Hillary mi, Trump mı, Bloomberg mi?

Ünal Fındık

8 Kasım 2016 tarihinde yapılacak ABD Başkanlık seçim yarışı kızıştı. Siyasi partiler, yani Demokratlar ve Cumhuriyetçiler kıran kırana bir ön seçim yarışı yapıyorlar.
1988’den bu yana ön seçimlerde yaşanan “Süper Salı” yarışını kazanan adaylar genelde partileri adına başkanlık için yarışan kişi oluyor.
1 Mart Salı günü yapılan süper Salı seçimlerini Demokratlar’da Hillary Clinton, Cumhuriyetçiler’de de Donald Trump kazandı. Böylece başkanlık yarışın bu iki aday arasında yaşanacağı az çok belli oldu.
Geçtiğimiz Salı günü Demokratlar’da 11 eyalette birden, Cumhuriyetçiler’de de 12 eyalette birden ön seçim yapıldı.
Demokratlar’da Hillary 7 eyaleti, rakibi Bernie Sanders ise sadece 4 eyaleti önde tamamladı. Böylece Hillary Clinton 1005 delegeye ulaşırken, Bernie Sanders ise 371 delegeye ulaşabildi. Demokratlar’ da bir adayın kazanması için 2383 delege kazanmak gerekir.
Cumhuriyetçiler’de de beklendiği gibi Süper Salı’da Trump 7 eyaleti önde bitirdi. Rakipleri Ted Cruz 3 eyalet ve Mario Rubio da sadece 1 eyalet kazandı. Adaylık için toplamda 1237 delege gereken Cumhuriyetçiler’de de şu ana kadar Trump 285, Cruz 161 ve Rubio da 87 delege kazanabildi.
Bu sonuçlardan sonra yarışın Hillary Clinton ile Trump arasında geçeceği konuşuluyor. Çünkü her iki partide de adaylar arasındaki fark şimdiden çok fazladır ve giderek açılıyor.
Zaten hem Hillary, hem de Trump Süper Salı’dan sonra yaptıkları zafer konuşmalarında birbirlerini hedef aldılar.
***
Amerikan seçimleri hep ilginç olmuştur. ABD’nin bir süper güç olması nedeniyle seçimler yalnızca Amerika’da değil bütün dünyada izlenir, yorumlanır ve sonuçlar çıkarılmaya çalışılır.
ABD sistemi aslında demokratik bir başkanlık sistemi görüntüsündedir. Ama sistem kendi kendini kontrol eder ve sistemin dışına çıkılmaz.
ABD sisteminde iki ana parti var. Neredeyse bütün ABD tarihinde seçim bu iki parti adayı arasında olur. Başka adaylar da elbette ister bağımsız ister başka partili adaylar da seçime katılabilir, ama yarışa katılamazlar.
ABD’de başkanlık 2 dönemle sınırlıdır. Kazanan aday bir sonraki seçimde yine aday olup kazanabilir, ama 2 dönemden fazla görev yapamaz. Bu nedenle genelde başkanlar 2 dönem yaptıktan sonra aday olamadıkları için bu kez başkanlık şansı rakip partiye geçer.
Bu anlamda 2 dönem Cumhuriyetçi başkan yapar, sonraki 2 dönem Demokrat başkan ve genelde bu gelenek bozulmaz. Son 30-40 yılda hatırlayabildiğim hep böyle gitti.
Obama Demokrat olduğuna göre şimdi sıra Cumhuriyetçiler’dedir. Yani başkanlık için en şanslı aday Donald Trump’dır.
Bu durum herkesi kaygılandırıyor. Çünkü Trump’ın gerek müslüman topluma, gerek Meksika ve diğer bölge ülkelerinden gelen göçmenlere, gerekse de ülkedeki siyahlara karşı tutumu hem Cumhuriyetçileri, hem de sıradan Amerikalıları kaygılandırıyor.
Bu da yeni arayışları gündeme getiriyor. Ben bu durumun Clinton’un şansını artıracağını ve Demokrat başkandan sonra yine bir Demokrat başkanın görülebileceğini düşünüyordum.
Ama bu kez iki partili sistemin çatırdayabileceği ve yeni adayların yarışa katılabileceği konuşuluyor.
Konuşulan isim de New York eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg’dir. Belediye Başkanlığını üç dönem üst üste yapan 74 yaşındaki Bloomberg, Financial Times'a verdiği mülakatta, ABD başkan aday adayları arasında süren tartışma konularına eleştiri getirdi.
ABD kamuoyunun daha iyi bir seçim sürecini hak ettiğini belirten Bloomberg, başkanlık yarışına katılmayı düşünüp düşünmediğine yönelik soru üzerine de "seçenekleri değerlendirdiğini" bildirdi.
Bence ABD tarihinin en ilginç seçimi olacak olan 8 Kasım seçimi ABD sistemini yıkabilir. Çünkü emlak kralı olarak bilinen Trump güven vermiyor, yıllardır ilk kadın başkan olmak isteyen Hillary Clinton ise seçmeni heyecanlandıramıyor.
Bu durumda seçime bağımsız aday olarak katılmayı düşünen ABD’nin 8. Zengini Bloomberg’in şansı artıyor. Geçmişte de bağımsız aday olmayı düşünen ama şansı az olduğu için adaylık başvurusu yapmayan Bloomberg bu kez aday olacak diye düşünüyorum.