayarak böyle bir hikaye yaşadı ne yazık ki... Hiç bitmeyen ve bitmeyecekmiş gibi duran bir çatışma ve nefret hali…
Çatışmalar analiz edildiğinde dünyanın her yerinde benzer motifler görünüyor. Bir zamanlar hayatım bu tip toplantılara katılmakla geçerdi. İrlandalılarla Filistinlilerle çok buluşmuşuzdur. İnsanı umutlandıran, çabaların bir işe yaradığını düşündüren dönemler olmuştur. Bazen gerçekten barışa doğru gidildiğini sanabiliyor insan… Filistin’de, Kıbrıs’ta böyle heyecanlar yaşanmıştır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir barış umudu benzer sorunlar yaşayan diğer ülkeleri de etkiliyor. Kıbrıs’ta bir gelişme olabilse mesela. Işığını tüm Orta Doğu’ya yayan bir durum olabilir bu...
Barış dünyanın en zor işlerinden biri kuşkusuz. Acıtan bir bellek var her yerde. Şiddetle çözülmeye çalışılan her sorun hep daha çok şiddetin, daha yoğun acıların nedeni olmuş. Şiddetin tarihini yazanlar, bu konuda sözlü tarih çalışması yapanlar iyi bilirler. Her bir hikaye çıldırtıcıdır. İnsanın hafsalasının bile alamayacağı vahşet halleri bir insanın bir diğerine reva gördüğü… Bu neden sürüyor diye düşününce jeopolitik, ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik pek çok faktör katılabilir analize. Sorunlar gerçekten çözülmek istense, savaş bitirilmek istense yapılabilecek çok şey var. Yaraların iyileşmesi kolay olmasa da en azından fiziksel şiddetin sürmüyor olması barış çalışmaları için ortam oluşturur böyle bir durumda… Ama istenmiyor. Savaşla kimlik bulan, savaşla beslenen zalimler var çünkü.
Bilinen birşeydir; aktivizm içinde olmak umutlu kılar insanı. Aslında bir yanılgı da oluşabiliyor böyle durumlarda. Yakın çevrende hep senin gibi düşünen insanlar oluyor, hem çekirdek hem de daha geniş guruplarda… Dışarıdaki kandırılmış ve zehirlenmiş kalabalıkları görmez oluyorsun bir süre sonra. Ya da onların kafasındakini de şipşak değiştiririm sanıyorsun. Oysa egemen olan, ideolojik aygıtlarla biçimlenen o... Bir barışsever değirmenlere karşı kavga içinde çoğu zaman. Çok fazla birşey değiştiremesen bile durduğun safın onurunu taşıyorsun en azından. Bazen de uzun vadeli bir değişim için küçük katkılar yapmış olduğunu fark ediyorsun.
Barış, çatışmanın tarafları muhatap alınarak yapılabilir ancak. Bütün çatışmalarda da öyle olmuştur. Onlarca yıl masaya oturulmadan sorunlar şiddetle çözülmeye çalışılmış. Dökülen onca kan, yaşanan onca yıkımdan sonra, sonunda masaya oturulmuştur. İrlanda bunun için güzel bir örnek mesela.
Savaşı sürdürmek isteyenleri en çok rahatsız eden “düşmanın” bir yüzü olduğunun görülmesidir. Birtakım canavarlar hayal etmemiz istenir çünkü.
Kandırılmış kalabalıklara verilen ezberi bozmak neden bu kadar zordur peki? Bu kalabalıkların çıkarı savaşta değil barıştadır ama gözbağı bunu görmelerine engel olmaktadır ne yazık ki.
Bir yandan da şiddetin ve vahşetin yarattığı sersemleme, mazoşist ve erotik haz halini düşünmekten kendini alamıyor insan. Şiddetin kendisi bir pazar ürünü artık. Şiddet anlatıları ve görüntülerinin çeşitli dozlarda tüketildiği bir bağımlılık hali söz konusu. Durum son derece vahim.
Bilgisayar oyunlarında öldürerek puan kazanan gençler büyüdüler artık. Öldürmeyi bir haz olarak deneyimlemesi sağlanmış bir kuşak bu...
Suriye ya da diğer çatışmalara dair sosyal medyada paylaşılan bazı görüntüler de aynı ölçüde rahatsız edici. Beyni dağılmış bir insanın fotoğrafı önümüze seriliyor mesela. Mağduriyeti ve durumun vehametini göstermek için yapılıyor bu belki ama şiddeti de bir biçimde tekrarlamış oluyor.
Barış, bir açıdan bakınca çok zor, bir başka açıdan bakınca çok kolay. Net olan şu: Hiçbir şey savaş kadar kötü olamaz ve hiçbir şey barış kadar özlenemez. Bunu en çok kadınlar ve çocuklar biliyor.