23 Mayıs’ta toplanan AB Genel İşler Konseyi henüz kapatılamayan fasıllarla ilgili Komisyon’un ortak pozisyon belgelerini hazırlamasını onayladı. Haziran veya Temmuz itibariyle müzakerelerin tamamlanması öngörüldü. Üyelik tarihi ile ilgili nihai karar ise Haziran ayındaki AB Konseyi Zirvesi’nde alındı. Hırvatistan, 1 Temmuz 2013 itibariyle AB üyesi olurken Hırvatistan ile aynı tarihte üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye aynı hızla ilerleyemedi!
Türkiye ile müzakerelerde toplam 35 başlıktan sadece 13’ü açılabildi ve sadece biri geçici olarak kapatılabildi. Bu tıkanıklığın başlıca sebebi Kıbrıs’tır. 2006’da AB Konseyi bir karar aldı ve dedi ki “Türkiye Güney Kıbrıs’tan gelen taşıtlara liman ve hava limanlarını açmalıdır”. Bir başka deyişle, “Türkiye Gümrük Birliği’ni tüm AB üyesi devletlere tam ve ayrımsız bir şekilde uygulasın” denilmiştir. Konsey bu konu ile ilgili gördüğü 8 başlıkta müzakereleri açmama ve hiçbir başlıkta geçici olarak kapatmama tavrını sürdürmektedir. Ayrıca Fransa’nın tam üyelikle ilişkilendirerek açılmasını veto ettiği 5 başlık ve Güney Kıbrıs’ın veto ettiği başlıklar ile birlikte açılması mümkün olamayan başlık sayısı 19’dur. Türkiye bugün için sadece rekabet, kamu alımları, sosyal politika ve istihdam başlıklarıyla ilgili müzakere şansına sahiptir. En iyi ihtimalle bu başlıklar da tüketildikten sonra çok kritik bir aşamaya gelinecektir. Türkiye için yol ayrımı söz konusu olacaktır. “Tamam mı devam mı?” sorusuna yanıt aranacaktır. Uzlaşı gerekecektir. Bunun anlamı net olarak şudur: Bu açılabilecek başlıkların da açılması ile sürecin üyelik doğrultusunda devam edebilmesi için Kıbrıs konusunda yeni bir aşamaya geçilecektir.
Bu kritik aşamada Kıbrıs konusunda uzlaşı arayışları doruk noktasına tırmanacaktır. Kıbrıs’taki bir uzlaşı Türkiye’nin müzakere sürecini derin dondurucudan çıkarsa bile özellikle hiçbir başlığın geçici olarak kapatılamıyor oluşu müzakerelerde ilerlemeyi engelleyen önemli bir unsur olmaya devam edecektir. Dolayısı ile Kıbrıs’ta iki tarafın karşılıklı mutabakatına dayalı olarak AB’nin beklentilerini ve Türkiye’nin çekincelerini karşılayacak bir formül bu tıkanıklığın aşılmasına dönük de somut katkı sağlayabilmelidir. Kıbrıs sorununun çözümüne paralel olarak Türkiye’de gündeme gelecek yeni demokratikleşme ve diğer reform hamlelerinin AB içinde kültürel, stratejik, siyasi, ekonomik ya da diğer nedenlerle Türkiye’nin üye olamayacağını iddia eden çevreleri de haksız duruma düşüreceği öngörülmektedir.
2004 sonrasında Türkiye’nin müzakere sürecinin bu hale gelmesi hızla değişen küresel dengelerle ilişkilendirilebilir. AB’nin kendi içinde yaşadığı krizler, Yunanistan’daki kriz ve Türkiye’nin ilgisini Ortadoğu’daki gelişmelere çevirmesi Türkiye-AB ilişkilerinin yeterince hızlı gelişememesine yol açmıştır. AB’nin Türkiye’ye bakışında ve Türkiye’nin AB algısında olumsuz gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye’nin küresel düzlemde Çin ve Brezilya gibi yükselen güçlere yakınlaşması ve Batı’ya daha mesafeli bir duruş sergilemeye başlaması söz konusu olmuştur.
Tüm bunlara rağmen AB’nin Türkiye için ve Türkiye’nin AB için önemi devam etmektedir. AB’nin küresel açıdan daha güçlü ve etkili bir aktör olmak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye’nin de küresel sistem içerisinde tek başına olduğundan çok daha etkili olabilmesinin, insanları açısından refah düzeyi ve yaşam kalitesi yüksek bir düzeye erişebilmesinin yolu AB sürecinin hızlanmasından geçmektedir.
Bu koşullarda Kıbrıslı Türklerin 28 Temmuz erken genel seçimlerini iyi değerlendirmesi gerekir. Tarih tekerrürden ibarettir. Kıbrıslı Türklerin ortaya koyacağı siyasi iradenin bir kez daha Türkiye’nin kaderini etkileyebileceği görülmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin peşinden sürüklenen edilgen bir halk olmamız ne bize ne de Türkiye’ye bir fayda sağlayacaktır. Köklü reformlarla çözüme hazırlanmamıza katkı yapacak bir iktidara ihtiyacımız vardır…