Hısnı Keyfa

KÜLTÜRLERARASILIK Kişilerin iki ya da daha çok kültür arasında konuşlanması, çoklu kültürün bireyin yaşamındaki yadsınamaz varlığı ve belirleyiciliği kültürlerarasılık olarak tanımlanabilir. Kültürlerarasılık, göçmenler, savaşlar, çeşitli mübadeleler,

 

 

KÜLTÜRLERARASILIK

Kişilerin iki ya da daha çok kültür arasında konuşlanması, çoklu kültürün bireyin yaşamındaki yadsınamaz varlığı ve belirleyiciliği kültürlerarasılık olarak tanımlanabilir.

Kültürlerarasılık, göçmenler, savaşlar, çeşitli mübadeleler, gelenekler, kurumlar, sanat, çeşitli dinler, etnik ve ulusal grupların mübadeleleriyle ortaya çıkan, gelişen, değişen ve değişimleriyle beraber içinde bulundukları toplumu da dönüştüren (olumlu ve/veya olumsuz) özellikleri itibariyle öncelikle klasik Avrupa tarihinin bir parçasıdır ancak tarihsel geçmişe bakıldığında Anadolu’da, Mezopotamya’da ve çeşitli diğer uygarlıkların yaşadığı bölgelerde çok kültürlülüğün binlerce yıl önceden var olduğunu ve kültürlerarası uyumun en güzel örneklerinin varlığını görebiliriz.


TARİHSEL MİRAS İÇERİSİNDE

Bayram nedeniyle Diyarbakır’da Devlet Tiyatroları’nda görev yapan kızımın yanına gittik ailece. Diyarbakır kenti kendisi ve yöresi ile ve etrafındaki diğer Güneydoğu Bölgesi illeri ile tam bir kültürel mirastır diyebilirim; bir kez daha hayran kaldım hem bölgeye hem de çok kültürlü yapılara sahip bölge insanlarına.

Bayramın 3. günü Diyarbakır’dan yola çıkıp Batman, Hasankeyf, Midyat ve Mardin gezimizi yapıyoruz. Gerçekten de inanılmaz bir kültür mirası fışkırıyor her yerden.

Midyat ve Mardin’in kayalar ve taşlar üzerinde kurulan tepelerdeki tarihi taş yapıları inanılmaz güzellikte. Farklı kültürleri ve farklı inanıştaki toplumları taşımışlar bugüne kadar.

Hasankeyf ise daha bir farklı öneme sahip son yıllarda çünkü baraj yapımı nedeniyle sular altında kalacağı için tüm dünyanın ilgi odağı olmuş ve baraj yapımına tepkiler giderek yükselmektedir. Gerçekten de böylesi bir yeri gördükten ya da varlığını bildikten sonra bu tarih mirasının sular altında bırakılacak olmasına isyan etmemek mümkün değil.

 

Nasıl olur da bir zihniyet bir kültürü yok edebilecek karar alır demeyin, çünkü insanların yaşadıkları yerlerin isimlerini değiştiren ve herkesi daha Türk ve daha Müslüman yapmak isteyen bir anlayış, giden Türk gelen Türk mentalitesindeki bir strateji ile bir toplumun yok edilmesini güya ekonomik ve stratejik nedenlerle planlayabilenler çok rahatlıkla antik bir kenti de sular altında bırakabilecek kararları alabilirler. Tüm dünya insanlarına düşen tarihsel ve günümüz kültürlerinin ve toplumların yok edilmesine karşı ortak bir mücadele vermektir.

 

 

 

 

 

 

HASANKEYF

 

Anadolu’da Ortaçağ’a ait bütünlüğünü koruyabilen tek kent olma özelliğini taşıyan Hasankeyf ’in tarihinin Asurluklar ve Urartulara kadar indiği tahmin edilen Hasankeyf ’in bugünkü adının kökeni Asurca Kipani (kaya) kelimesinden gelmektedir. Bazı tarihçiler tarafından antik kentin tarihi günümüzden 10.000 yıl öncesine kadar dayandırılmaktadır.

Yekpare taştan meydana gelen kalesi nedeniyle eski kaynaklarda adı “Hısn Kayfa”, “Hısn Keyba”, “HısnıKeyfa” olarak geçen Hasankeyf ’e İslamiyet Dönemi’nde “Kaya Kalesi” anlamına gelen “Hasın Kayfa” olan kentin adı zamanla “Hasankeyf ”e dönüşmüştür.

 

 

 

 

 

MS. 4. yüzyılda Hasankeyf ’e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, bu tarihten sonra kenti ellerinde tutmayı başarmışlardır. MS. 5. Yüzyıl’da Süryani Piskoposluğu’nun başkenti konumuna gelen kent, 6. ve 7. yüzyıllarda doğu ülkelerine özgü Hıristiyan Kiliseleri’nin ilk merkezlerinden birine dönüşür. Hasankeyf kentinin, tarihi önemini kazanması da Artuklular’ın M.S.1101 yılında buraya hakim olması ile mümkün olur. Kuzeyden güneye doğru akan Dicle nehri üzerinde yer alması ve o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması nedeniyle Hasankeyf, ticari ve ekonomik açıdan da gelişmiştir. Özellikle bugün Hasankeyf ’te bulunan birçok eserde imzası bulunan Eyyubiler’in yeniden imar çabası Sultan Süleyman zamanında zirveye ulaşır ve bu çabalar sonucunda Hasankeyf, tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşar. 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na katılan Hasankeyf, 1. Dünya Savaşı sırasında terk edilerek harabeye dönüşür. Cumhuriyet Dönemi’nde buraya sığınan köylüler tarafından yeniden iskân edilen kentin daha sonra 1966’da Hasankeyf ’e gelen Süleyman Demirel tarafından kalenin içindeki mağaralarda yaşayan insanlara konut yapılması için verilen emirle ihaleyi alan firma Hasankeyf ’te tarihi eserlerle dolu bir alanı inşaat çalışmaları sırasında tahrip eder.

 

 

 

Günümüzde ise Ilısu Barajı Projesi bağlamında Hasankeyf yeni bir yıkım süreci ile karşı karşıyadır.






Arşiv Haberleri