Hiçbir şey olmamış gibi!

Hasan Yıkıcı

Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam mı edeceğiz? Bundan sonra alıştığımız gibi yaşamaya devam edebilir miyiz ki?

Yoksa -mış gibi yapmaya, parlamentoculuk oynamaya, seçim önceleriyle heyecanlanıp seçim sonralarıyla hüsrana uğramalara, yine sürekli olarak -mış gibi yapmalara, sosyal medyada kim daha yüksek sesle slogan atacak yarışlarına devam etmelere devam mı edeceğiz?
 

***
 

Muhalif siyasi partiler hiçbir şey olmamış gibi o meclis koltuklarına gönül rahatlığı ile oturmaya devam mı edecek? Kendi sessizliklerini, tavırsızlıklarını ve acizliklerini bir sürü süslenmiş ve püslenmiş cümleler, açıklamalar ve sosyal medya paylaşımlarının ardına gizlemeye devam ederken, hiç mi içlerinden birinin kalbi sızlamayacak, ruhu sıkışmayacak, varlığı huzursuzlanmayacak?

                                                                                            ***
 

Türkiye'den gelen ‘iyi eğitimli faşistler’ “fetih ruhu ile” bu ülkenin sokaklarında, köylerinde ve mahallelerinde gezip seçimi adeta iktidarlarının gücü ile satın alırken, irademize gözümüzün içine baka baka darbeler indirirken, nasıl bir kez daha hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliriz?

Hem en acısı da bu değil mi? Gözümüzün içine baka baka, aleni bir şekilde şahsiyetimizin oyulması, irademizin gasp edilmesi ve daha da acısı bu ülkenin demokratik ve etik kültürünün yeni baştan 'fetihçi' ve 'yobaz' bir zihniyetle yazılmaya başlanması değil mi? 


***

Ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya nasıl devam edebiliriz? Edebilirsiniz? Edecek miyiz? Yoksa kof alışkanlıkların, radikal gözükmek için abartılmış içi boş sözcüklerin ve kahrolası statülerinin ardına gizlenip “toplumsal bütünleşme” yalanına mı sarılacaksınız, her şey normalmiş gibi herkesin de normalleşmesini mi isteyeceksiniz? Evet, başımıza gelen tüm kötülükleri normalleştirmek, başımıza gelen her şeyden daha da kötü bir durum olur. 

***

AKP ve MHP'li yetkililer nasıl da övünüyorlar köy köy, mahalle mahalle gezip Ersin Tatar'ı kazandırdıkları için... Artık nostaljik ve melankolik havasını bile yitirmeye başlayan, ağızda kötü bir tat bırakan “Bu memleket bizim” sloganı nasıl da cılız ve anlamsız kalıyor, AKP ve MHP'li yetkililerin övünmeleri yanında.


***
 

Hiç düşündünüz mü, bugün hızla anlamsızlaşan bazı kelime ve sloganların zamanla unutulabileceğini, belleklerden kazınabileceğini ve en kötüsü aktarılamayacağını... Mesela “Bu meleket bizim” sloganının unutulduğunu, “Kıbrıs'ta barış engellenemez” arzusunun yok olduğunu ve “Tek yol federasyon” çabasının hiç hatırlanamadığını, “biz yöneteceğiz” diye bir idealin ortadan kalktığını çünkü ortada bugün bildiğimiz anlamda bir “biz”in de olmayacağını hiç düşündünüz mü?


***
 

Şimdi son seçimlere bakıp hala asimilasyon politikalarının ve Türkiye devletinin Kıbrıs'ın kuzeyinde kurduğu tahakküm mekanizmalarının etkisini göremeyip bunlara dair ağzını açamayıp; süslü kelimelerin arkasına saklananlar tüm bunları hiç düşünmemiş olabilir mi? Yargılamıyorum. Sadece anlamaya çalışıyorum. Belki de tüm bunları hiç düşünmemek bile bu sürecin bir parçası...  Bunları düşünüp bunlardan rahatsız olunacak potansiyelin ortadan kalkması... Yani varlıktan düşmek, kolektif hafıza inşa edememek ve aktarım yapamamak, yavaş yavaş ve bazen de hızla silinip gitmek... Bir fotoğraf karesindeki silüetlerin zamanla sönüp uçması gibi... Silik bir hal alması gibi... Varmış gibi ama yok gibi de...

***

Şimdi tüm bunlara rağmen kim hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edebilir? Veya bundan sonra hiçbir şey olmayacağı sanrısına kapılabilir? “Sin da gülle geçsin” derler ya... Artık geçen bir gülle yok. Kalan bir gülle var! Hem de yaşamlarımızın tam ortasında! Sinip kalsan ne fayda eder? Geçmeyecek çünkü kalacak. Birileri de sinmişliği ile kalacak!


***
 

Sadece AKP Türkiye'sinin son beş yılına bakarak, Kıbrıslı Türkler'in önümüzdeki ilk beş yılını kolayca ön görebiliriz... Korkmayın, birileri çıkıp ilhak ilan etmeyecek, çünkü böyle bir ilana gerek yok. Fiili olarak da, Türkiye müesses nizamanın düşünce dünyasında Kıbrıs'ın kuzeyi zaten Türkiye'ye ilhak! Türkiye'dekiler kktc bağımsız bir devletmiş gibi yapıp ilhakı derinleştirecekler, Kıbrıs'takiler ise ilhak yokmuş gibi 'bağımsız' kktc'yi güçlendirmekten, yenilemekten ve reforme etmekten bahsedecekler. Yani hem Türkiye'dekiler hem de buradakiler -mış gibi yapmaya devam edecekler.

Sadece bir farkla. Türkiye müesses nizamı sırtını hakikate dayayarak -mış gibi yapacak, Kıbrıs'ta kendi kurgusal hakikatini örecek. Buradakiler ise sırtını yalana dayayarak, başkasının kurgusu içerisinde hakikatini kaybedecek.
 

***
 

Şimdi size “sakin olun” diyecekler, “gerginliği azaltmalıyız, kutuplaşma yapmamalıyız, toplumsal olarak bütünleşmeliyiz” diyecekler... Sizi normale çağıracaklar... Tüm bu yaşananlar karşısında dehşete düşmememizi isteyecekler. Elimizde kalan tek hakiki şeyi, dehşete düşme potansiyelimizi de bizden alıp her şeyi kanıksamamızı isteyecekler. Bazıları susarak, bazıları konuşarak, bazıları bağırarak, bazıları gözümüzün içine bakıp yalan söyleyerek, bazıları ise gündem değiştirip başka konular açarak bizi buna çağıracak.

 

***

Ama hayır...

***

Sakın kanmayın, tüm bu yaşananlar karşısında vicdanı sızlamamış, yüreği sıkışmamış, ruhu daralmamış ve dehşete düşmemiş kişilerin konuşmalarını dinlemeyin bile. Çünkü onlar sizi sonsuz bir uyuma davet ediyorlar. Sonsuz bir uykuya...

 

***

 

Ve unutmayalım, her yeni bir gün yeni direniş potansiyelleri de taşımaktadır. İçinizdeki huzursuzluğu dindirmeye çalışmayın, çünkü sadece tüm bu kurumsal kötülüklere karşı değil, aynı zamanda bizi 'normal' olmaya davet edenlere karşı da ancak bu huzursuzlukla direnebiliriz... Yanına yaşama sevincimizi de ekleyerek...

Hiçbir şey olamamış gibi yapmayacağız.

Çok şey oldu, çok şey olacak...

Çokça kırıldık ve çokça sarıldık bir birimize...

Ne huzursuzluğumuzu dindireceğiz, ne de yaşama ve direniş sevincimizden vazgeçeceğiz...
 

***
 

Sahi siz hala nasıl hiçbir şey olmamış gibi susabiliyorsunuz?